Paylaş
Bir kadın hamilelik dönemi boyunca hormonal, fizyolojik ve psikolojik olarak çok güçlü değişimler yaşar. 9 ay boyunca yaşadığı bu sürecin bitiminde ise 6 hafta süren lohusalık dönemine girer. Bazı anneler bu dönemi sorunsuz atlatabilirken bazıları ise daha sorunlu bir lohusalık dönemi geçirebilir. Yapılan araştırmalar dünyada doğum yapan her 5 kadından birinin lohusalık depresyonu yaşadığını söylüyor*. Peki, biz toplum olarak lohusalık depresyonunun ne kadar farkındayız? Tüm yönleriyle Lohusalık depresyonunu Psikolojik Danışman Dolunay Kadıoğlu ile ele aldık.
Genelde lohusalık depresyonu ile lohusalık hüznü karıştırılıyor. Nedir ikisinin arasındaki fark?
Anne olmak, aileye yeni bir bireyin katılması çok güzel bir olaydır. Bununla beraber doğum sonrası yaşanabilen duygusal değişimler başta anneyi olmak üzere beraberinde aileyi zorlayabilir.
Kadının doğumdan sonraki ilk bir iki hafta içinde yaşadığı hüzün, iç sıkıntısı, bazen ağlama hissi ve karamsar düşüncelere ‘lohusalık hüznü/sendromu’ denirken, bu sürenin 2 aydan 2 yıla kadar uzaması durumuna ‘Lohusalık Depresyonu’ denir. Lohusalık hüznü bir iki hafta içinde kendiliğinden geçer. Uzadığı durumlar olabilir ya da doğum sonrasından itibaren depresyon belirtileri olarak ortaya çıkabilir ve uzayabilir.
Peki, neden bu kadar güzel bir dönemde depresyon yaşanabiliyor?
• Gebelikte yüksek olan östrojen ve progesteronun doğumdan sonra azalması
• Geçmişten gelen kaygı bozukluğu/depresyon/travma vb. ruhsal sorunların tam iyileşmemesi,
• Strese yatkınlık,
• Eşle ve kök ailelerle yaşanan sorunlar,
• Eve gelen bebekle birlikte yeni annenin uyku düzeninin, fiziğinin, sosyal hayatının değişmesi, eşiyle ve kendiyle geçirdiği zamanın nerdeyse sıfıra inmesi,
• Gebelik, doğum, lohusalık, bebek bakımı, doğum sonrası çevreyle ilişkiler konusunda bilginin, farkındalığın eksikliği gibi etkenleri sebep olarak sayabiliriz.
Lohusada ne tür değişimler gözlemlenir? Bu dönemde yeni anne nasıl düşünür nasıl davranır?
• Bebekle bağ kurmakta zorlanır.
• Bebeğine zarar vereceğini düşünür.
• Bakamayacağını, dokunamayacağını, bezini değiştiremeyeceğini, emziremeyeceği düşünür ve bunları ya yapamaz ya da çok zorlanır.
• Hayatının bu kadar değişmesinden bebeği sorumluymuş gibi düşünürken aynı zamanda bu düşüncelerinden dolayı kendine kızar, suçluluk hisseder, iyi anne olmadığını düşünür.
• Bedeninin yeni görüntüsü duygusal olarak onu çok zorlar. Kendini hiç beğenmez ve kabul etmez.
• Eşinin ve çevresinin kendisinden beklenenleri karşılayamadığını, iyi bir anne ve eş olmadığını düşünür.
• Eski günlere özlem duyar. Bebeğinin olmadığı günlere geri dönmek ister. Bu düşüncesinden dolayı suçluluk duyar.
• Ağlama, uykusuzluk, iştahsızlık, uyum sorunları eşlik edebilir.
• Çaresizlik, mutsuzluk, öfke sık gözlemlenir.
Lohusalık depresyonunu daha çok kimler yaşar?
Daha önce hiç depresyon yaşamamış bir kadında lohusalık depresyonu yaşayabileceği gibi bu durum çoğunlukla geçmiş öyküsünde kaygı bozukluğu, tedavi edilmemiş depresyon /travma öyküsü olan, hazırlıksız anne olan; kadınlarda daha sıklıkla görülmektedir.
Özellikle bebek ve ebeveyn olmakla ilgili farkındalığı düşük kadınlarda şok etkisi yaratabilmektedir.
Destek ve tedavi için neler yapılmalıdır? Lohusalık depresyonu yaşayanlara ve yakınlarına neler önerirsiniz?
• Doğumdan sonraki ilk haftalarda yaşanan hüzün ve durgunluk normaldir.
• Bu süre uzar ve yukardaki belirtiler başlarsa bir ruh sağlığı uzmanından destek alınmalıdır.
• Yaşanan tüm duygular, zorluklar son derece normaldir. Çoğu durumda anne olmak kadınlara çocukken söylendiği kadar kolay değildir! Yeni annelerin bu dönemde kendilerine karşı şefkatli olmaları gerekir ki bebeklerine de şefkat aktarabilsinler.
• Gebelik ve lohusalık beden ve ruh kimyasının değiştiği dönemlerdir. Daha önce alışık olunan her şey; yeme/uyuma/öz bakım/gezme vb. düzeni tamamen değişir. Bu sürece adapte olmak çoğunlukla zaman alır. Bu nedenle gebelik ve doğum öncesinde olabileceklerle ilgili farkındalıklı ve bilgili olmak çifti süreçle ilgili güçlendirecektir.
• Lohusayı en çok zorlayan durum; eşi ve yakınları tarafından anlaşılmamak ve suçlanmaktır. Bu nedenle; ruhsal destek kadına yönelik verilmekle birlikte mutlaka eşlerin katıldığı ve erkeğe ve ailelere düşen sorumlulukların paylaşıldığı danışmanlık seansları da yapılmalıdır.
• Çevre tarafından, anneye sanki her kadın doğuştan anneliği bilmeliymiş gibi davranmak ve aşırı beklentide olmak ilişkileri yıpratır.
• Annelik içgüdüsel olabilir ancak bebek bakımı öğrenilebilir bir süreçtir. Doğum öncesi ve sonrası bu konuda bilgi ve destek almak önemlidir.
• Gün içinde mutlaka yarım saat de olsa dışarı çıkmak, yürüyüş yapmak, nefes almak anneye kesinlikle çok iyi gelecektir.
• Anne yakın dostlarıyla, eşiyle duygularını paylaşmalı ve gerektiğinde destek istemelidir.
• Ara sıra bebek güvenilen birine bırakılıp eşle ya da arkadaşlarla dışarı çıkılmalıdır.
*Kessler ve ark. 2003, Robertson ve ark. 2004
http://www.turkpsikiyatri.com/PDF/C26S2/02.pdf
L.TR.MKT.CH.05.2018.2510
Paylaş