Paylaş
Soma'daki maden faciası gerçekleştiği gün hiç birimiz olayın vehametini tam olarak kavrayamadık. Hatta birçok gazeteci ertesi gün yayınlanacak yazılarını başka konularda yazıp gönderdiler. Olay ancak Perşembe gün ağarmaya başlarken daha iyi anlaşıldı. O gün kamuoyunun da baskısıyla 3 günlük milli yas ilan edildi. Yasın başlama günü 13 Mayıs Çarşamba olarak belirlendi. İlan edildiği gün yasın 2. günüydü. Artık hayatımızın merkezi haline gelen sosyal medyada paylaşımlar tamamen Soma'da yaşananlar olmuştu. Cuma, yani Ulusal Yas'ın son günü akşama doğru paylaşımlar değişmeye başladı. Ne de olsa 19 Mayıs'ın Pazartesine rastlaması dolayısıyla mini bir tatil başlıyordu. (23 Nisan haftasındaki yazımda da belirtmiştim. Artık çoğumuz için milli bayramlar tatil demek maalesef.)
Milli yas bitmişti ama hala madendeki yangın yerine ulaşılamamıştı ve içeride çıkarılamamış madencilerimiz vardı. Tabi ki hayat devam ediyor. Evden çıkmayın, kimseyle görüşmeyin demek istemedim. Üstelik 19 Mayıs'ta ufak bir kaçamak yapmanıza imkan verecek 3 günlük tatil olduğunu biliyorum. Çoğu kişinin rezervasyonlarını aylar önceden yaptırdığını tahmin ediyorum. Kimse size tatile gitmeyin demiyor ama bunu bu seferlik olsun göze sokmadan yaşamak mümkün değil miydi?
Ne kadar sosyal medya bağımlısı olduğumuzu gözlemleme imkanım oldu bu günlerde. Öyle bir hale gelmişiz ki tatili dinlenmek için değil, başkalarına göstermek için yapıyoruz. Yediğimizi, içtiğimizi, gittiğimiz yerleri paylaşmazsak artık zevk alamıyoruz. Bir de tatile kılıf uydurma çabası var ki o en komiği; “Buralardan uzaklaşmak lazım, ruhumu dinlendirmem lazım” vs. Yahu ne gerek var bu triplere? Git, sessizce yap tatilini gel.
Eleştirim sadece başkalarına değil, ben de dahil olmak üzere tüm bağımlılara. Tamamen bu mecralardan uzak kalmamız mümkün olamıyor. Kimseyi de eleştirmek, özel hayatına karışmak haddim değil ama çok taze olan acılar üstüne bu paylaşımlar için biraz erken değil miydi? Bu sefer de denize soktuğumuz ayağı göstermeyiversek, kankamızla selfie çekmesek, tokuşturduğumuz kutlama kadehlerini paylaşmasak tatilimiz daha mı kötü geçerdi?
Bu tür olaylar önce eğlence sektörünü vurur, radyolar slow şarkılar çalar, televizyonlar Show tarzı programlarını kaldırır, eğlence yerleri kapanır, festivaller, şenlikler, konserler iptal olur. Konserini iptal etmeyen sanatçılar topa tutulur. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu denmez mi buna? Bakıyorsun herkes sefada ama bir ünlü mekan “bu hafta sonu elde edeceğimiz geliri Soma’ya göndereceğiz” şeklinde açıklama yapınca söylenmedik laf bırakılmaz. Sosyal medya hesaplarına bakarsan evler, balkonlar bile bu mekandan daha janjanlı eğlence durumunda.
Bir de günümüz çocuklarının tablet bilgisayarlara, telefonlara bağımlılığından yakınıyoruz. Yahu biz 2 gün uzak kalamıyoruz ki, çocuk nasıl kalsın. “Bizim çocukluğumuzda sokak oyunları vardı, arkadaşlarımız vardı, bisiklete binerdik” deyip duruyoruz da, çocuk ne görürse onu yapacak tabi. Elimizden telefonlar düşmüyor ki. Her anlarını fotoğraflayıp paylaşıyoruz. Daha doğmadan isimlerine sosyal medya hesapları açıyoruz sonra da sanki kendi kendilerine bağımlı olmuşlar gibi yakınıp duruyoruz.
Hayatımızı paylaşmayı seviyoruz, ancak gündem izin verirse! Geçen hafta yaşadığımız üzüntü dolayısıyla doğum gününü kutlayamadığımız yakın bir arkadaşımla sakin bir yemek yiyelim, hediyesini verelim hem de kutlamış olalım dedim dün akşam. Fotoğraf paylaşmadım ama yer bildirimi yaptım. Sonra eve geldiğimde bir çocuğun daha yetim kaldığını öğrendim. O zaman yazdığımdan utandım. Asıl bizi paylaşımlarımızdan utanacak hale getirenler utansın ve lütfen artık anneler de çocuklar da ağlamasın. Bu çocuklar ileride “Babam nasıl öldü anne?” diye sorduğunda annenin gözleri bu günleri anarak dolmasın.
Bırakın da kardeşçe yaşayalım şu güzelim ülkede…
Paylaş