Paylaş
20 Dakika başlar başlamaz bu dizi tutar tutmaz tartışmaları da aldı yürüdü. İlk bölümler genellikle çok güçlü iddialar ve bolca çatışmalarla seyirciyi bağlamaya çalışır. Gerçi 20 dakikada merak unsuru yeterince körüklenmiş, tetiklenmiş ve her saniye tazelenmiş de olsa bir şeyler yerine oturmuyordu. İlker Aksum’un oyunculuğu diziyi ayakta tutmaya yetecek kadar güçlü ama öyle konuşmalar var ki o çok iyi oynasa da ‘yok artık’ dedirtiyor. Örneğin hapse düşen karısı hapishaneden arayıp buzluktan eti çıkarmasını söyleyince ağlamak zorunda kalan oyuncuya ne denilebilir ki?
Tuba Büyüküstün güzellikle karın doyurmaya çalışıyor ama uzun ve boş bakışlarıyla sanki klipte oynuyormuş izlenimi uyandırıyor maalesef. Sanki istemeden, hissetmeden oynuyor. Çocuk oyuncular ise mükemmel performanslar çıkarıyorlar gerçekten. Bir de dizilerin kadrolu kötü kalplisi var ki burada da yine iş başında. Zamanında Süper Baba’da Fiko’nun ağabeyi olarak da bütün aileyi çok üzmüştü. En son Bin Bir Gece’de gelini Bergüzar’a başta neler neler çektirdi de sonradan insafa geldi. Huyu böyle bu adamın besbelli! Burada ise oğlu vurulmuş bir babayı canlandırıyor. Her zamanki gibi laftan anlamıyor, dinlemiyor ve içinde zerre vicdan taşımıyor. Uzun uzun boşluğa bakıp saydırıyor da saydırıyor. Çatallı sesi, çatık kaşı ve heybetli takım elbiseleriyle küçücük İlker Aksum onun ilgi alanına bile girmiyor, giremiyor garibim. Yıllardır müsamere de kötü adam rolü verilmiş gibi sinirleri bozuk, gergin, asabi, hırt ve zıt her şeye! Ama keşke kötü karakterler kötünün parodisi gibi durmasa da, biraz derinlik kazansalar desek de bizi takmayacaklarını biliyoruz elbette.
İyi tamam da bari biraz kanun, hukuk, işleyişe filan baksalardı, taksalardı yazarken senaryoyu. Bir anda kabusa dönen bir hayatı anlatmak için ne polis, ne jandarma, ne mahkeme tanımadılar maşallah. Polis tuttuğu gibi savcıya filan lüzum duymadan doğru tutukevine tıktı. Ertesi gün hop diye mahkeme yapıldı, tek celsede bitirildi ve anında 20 yıl yedirildi. Bu arada hakim konuşurken aradaki uzunca mesafeye rağmen karı koca fısıldaşmaya başlıyor, birkaç paragraf hatta sayfa konuşuyorlar karşılıklı ama hakim duymuyor ne hikmetse. Belki sağırdır rol icabı! Sonra tutukevine giderken ailesiyle görüşsün diye jandarmalar Melek’i serbest bırakıyor, neredeyse yarım saat kadar çocuklarla koklaşıyorlar.
Maksat acıklı olsun diye böyle absürtlükler dizide diz boyu yani. Karısı hapse giren karakterimiz annesini babasını arıyor, yardıma çağırıyor ama onlar sanki ithal anne baba. Eve gelip yemek yiyip gidiyorlar ve çıkarken de çocuklara iyi bak diyorlar. Yahu bizim memlekette kim böyle yabancı gibi bırakıp çıkar torunlarını, oğlunu ortada? O babaanne iki kap yemek pişirseydi eline mi yapışırdı? İnsan azıcık Öyle Bir Geçer Zaman ki’deki Cemile’nin kayınvalidesinden örnek alır. Onun canı yok mu, üç sezondur Cemile’nin peşinde, arkasında, yanında duruyor.
Bulaşık onda, yemek onda, temizlik onda, çocuklar onda. O da istemez mi ayaklarını uzatmak? Kaldı ki emekli maaşını bile kaç kere Cemile’ye eliyle verdiğini ben kendi gözlerimle gördüm. Ama bu garibim İlker’in annesi babası var ya resmen taşlanacak insanlar. Mahkemeye de yedi yabancı gibi gelip gittiler, valla ben dizi de yan komşu olsam o çoluk çocuğu ortada bırakmazdım. Adamcağız ‘bir yolunu bulacağım’ deyip duruyor ama ben çözümü buldum sanırım. Cemile’nin çocuklar büyüdü, kayınvalidesini en azından bir sezon İlker’e yollasın diyorum. İlker’in annesi babasını da Flash TV’ye göndersinler, nasılsa hiçbir şey umurlarında değil, bari vur patlasın çal oynasınlar her gün.
Bu arada İlker Aksum bir yolunu bulmak için kütüphaneye girdi en sonunda. Çok Amerikan bir çözüm ama ne yapalım dizi zaten adaptasyon. Gece gündüz kütüphanede okuyan karakter sonunda alim olup çıkar, çözemeyeceği konu kalmaz genelde. Herhalde İlker’de Türk Ceza Kanunu’nun tüm şifresini çözecek, atom mühendislerinin, felsefe profesörlerinin, tıp, fizik ve kimya bilimlerinin dibini eşeleyip bir yolunu bulacak artık. Çünkü ‘bir yolunu bulacağım’ deyip duruyor. Hazır eli değmişken, şu kaç senedir bitmeyen davaları, Silivri’yi ve Çağlayan’ı da çözüverseler ya!
Paylaş