Paylaş
Tam da Öğretmenler Günü'nde sizi şahane bir kadınla tanıştırmak istiyorum. Bahçeşehir'de özel bir anaokulunun kurucusu olan Çınar Er Türkgeldi ile röportaj yapmaya karar verdiğimde amacım anaokulu seçiminden okula alışma sürecine kadar birçok konuda bir uzmandan bilgi edinmekti. Ancak Çınar Hanım'dan öncelikle kendini tanıtmasını istediğimde anlatmaya başladıkları çok ilgimi çekti.
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Eğitim Bölümü mezunu olan Çınar Hanım okulda grafik temelli bir eğitim alır. Mezun olunca öğretmen olarak atanır ve devlet okulunda göreve başlar. Görevini yaparken önüne bir fırsat çıkar ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Talim Terbiye Kurumu'nda devlet kitapları inceleme bölümüne geçer. Kim bilir belki bu fırsatı değerlendirmese daha uzun yıllarını sade bir öğretmen olarak geçirmeye devam edecekti. Ancak hayat seçimlerden ibarettir derler ya bu hikaye de aynen böyle.
Devlet kitaplarını incelerken başka bir fırsat daha yakalar ve şu anda adı Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü olan o zaman Teknoloji Tasarım Genel Müdürlüğü olarak geçen kuruma tayin olur. Hayatının değişme noktasının orada başladığını söylüyor Çınar Hanım, çünkü bu kurumda "edebiyatta tasarımcı" olarak göreve başlar. Basılı materyaller ve yayınlar üzerine çalışır, kurumun her ay çıkan dergisinin tasarımcılığını yapar, açık lise- açık ilköğretim okullarındaki programların senaristliğini yapar, (Ben çocukken bu açık öğretim derslerini izlemeye bayılırdım, özellikle İngilizce olanların içindeki ufak skeçler meğer Çınar Hanım'ın o dönem çalıştığı kurumda yapılıyormuş)
Normal şartlarda bir resim öğretmeninin basit yollardan edinemeyeceği bir çok mesleki tecrübeyi (açık lise ve açık ilk öğretimdeki öğrencilere hitap etmek, onların derslerini yazmak, hazırlamak, program hazırlamak, prodüksiyon, kamera, televizyon mantığı...vs ) orada edinir. Eğitim Teknolojileri Kurumu'nda kendisine sanatçılar ve sanat akımları arşivini güncelleme görevi verilir, her gün o dosyaları okuyup düzelterek, cd'ye aktarılmasına yardımcı olarak üniversiteyi yeniden okumuş kadar olur. Bütün sanatçıların hayatları, başlattıkları- temsil ettikleri sanat akımları hafızasına kazınır. Ayrıca bu çalışma Türkiye'deki sanat ve sanatçılarla ilgili yeni bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olur. "Nerede eksik var, neyi yapmıyoruz, nerede hatalıyız?" sorularını sormasına sebep olur.
Kurumun grafik biriminde son sistem bilgisayarlar eşliğinde bilgisayar programlarını öğrenme imkanı olur. Ülkemizde bugünkü çizgi film, animasyon yapımcılığının temellerinin atıldığı animasyon biriminde deneyimler kazanma imkanı yakalar. Bu avantajları öğretmenlik dışında da kullanır. Örneğin ilk şifalı bitkiler ansiklopedisini resimler. Bunun üzerine yayıncılıkta önüne yeni bir yol açılır ve çocuk kitapları ressamlığı yapmaya başlar. Çınar Er Türkgeldi; "Pentür olmak güzel bir fırsat çünkü üniversiteden mezun oluyorsunuz ve o açlık bu fırsatlarla tekrar pekişiyor ve edindiğiniz tecrübelerle fırçanız başka başka yönlere kayıyor, üslup sahibi, stil sahibi olmaya başlıyorsunuz. Bir de işin içine bilgisayar girince elektronik mucize sizin elinizdeki tadı daha da farklılaştırıyor" diye anlatıyor o günleri. O dönem bilgisayar ortamında kitap resimlemeye başladıklarında Ankara'daki yayın evlerinin dikkatini hemen çeker.
Ankara'da Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde 2004'te ilk kişisel sergisini açar. Kendini çok küçük ve var olmamış birisi gibi hissederken tüm resimlerinin satılmasına kendisi de şaşırır ve bundan güç alır.
