Paylaş
10-13 Nisan tarihleri arasında bir basın davetine katıldım. Normalde pek sık yapmadığım bir şeydir ama bu sefer hem davet eden firmayı çok sevdiğim için hem de gezinin yapılacağı yer beni çok cezbettiği için topuklarım kıçıma değe değe çıktım yola.
Havaalanında bizi karşılayan firma yetkililerini görür görmez aldığım enerjiden çok güzel bir gezi olacağını anlamıştım zaten ama bu kadarını tahmin edememiştim doğrusu…
Benimle birlikte diğer basın mensupları, bloggerlar ve Bioderma’dan dünya tatlısı 3 arkadaşla birlikte toplam 13 kişiydik. Nice Havaalanı’na vardığımızda bizi bekleyen özel arabalara binerek Cannes’taki otelimize doğru yola koyulduk. Bu otel festival sarayının hemen dibinde olduğu ve festival zamanı ünlülere ev sahipliği yaptığı için kırmızı halının başladığı otelmiş.
En fiyakalı odalardan birini bana vermişler. Yanlış mı geldim acaba diye birkaç kez adımın yazdığı ekranı kontrol ettim ama gerçekten benimmiş :) Sonra Bioderma ürünleri ile dolu makyaj çantası ilişti gözüme. Zaten alerjik bir cildim olduğu için bazıları kullandığım ürünlerdi ama içlerinde hiç denemediklerim de vardı. Hepinizle tek tek ilgileneceğim diyerek muhteşem deniz manzaralı odama veda edip akşam yemeğine çıktık.
Birbirimizi hiç tanımamamıza rağmen hemen kaynaşıverdik. Çok keyifli bir akşam yemeğinin ardından yarın için enerji toplamak üzere odalarımıza döndük.
Hayatımda ilk defa helikoptere bineceğim için biraz tırsıyordum ama korka korka da olsa binecektim o dönerkanata. Herkes biner ben alttan el sallarsam orta yerimden çatlayıverirdim maazallah. Zaten herkes ilk defa binecekti ve çoğumuz korkuyorduk.
Helikopter alanında tüm grup bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra bismillah çekerek ilk 4 kişi bindik ilk helikoptere.
Evet o emin adımlarla helikopteri kullanacakmışım gibi yürüyen benim :) O esnada epey korkuyordum ama korkularımın üstüne gitmeyi öğrendim artık.
Bu gezide tanıştığım en tatlı arkadaşlarımla; Makeup Ayşe, Sebibebi ve Pembenar Duygu (telefona aynen böyle kaydettim :) ) aynı helikoptere bindik.
İlk kalkışta şöyle ılık ılık içiniz akıyor korkudan ama altınızda küçülen binaları gördükçe, masmavi denize baktıkça içiniz açılıyor ve korkudan eser kalmıyor. 15-20 dakika sağa mı baksam, sola mı baksam, her saniyenin tadını çıkarayım derken Ayşegül’ün “Abi yavaş git nooolur”, Ayyyyy iniyoruz naraları eşliğinde usulca ayak basdık Monako’ya.
Vallahi bizim sarayların yanında çok odalı bir ev kategorisinde kalan sarayda en dikkatimiz çeken şey mermer ve taşlara verilen müthiş önem ve yatakların küçüklüğüydü. Bu yataklara iki kişi nasıl sığdıklarını düşündük durduk ve epey bir muhabbet döndürdük aramızda, o kısımlara hiç girmiyorum :)
Saray maceralarımızın videosunu izlemek isterseniz sevgili Makeupayşe’nin hesabından ulaşabilirsiniz. Kendisi aşırı tatlı ve çok komik bir insan. Profiline bir göz gezdirin derim naçizane….
Hep adını duyup gelmek istediğim ama bir türlü başaramadığım Eze köyüne eski Fransız arabaları ile gideceğimizi duyunca iyice mest olduk hepimiz.
