Paylaş
“İnsanın yaşamdaki ana görevi kendisini doğurmak, olma potansiyeline sahip olduğu şeyi olmaktır. Çabasının en önemli ürünü, kendi öz kişiliğidir.”
Eric Fromm
Yaşamda şeklen yaşadığımız, alıştığımız ve bildiğimiz her şeyin, bilindik çerçevesinden çıktığımızda bize başka şeyler anlatan birer sembole dönüştüğüne inanırım. Ya da çerçevenin dışına çıktığımızda o anlamları biz yaratırız, kim bilir? Hangi seçeneğin gerçek olduğunu bilemeyeceğim, ancak tek bildiğim şey, yaşam; görmek isteyen gözün önündeki perdeleri sonsuza değin kaldırmaya programlanmış bir makine sanki.
Geçen hafta çok yakın iki arkadaşımla yaptığım derin bir sohbet bu gerçeği bana yine kanıtladı.
Biri; iki buçuk yaşında oğlu olan yepyeni, şahane bir anne, diğeri; beş aylık hamile, yeni bir anne adayı olan, sevgili canım dostlarım sayesinde gözümde yine yeni bir perde aralandı; annelik, doğum, yaratmak ve “insan” hakkında…
Annelik çok kutsal bir görev değil mi? Herkes “gerçek anne” olamıyor ve anne olmayanlar, anneleri asla anlayamazlar değil mi? Doğru! Karnında dokuz ay an be an canlanan ve büyüyen bir varlığı kendinden bir parça gibi içinde taşımanın, sonra onu sancılı bir biçimde dünyaya getirip kollarına almanın, beslemenin, korumanın, kollamanın ve onun yaşama hazırlanmasında en büyük yardımcısı, yoldaşı ve şahidi olmanın ne demek olduğunu “annelerden” başka kimse bilemez, haklısınız.
İşte bu nedenle bu yazıyı okurken sizi yanıma davet ediyorum. Buyurun, çerçevenin ve bu muhteşem deneyimin bir an için dışına gelin. Bugün anneliğe birlikte dışarıdan bakalım ve birlikte bu kimliğin ardına açılan bir perde aralayalım ne dersiniz?
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….
Annelik…
- Karşılıksız sevmek,
- Karşılıksız vermek,
- Her şeye rağmen hoş görmek ve affetmek,
- Dünyalara yetecek ve artacak kadar şefkat göstermek,
- Hep iyi, mutlu ve tok olduğundan emin olmaya çalışmak,
- Öğretmek,
- Dinlemek,
- Destek olmak, omuz olmak,
- Sorumluluk vermek,
- Yapmasını gözlemek,
- Aklın onda kalsa bile özgür bırakmak, “yaşasın ve öğrensin” diyebilmek,
- Soru sormak, düşündürmek, keşfettirmek,
- Sohbet etmek, arkadaşlık etmek,
- Ondan da öğrenebileceğini bilmek, yerine göre onun öğrencisi olabilmek,
- Göbek bağı ilk gün kopsa da, sonsuza değin kopmayan içsel bağı sürekli hissetmek,
- Onun da annesinden bağımsız bir “birey ve insan” olduğunu ta içinden idrak edebilmek,
- …
Ve düşünüyorum… Bunlar ve daha milyonlarcası niteliği ve davranışı “anne olmasa” dahi, herkesin kendinde sergileyebildiği, çevresinde tanıdığı ve tanımadığı herkese ve kendine böyle davrandığı bir dünya nasıl bir yer olurdu?
Şeklen anne olmanın ötesinde, dünyaya bir “İNSAN” kazandırmak penceresinden bakmak, neleri daha farklı hale getirirdi?
Acaba bir insan, bir çocukla beraber kendini de yeniden doğurabilir mi?
Ve kendini doğurmuş bir insana, fiziksel olarak olmasa da içsel olarak “gerçek bir anne” denilebilir mi?
Ne dersiniz?
Sevgili anneme,
Anne olan ve olacak olan dostlarıma,
Kendini doğuran ve benim de kendimi doğurmam yolunda yoldaşlık yapan tüm öğretmenlerime…
Verdiğiniz ilham için teşekkürler…
Paylaş