Paylaş
Yazıyı yazmaya başladığımda “Başlığını ne koysam acaba?” diye çok düşündüm. Çok önemli ve dünyadaki herkesle ortak bir alanımız olan, yanımızda yöremizde mutlaka şahit olduğumuz, ancak “sıradan ve doğal” algıladığımızdan olsa gerek, kanıksadığımız, alışık olduğumuz ve derinindeki detayları kimi zaman görmezden geldiğimiz ve görmezden gelerek aslında “çok şey, çok yeni şey kaçırdığımız” bir konuda yazacağımı düşündüğüm için, etkili ve konunun sahiplerine hakkettiği değeri veren bir başlık olsun diye çok uğraştım.
Sonra fark ettim ki, bu değeri benim koyacağım başlık veremez. Verse verse, yine kendileri, kendi doğal, alıştığımız ve içinde bir hazine barındıran isimleriyle, kendileri verirler… ÇOCUKLAR…
Yazacaklarım, arkadaşlarımın çocukları ile yaşadığım deneyimlerimden öğrendiklerim ve küçük bedenli bilge yaratıklar hakkında etrafımda şahit olduğum, duyduğum hikayelerden çıkardığım, paylaşmayı gerek gördüğüm bazı özet sonuçlardır.
Buyrunuz efendim, işte çocuklar !
Biz “yetişkinlerin”, sınırlandırılmış, eskimiş, alışılagelmiş dar boğazlarımızı genişletmek, ve unuttuklarımızı hatırlatmak için bizleri oyun alanlarına davet ediyorlar!
1. SEVGİ: Sevgilerini açıkça, koşulsuzca ve içtenlikle, kelimelere gerek duymadan ifade ediyorlar. Mesela, durup dururken gidip annesine sarılıp, “anniii” diyerek, yanlarında üzgün olduğunu fark ettikleri biri varsa, yanına gidip, yanağını okşayarak, en sevdikleri oyuncaklarını ya da mamalarını sizinle paylaşmak isteyerek…
2. ODAKLANMA: O an ilgilerini çeken, merak ettikleri, öğrenmek istedikleri herhangi bir şeye anında, kesintisizce, pür dikkat odaklanabiliyorlar. Yemek yerken televizyonda gördükleri en sevdikleri çizgi film karakterine, yeni alınmış bir oyuncağa ve onun nasıl çalıştığına, sizin annesine anlattıklarınıza…
3. FARKINDALIK: Bizim alıştığımız ve görmeye, farketmeye gerek bile duymadığımız ya da başka “önemli” binlerce şeyle dolu olan beynimizin algı alanının otomatik olarak dışında kalan hemen hemen her şeyi fark ediyorlar. Mesela tavanda dönen ve gölgesi masaya düşen bir pervane, rüzgarın uçuşturduğu bir perde, market arabasının tekerleğinin dönüşü, bir oyuncağın üzerindeki minicik bir resimdeki timsahın dişleri…
4. SAF MERAK: Dünyadaki her şey onlar için “yeni” olduğundan olsa gerek, her şeyi, her şeyin nasıl olduğunu, nasıl çalıştığını, dünyaya nasıl geldiklerini, tanrının kim olduğunu, yaprakların nasıl çıktığını, ilk bebeğin annesinin kim olduğunu, güneşin nerede yaşadığını, doğmadan önce bebeklerin nerede beklediğini… Her şeyi ve her şeyi sizi şaşkınlıktan dondurana dek merak ediyorlar…
5. YARATICILIK: Hiçbir sınırlı, negatif ve öğrenilmiş inançları olmadığından olsa gerek, her an, maksimum düzeyde yaratıcılık deneyimi yaşıyorlar. Mesela, sizin şaşkın bakışlarınızın altında mavi bir ağaç resmi yapabiliyor, tavla pullarını kuş, hırkanızın düğmelerinin arasındaki delikleri yuva yapıp kuşları yuvasına sokabiliyorlar :)
6. HAYAL GÜCÜ: “Hayal kurmanın kötü ve gerçek dışı olduğuna dair saçma bir inanışları” olmadığından, çok büyük bir hayal dünyaları var. Eğer sizinle iletişim halindelerse, soruları ile sizin de hayal gücünüzün gelişimine mecburen destek oluyorlar :)
7. ŞEFFAFLIK: Ne istediklerini ve ne istemediklerini, dolandırmadan, ima etmeden direk, açık ve şeffaf bir biçimde ifade ediyorlar.. “Acıktım, yemiyceem, oynamak istiyorum, eve gitmek istemiyorum…” gibi. (bizim işimize gelse de gelmese de :)) Tabii eklemem gerekir ki, bu şeffaf iletişim için kelimelere de ihtiyaç duymuyorlar…
8. DOĞALLIK: Ne diyebilirim ki, tek kelime ile doğallar. Oldukları gibiler. Perdesiz, filtresiz, dolaysız… Her nasılsa öyle…
9. NEŞE: Çocuk = neşe benim için. Her şeye gülebiliyor, aslında genelde her an neredeyse gülümsüyorlar. Bize göre basit ve sıradan şeyler için kahkahalar savurabiliyorlar. Mesela, bahçede oynarken çektikleri videoyu en az otuz kere pür dikkat izleyip, annesinin paniklediği kareye her seferinde kahkahalar atabiliyor, yemek yerken ağzından komik sesler çıkarıp sofradakileri güldürüp, onların gülüşüne de yıkılırcasına gülebiliyorlar…
10. ÖZGÜRLÜK: Yemek, uyuma, tuvalet, giyinme gibi bir çok fiziksel yaşam koşulları ve ihtiyaçları anlamında ebeveynlerine bağlı olsalar da, yukarıdaki saydığım maddelerden ötürü, bence içsel olarak kesinlikle özgürler. Bunu örneklemeye dilim varmıyor. Onları izlediğimde hissettiğim en önemli değer özgürlük…
Yukarıda yazdıklarımı okuduğumda şunu fark ettim; ne ilginçtir ki, çocuklar tüm bunları doğal bir biçimde uygularken, ben bir yetişkin olarak, bu nitelikleri kendime kazandırmaya veya yeni tabirle potansiyelimin bu alanlarını uyandırmaya çalışıyorum. Ne kadar ironik değil mi?
Acaba şu an yetişkin olan her insan o yaşlarda tüm bu değer, davranış ve becerileri bu biçimiyle gösteriyor muydu yoksa bunlar yeni nesle ait özellikler mi?
Çocukken tüm bu insan potansiyelimiz bu kadar su yüzündeyken, büyüyünce kendimize ne yapıyoruz da, ya da bize ne yapıyorlar da, derin kuyulara, kilitli sandıklara sokuyoruz?
Peki, insan bu “çocukça potansiyeli” kapatmadan, gizlemeden, üstünü örtmeden büyüyemez mi? Cevap “büyür” ise, biz yetişkinler bunun için daha farklı neler yapabiliriz?
Son soru, “Çocukça potansiyeli” sınırlanmamış, aksine geliştirilmiş bireylerin oluşturduğu bir gelecek yaratacak olsak, o gelecek nasıl olurdu, böyle bir dünya neye benzerdi acaba?”
Merak etmeden edemedim :)
Paylaş