Paylaş
TERAPİDE FİLMLERDEKİ GİBİ KOLTUĞA UZANILIR
Doç. Dr. Taha Can Tuman, ilk ortaya çıkan terapi türü olarak bahsedilen psikanalizin bilinç dışına odaklanmakta ve danışanın bir divana uzanarak serbest çağrışım yöntemi ile anlattıkları değerlendirilir. Ancak sonrasında gelişen psikodinamik terapi, destekleyici terapi, bilişsel davranışçı terapi, kabul ve kararlılık terapisi, aile ve çift terapilerinde divan ve koltuğa uzanma uygulaması bulunmaz. Danışan ve terapist karşılıklı göz hizasında oturarak terapi seansları gerçekleştirir.
Dr. Quinn-Cirillo, yatar vaziyette uzanma düşüncesinin Freudcu kökleri olduğunu söyledi. Psikanalitik bir geçmişe sahip olan yazar Susie Orbach, "Danışanlarım bana bakmayı tercih etmeseler bile ben o kişiye bakmayı seviyorum.” dedi.
Terapist Jodie Cariss ise bu dinamiği reddediyor çünkü bu danışana iyi değilsin bu yüzden uzanıyorsun' gibi bir duygu yüklüyor. Artık hayatımıza uyduğunu düşünmüyorum.”
TERAPİ ÇOK UZUN SÜRER
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Taha Can Tuman, danışanın sorunlarına ve gereksinimlerine göre terapi seanslarının sıklığı ve sayısının belirlendiğini, burada terapi ekolünün de etkisinin olduğunu söyledi ve ekledi:
“Psikanaliz yıllarca devam eden bir terapi ekolüyken, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ve anksiyete bozuklukları için bilişsel davranışçı terapide genelde 12-24 seans devam eder. Özgül fobiler için terapi süresi çok daha kısa olabilir. Sonrasında yinelemeleri önlemek ve ruh sağlığını güçlendirmek için güçlendirme seansları üç-altı ayda bir yapılabilir. Tamamen danışanın klinik durumu, kalıntı belirtileri, işlevselliği ve ihtiyaçları değerlendirilerek karar verilir.”
Guardian’a konuşan Klinik psikolog Dr. Jessamy Hibberd, fobi için bir seansın yeterli olabileceğini, basit bir problem için ise 12, 16 veya 20 haftanın uzun bir süre olduğunu gösteriyor" dedi.
Çift terapisi yapan Simone Bose, çiftleri ortalama altı ay kadar gördüğünü söylerken, Quinn-Cirillo iyi bir terapinin süresinin sınırlı olması gerektiğini, üzerinde anlaşılan hedefler ve sonuçların olması gerektiğini, terapinin açık uçlu bir sohbet olmaması gerektiğini söyledi.
TERAPİ BAĞIMLILIK YAPAR
Psikolog Prof. Stephen Joseph, eğer biri hayatında ilk kez dinlendiğini ve anlaşıldığını hissediyorsa, bu ilişkiyi hayatının merkezine oturtabilir" görüşünde ancak bunun bir sorun olmaktan çok, bir terapistin bunu keşfedilecek bir şey olarak görmesi gerektiğini düşünüyor.
Çift terapisi Simone Bose ise insanların terapi almayı bıraktıklarında her şeyin darmadağın olacağından endişelenebileceğini, danışanlar seansı bırakmaya hazır olduklarında terapistlerin onlara sahip oldukları şeyleri ve neleri iyi yaptıklarını hatırlattığını, artık irtibatta olmadıklarında sorunlarla nasıl başa çıkacakları hakkında konuşup tartıştıklarını söyledi.
YAŞADIĞIMIZ TRAVMALAR TERAPİ ESNASINDA TEKRAR YAŞANIR
Doç. Dr. Taha Can Tuman, terapi esnasında danışanın kendisini hazır hissediyorsa geçmiş travmatik yaşantılar üzerinde konuşulabileceğini, travmatik yaşantının geçmişe ait olmasına rağmen, kişinin bunu halen güncel bir tehdit gibi değerlendiriyor ve kaçınma davranışları gösteriyor olabileceğini söyledi.
Bu konuda gerekirse EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) ve bilişsel davranışçı terapi kullanılarak travmatik anının yeniden işlenmesi, travmanın bütünlüklü bir öyküsünün oluşturulması, bilişsel yeniden yapılandırma ve kaçınmalara dönük maruz bırakma alıştırmaları ile yeniden yaşantılama, kaçınma ve aşırı uyarılma belirtilerinin ortadan kaldırılabileceğini ifade etti.
