Paylaş
Özgün senaryosu, derin karakter analizleri, dengeli çatışması ve muhteşem oyuncu kadrosuyla dizi oradan oraya sürükleniyor. Bir kanalda bitiyor, başka bir kanalda başlıyorken tekrar tehlikeye girdiği duyuruluyor. Demek ki yılın açık ara en ülke gerçeklerinden beslenen sıcacık, yaratıcı ve dokunaklı dizisi olmak yetmiyor. 2015’e girmeyi elbette ilk başta hak ediyor ama bahtsız deve misali gelen geçen kanaldan darbelere doymuyor, yazık!
İstediği kadar uzatsın, saçmalasın, bayıltsın seyircisini ekrana bağlamayı başarıyor. Çünkü tam seyirlik ve hiç yormadan kolay, basit, konforlu, renkli ve zevkli bir atmosfer sunuyor. Konusu yok neredeyse ve bu yüzden bağımlılarını hiç üzmüyor. Yakışıklı, kaslı, boylu poslu her yaştan erkekler ve endamı güzel, kaşı gözü yerinde, bacak boyu maşallahlı genç kız ve kadınlar bolca olunca kim daha ne isteyebilir ki? Her zevke, renge, yaşa göresi en güzelinden seçilmiş ve her hafta yeni cicilerle boy gösteriyorlar.
Karagül’ün Kendal’ı dizinin kötü adamı güya ama her bölümde anasından, bacısından, en az 2,3 karısından, sosyete güzelinin kızlarından, durup dururken canı sıkılınca fırlayıp gelen teyzesinin oğlundan, geceleri rüyasında kardeşinden, Oğuz komutandan, sabahları esen yelden, akşam batan güneşten, karıncadan, böcekten yani kısacası cümle alemden azar işitiyor. Adama ayar veren verene, fırça çeken çekene! Artık Kendal mı kötü diğerleri mi vicdansız ayırt etmek zorlaşıyor giderek!
Ezilmekten, yoksulluktan ve güçsüzlükten yorulan Nuran kızına güvenli, konforlu ve güçlü bir yaşam sunmak için mantosunu He man/Batman/Süperman gibi savura savura dehşet saçarken doğrusu mutlu ediyor. Görgüsüzlüğünün altındaki aç gözleri biraz doysun, gün yüzü görsün istiyor insan. Ayrıca kızı Efsun’u da kendi ekolünde öyle güzel terbiye etmiş ki en az beş diziyi daha karıştıracak kadar entrikacı, kavgacı, arsız ve zevzek yapısına kızdırmıyor, güldürüyor. Ayarı çok zor ve büyük ustalık isteyen hassas bir dengeyle nefret edilesi katil, hırslı ve tehlikeli bir karakterden varoşun mücadeleci, mecburen yırtıcı ve analık duygusu hezeyanlar boyutunda güçlü bir karakter çıkartıyor. Dolayısıyla Nuran’ı kötülüğünde haklı çıkartıyor, sinirlendirirken gülümsetiyor Yeşim Ceren Bozoğlu.
Bağırıyor, çağırıyor, aldatıyor, hatta aldattığı kadına şiddet uyguluyor ve sonra yalvarıyor, yoluna güller ve gözyaşı döküyor, kapısında nöbetler tutuyor ama en beklenmedik olanı ise hatalarını tamamen kabul edip, kendisinin karısına layık olmadığını itiraf ediyor. Ancak yine de aşkına sahip ve ne yazık ki aşkını dayatan halleriyle tam bizlik bir portre çiziyor. Timuçin Esen’in performansıyla fırtınalar estiren Yılmaz bu haliyle pek tanıdık, yedi bela olsa da tatlı, vazgeçmesi zor yurdum erkeğini mükemmel temsil ediyor. Yer yer tam bir ruh öküzü, yer yer tam bir kahraman ama sonuçta sorunlu, tatlı ve yapışkan bir gönül adamı…
Dizinin ağır topları, güzel kadınları, göz alıcı mekanları ve en önemlisi çatıştırılan zengin/fakir yaşamları seyri keyif dolu tezatlıklar sunuyor. Siyah beyaz netliğindeki karakterler yer yer saçma ve yüzeysel gelse de izlemesi kolay ve yine de inandırıcı olmayı başarıyorlar. Üstelik tüketime aç bir genç kızın zenginlik ve alışveriş hırsı öylesine baş döndürücü ve gerçek ki günümüz toplumuna ayna tutuyor.
Oy oy oy, ayyy ayy ay, vay vay vah yani! Üç bölüm sonra at sırtındaki atamız Engin Altan Düzyatan sayesinde 4 kıtayı fethedecek ve Osmanlı’yı dirilteceğinden kimselerin şüphesi kalmasın. Osmanlıcanın zorunlu ders olma konusuyla çakışması da en tesadüf seçilebilir ayrıca. Kim, niye, neyi şimdi diriltiyor gibi sorular yerine seyircinin alkışlaması isteniyor.
En görgüsüz, şımarık ve sevimsiz çocuk: Küçük Ağa
En ne yapsa yaranamayıp rahmetli olan: Kurt Seyit ve Şura…
En adaletli dolandırıcı çetesi: Ulan İstanbul…
En beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar: Güzel Köylü…
En yazık edilen cesur dizi: Benim Adım Gültepe…
Paylaş