Sema Tezer
Sema Tezer
Sema Tezer

Dostluk

İnsan birinin dostu olduğuna nasıl karar veriyor? Nereden biliyor birinin dost olduğunu ya da onun dostu olduğunu? İnsan kime “dostum” der?

Haberin Devamı

Ey şaşırmış gönül!
Dosta, candan giden bir yol vardır.
Ey yolunu kaybetmiş kişi!
Dosta apaçık da, gizli de bir yol vardır.
Eğer altı yönden de, senin yolunu keserler, kapatırlarsa korkma,
Çünkü senin gönlünün derinliklerinden sevgiliye giden gizli bir yol daha vardır.

~Mevlana~

Geçen akşam bir dostumla, zaman kitabından bize aralanan bir anda, sıcacık ve derin bir muhabbet sayfası yazdık birlikte. Dostluk üzerine... Şeffaflık, doğallık, anlayış, paylaşım, sevgi üzerine... Dost olanların, beni dost bilenlerin, benim dost bildiklerimin, anladığım ve anlamak istediğim haliyle dostluğun anlamı üzerine epey düşünme fırsatı buldum bu sayede.

Nedir dostluk? Arkadaşlık mı? Beni onaylayan, “Çok haklısın!” diye destekleyen, “Sana bunu nasıl yapar?” diye benim safımda olan, “Ammmaann boşver, geçer hepsi” diyerek umursamazlığa çekiştiren, “Bence böyle yapmalısın!” diyerek akıl veren, “Hmmm bu sana hiç yakışmamış” diyerek açık iletişim adına kendimi kötü hissettiren, eğlendiren, güldüren mi?

Peki, insan birinin dostu olduğuna nasıl karar veriyor? Nereden biliyor birinin dost olduğunu ya da onun dostu olduğunu? İnsan kime “dostum” der? Bu sorulara benden önce, beni en tatmin eden cevabı Albert Camus vermiş:

“Önümden gitme seni izleyemeyebilirim. Arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim. Yanımda yürü ve yalnızca dostum kal.”

Dost, yolcunun yol arkadaşıdır bence de. Benim dostlarım gibi... Hepimizin kendi yolumuzun yolcusu olduğu bir gezegende ve yolların ancak hepimizin kendi yolumuzu yürüdüğümüzde bütünleşeceği bir evrende var oluyoruz neticede. Birlikte yol alıyoruz. Yoldaşlık ediyoruz, yolculuğu paylaşıyoruz. Ama kendi yolumuzu çizerek, her adımda yolumuzu kendimiz var ederek yazıyoruz tarihimizi.

“Nereye uzanıyor bu yol?” derseniz... Emin değilim ama içimden gelen cevap “Kendime...” Ben kendime doğru yol almaya çalışıyorum. Her adımımla bir adım daha genişleyen, kapsayan, derinleşen, herşeyi ve herkesi içeren... Benim her adımımla, kendini bir öncekinden daha da “yeniden” var eden kendime... Bu yüzden dostlarım, şahitlerimdir benim. Yolculuğumun şahitleri. Benden bana doğru uzayan, genişleyen bu yolun yanımdaki gözcüleri. Şahitlik objektiflik ister. Olanı olduğu gibi görür, yorumsuz, yargısızdır şahitler. Olsa olsa sana seni daha da anlatacak üç beş soru sorarlar, sana seni berrakça gösteren ayna olurlar, dinlerler sadece.

Koşulsuz, zamansız, etiketsiz, kalıpsızdır dostlarımın şahitliği. Tıpkı Bernard Shaw’ın dediği gibi:

"Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler."

Ve ben... dostlarımın varlığıyla öğreniyorum kendi kendime dost olmayı. Kendimin en yalın şahidi, en yakın yoldaşı, en berrak aynası olmayı. Dost olmalı insan kendine de... Sevgiyle, şefkatle, kabulle yaklaşmalı. Çünkü “Olsun hata yapabilirsin. Önemli olan fark etmek! Şimdi buradan ne öğrendin? Bunu düşün” diyerek kendine şahitlik edebilen insan; ancak o zaman başkalarının da hakiki şahidi olabilir bence.

Hayat bir yol hikayesi değil mi zaten? Senin, benim, onun, diğerinin, berikinin, sarı saçlının, kara gözlünün, Asya’lının, Avrupa’lının, hepimizin yollarının bütünsel bir masalı sadece...

Bir gün mutlaka öğreneceğiz, uzak yakın hepimizin bu masalın birer baş kahramanı olduğumuzu...