TERAPİSTLE KONUŞMAK ARKADAŞLA KONUŞMAKLA AYNI ŞEYDİR
Doç. Dr. Taha Can Tuman terapistle konuşmanın arkadaşla konuşmak gibi bir şey olmadığını, danışan ve terapist arasında sınırlar olduğunu söyledi neden farklı olduğunu şu sözlerle anlattı:
“Terapi, dertlerin paylaşıldığı, danışanın sorun yaşadığı kişileri anlattığı, akıl, öğüt, tavsiye aldığı ve kendisi adına karar verilmesini istediği bir yöntem değildir. Terapinin her seansın sonunda danışanını mutlu ve rahatlamış olarak göndermek gibi bir hedefi yoktur. Terapinin amaç, hedef ve kuralları vardır. Danışanın sorunlarını gündeme getirir, bir hedef belirlenir ve terapist ile iş birliği içinde danışanın da aktif katıldığı bir süreçle ev ödevleri, bilişsel yeniden yapılandırma ve davranışsal teknikler kullanılarak sorunun sürmesine neden olan davranışların azaltılması hedeflenir. Maruz bırakma teknikleri ile kaygının ortadan kalkması hedeflenir. Depresyonda olan bir hasta için davranışsal aktivasyon teknikleri kullanılır.”
HERKESİN TERAPİYE İHTİYACI VARDIR
Ünlüler hepimizin terapi alması gerektiği izlenimi yaratabilir ancak tüm uzmanlar aynı fikirde değil.
Cariss, terapinin benzersiz değerine dikkat çekiyor: "Tamamen size odaklanmış biriyle sohbet etmenin bir sihri var. Herkesin buna ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum ama faydalanmayacak kimsenin de olacağını düşünmüyorum.”
HEPSİ ANNEMİZİN SUÇU!
Doç. Dr. Taha Can Tuman ise erişkin dönemdeki kişilerarası ilişkilerin, bebeklik döneminde anne-çocuk arasında gelişen nesne ilişkilerinden etkilendiğini, nesne ilişkileri kuramının psikopatolojinin, kişinin bebeklik döneminde yaşadığı ilişkiler bağlamında ortaya çıktığını öne sürdüğünü belirtti ve ekledi: “Ebeveyni ile ilişkisinde güvende, rahatlamış ve değerli hisseden bir çocuk yani güvenli bağlanma, erişkin dönemde ilişkilerimizi olumlu etkiler. Kaygılı, kaçıngan ve düzensiz bağlanma ise erişkin dönemde psikopatoloji gelişimine yatkınlık oluşturur.”
Tuman, danışanın doğumdan itibaren bebeklik, okul öncesi dönem, okul dönemi, ergenlik dönemi ayrıntılı olarak değerlendirildiğini, çocukluk dönemi yaşantıları, ayrılıklar, kayıplar, sorunlu bağlanma tarzları, duygusal yoksunluk, fiziksel, cinsel ya da duygusal istismarın psikiyatrik hastalıklar için yatkınlık oluşturabileceğini ifade etti ve bir örnekle açıkladı.
“Örneğin bedensel belirtilerine aşırı odaklanan, belirtileri felaketleştiren bir ebeveyne sahip olmak erişkin dönemde panik bozukluk ve sağlık kaygısı için yatkınlık oluşturur. Tam tersi çocukluk döneminde ebeveynimizden stres dayanıklılığını, sorun çözme becerilerini, başa çıkma tutumlarını öğrenmişsek, erişkin dönemde ruhsal dayanıklılığımız artabilir.”
TERAPİ SONRASI KENDİMİZİ HEP İYİ HİSSETMELİYİZ
Tuman, her terapi seansı sonrasında iyi hissetmek zorunda olmadığımızı ancak terapide seanslar ilerledikçe örneğin panik bozukluk için bilişsel davranışçı terapi alan bir hastada işlevsiz düşüncelerin işlevsel olanlarla değiştirilmesinin, hastalığı sürdüren uyum bozucu baş etme ve kaçınma davranışlarının azaltılmasının ve hastanın yaşam kalitesinin ve işlevselliğinin artmasının hastanın kendisini daha iyi hissetmesine fayda sağlayacağını söyledi.
TERAPİ ESNASINDA UTANÇ VERİCİ ŞEYLER KONUŞULUR
Tuman, terapi esnasında hastanın kendisi için utanç verici olarak değerlendirdiği, suçluluk duyduğu yaşantıların gündem maddesi olarak ele alınabileceğini, terapinin hasta ve terapist arasında güven ve iş birliği temelinde ilerlediğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“İyi bir terapist danışanı yargılamadan, eleştirmeden ve tamamen danışanın sorunlarını çözmeye odaklanarak değerlendirdiği için danışanın düşünce ve duygularını rahatça ifade etmesini destekler.”
Orbach "Utandığımız şeyler çok basit olabilir ama o kişi için o kadar hassastır ki, konuşmaktan çekineceğiniz şeyler hakkında konuşmak zorunda kalabilirsiniz.” dedi.
Bose “Bir terapist olarak, her şeyi daha önce duymuşsunuzdur; her şeyi görmüş olan jinekologlar veya ürologlar gibi… Yaşanılan duyguların berbat ya da utanç verici olduğu fikri bizi aşağı çekiyor, dolayısıyla bunları açığa çıkarmak gerçekten yardımcı olabilir." dedi.
Paylaş