Peşpeşe sıralanmış o bonbon şekeri gibi arabaları görünce çocukluğumdaki sünnet konvoyları geldi gözümün önüne. Biz otobüsle gezeceğimiz bir basın gezisi yapacağımızı düşünürken özel şoförler, helikopterler, eski Fransız arabaları ile transferimiz sağlanınca ben dönerken helikopterden başka bir şeye binemem diye tutturdum da zor yatıştırdılar beni :)
Eze, konumundan dolayı ‘kartal yuvası’ olarak da adlandırılan çok şirin bir ortaçağ köyü. Köyün en tepesine çıkarken için yol boyunca sıralanmış minik minik dükkanları, sanat galerileri ve restoranları ile insanı mest ediyor.
Ve işte zirvedeyiz... Bu muhteşem manzara eşilğinde Chateau d'Eza adlı restoranda enfes bir öğle yemeği yedik.
Tepeden inerken yemek öncesi atladığımız her dükkana girip hediyelik eşya alışverişimizi tamamladık.
Dönüş için grup özel araçlarla otele döndüler ama ben arıza çıkardığım için bir tek beni helikopterle gönderdiler :) (Helikopter turuna doyamadığım için beynimi kandırmaya çalışıyorum gerçekten öyle oldu diye, siz bana aldırmayın :)
Akşam yemeğinde yine çok şirin bir restoranda deniz böcekleri ve balık yedik. Hepsinden denemiştim de bir salyangoz yememiştim, o da Cannes'a kısmetmiş.
Müthiş keyifli bu akşam yemeğinin ardından daha küçük bir grup olarak bir iki kadeh bir şeyler içmeye gittik. Hafta içi İstanbul gece hayatı kadar hareketli değil buralar ama her biri ayrı telden çalan bizim masanın enerjisi ile renk kattık Cannes sokaklarına. Ee masada basın olunca dedikodu olmazsa olmaz değil mi ama. Gıybetin dibine vurduk geç saatlere kadar.
Bioderma'nın Aix-en- Provence'te bulunan tesislerini gezeceğimiz için çok heyecanlıydım. Fabrika gezmeyi oldum olası çok severim. Küçükken salyangoz ve midye fabrikalarını gezmiştim. Böyle koca koca çizmeler giyip önüme önlük takıyordum ve istediğim her şeye dokunabiliyordum.
Bizim kirpi (Bizim aracı kullanan dik şaçlı arkadaşı çok sevdiğim için bu ismi taktım kendisine) bekliyordu bizi otelin önünde. Araçlara doluşup fabrikanın yolunu tutuyoruz.
AR-GE bölümünü ve fabrikayı gezmeden önce Bioderma ürünleri hakkında mini bir sunum dinledik.
Sonra AR-GE departmanını gezmeye başladık. Bu departmanında çalışanların çoğu kadın. Hatta ben sadece bir tane erkek görebildim.
Arı gibi çalışıyorlar, camekanın arkasından onları izleyen meraklı gözlere aldırmadan.
Burada hiç bir şeye dokunmanın imkanı yoktu tabii ki çünkü hijyene inanılmaz önem veriyorlar.
Hevesimi bir umut fabrikaya sakladım ama avucumu yaladım tabii. Aynı titizlik ve özen fabrikada da olacaktı elbette.
Hepsini camekanlar arkasından izledik ama ürünlerin üretim aşamasından paketlenme aşamasına kadar nasıl yoldan geçtiğini gözlemledik.
Bioderma ürünlerinin nasıl ve hangi koşullarda üretildiğini görmek bu markaya olan güvenimi daha da güçlendirdi açıkçası.
Fabrika gezisinden sonra Aix-en- Provence'yi rehber eşliğinde tavaf ettik. Bu şehre de bayıldık ve her köşesini hayran hayran seyrettik.
Geri dönüş zamanı gezi sona erdiği için çok hepimiz biraz buruktuk ama havalanına kadar aşırı dozda eğlenmeyi ihmal etmedik. Hatta kirpi bile katıldı bu sefer eğlencemize :)
NOT : Kalbim Güney Fransa'da kaldı diye bouşuna demiyorum. 3 gün dolu dolu bir programla inanılmaz keyifli bir gezi gerçekleştirdik.
Bioderma'ya tekrar tekrar teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Paylaş