Paylaş
Yaşam ne kadar ulu ne kadar muhteşem… Ne kadar açık seçik ve bir o kadar da gizemli, bilinmeyenlerle dolu bir masal!
Yaşam ne kadar dolu ve ne kadar boş-luk! Nasıl da tek nefeste içine alıyor insanı ve bir anda serbest bırakıveriyor ruhları… Ne kadar canlı, ne kadar derin... Ne kadar çeşitli, rengarenk… Sanki bir panayır alanı, bir karnaval gibi, her yerde ayrı bir cümbüş… Ve çok sesli bir koro, kocaman bir orkestra… Ve sessiz, çıt çıkmıyor aynı zamanda…
Yaşam bir yol, bir okul yolu… Hani 1. sınıfa başladığımız ilk günkü merakla, öğrenmeye keşfetmeye aç, hevesle, azıcıkta ürkerek ama cıvıl cıvıl, kıpır kıpır çanta sırtımızda koşarak yürüdüğümüz bir yol…
***
"Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim.
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
Bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha sonra da kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine inandım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim."
MEVLANA
Mevlana’ya ait bu değerli şiiri paylaştığı anlamlı makalesi ile bana ilham olan sevgili meslektaşım Sema Turgut’a ve tabii ki Rumi’ye sonsuz teşekkürler.
Yaşam sevgisiyle…
Paylaş