Yaklaşık 5 sene Eğitim Teknolojileri'nde görev yapar. Siyasi değişiklikler sebebiyle bu kadar deneyime rağmen kurumdaki birçok çalışan Ankara'daki çeşitli devlet okullarına öğretmen olarak atanır. Çınar Hanım Atatürk Anadolu Kız Meslek Lisesi'ne görevlendirilir. Anadolu Liseleri bölümünde yeni bir program yazılmıştır; grafik dersi, ayakkabı tasarımı dersi, reklam analizi dersi... Ancak bu dersler için o dönem müfredat yoktur ve okulun müdürü Çınar Hanım'ı görevlendirir. Bu üç derse müfredat yazarken geçmiş yıllarda edindiği tecrübelerden fazlasıyla faydalanır. Bir yılı aşkın bu okulda çalışır. Ayrıca boş vakitlerinde bir yayın evinin kadrolu ressamı olarak çalışmaya başlar. Bu esnada eski görevine iade edilmesi için başlattığı hukuki mücadeleyi kazanan ilk kişi olarak bir kez daha farklılığını gösterir. Kuruma iade edildiğinde kendisine merkezde görev vermezler, Ankara'nın Gölbaşı- Haymana semtine Sınavlar ve Matbaa Bölümü'ne gönderilir.
Bu esnada yayın evlerine çok sayıda iş yapar. Yaptığı işteki titizliği, verdiği sözü tutması sayesinde ünü bütün yayın evlerine dağılır.
Yeniden Mamak-Kayaş'ta bir devlet okuluna öğretmen olarak atanır. Bir gün okula bir yazı gelir ve İlköğretim Genel Müdürlüğü'ne görevli olarak tayin edilir. Kadrosu okulda kalmak kaydıyla İlköğretim Genel Müdürlüğü Kitap Yazma Bölümü'nde Resim Öğretmeni olarak göreve başlar. Çok ciddi bir komisyon tarafından değerlendirilip bu kuruma alınmasına rağmen 271 kişi arasında tecritle işinden ayrılan tek kişi olur. Sebebi ise trajikomik; yaptığı çalışmaları Avrupa Birliği Komisyonu Bankası'ndan gelen temsilci çok beğenip rapor eder "böyle bir eleman koordinatör olarak sistemin başına getirilmeli" der ancak o dönem görevli şube müdürleri bundan kaygı duyarak toplantı yapıp görevine son vermeye karar verirler. Kendisinin yaptığı kitap da bu durumda çöpe gider.
Yaptığı işi çok iyi yaptığı için görevinin sonlandırılması Çınar Hanım'ı yıldırmaz ve bunun peşine bir yayınevine müdür yardımcısı olarak işe girer.
O günleri "Öğretmenlik öyle bir noktaya geldi ki, sizi hiç bir şekilde mutlu etmiyor ve resim öğretmenlerine değer verilmiyor, atölye yok, iş yapamıyorsunuz" diyerek anlatıyor. “Ulus-Altındağ Yenidoğan İlköğretim okulunda görev yaptım. Ağırlıklı olarak doğu illerinden gelen ailelerin çocuklarının olduğu bir okuldu burası ve ben okuldan ayrılırken çocuklar okulun bahçesine yığıldılar ve darbukalar, sazlar, kemanlarla protesto ettiler. O kadar çok emek harcadım ki atölye kurdum, sergi açtım o öğrencilerimle, gitmemi istemediler.”
Şu anki eşiyle Ankara'da tanışır ve onun öncülüğünde bir yayın evi kurulmasına yardımcı olur. Çınar Hanım da Genel Yayın Yönetmeni olarak bu işin başına geçer. 7 yıllık süreçte Talim Terbiye Kurulu onaylı 30 ders kitabı çıkartırlar. Uluslararası platforma açılmaya karar verdikleri dönemde yayın evinden anaokulu seti istenir. Araştırmalar yaparken Almanya ve İtalya'daki kitap fuarlarını, yayın evlerini gezer.
Frankfurt'ta sabahtan akşama kadar bir kitapçıda çocuklar için hazırlanan yerde oturup bütün kitapları inceler. Neden Türkçe özgün anaokulu yayınları olmadığını, çeviri ya da kopya çalışmalardan nasıl kurtulabileceğimizi araştırır. Aylarca fuar, yayın evi ve anaokullarını gezer. Yanında rehber götürüp öğretmenlerle konuşur.
Almanya'da şunu keşfeder; bu işin sırrı SANAT!
Sanat bir yaşam biçimi, bir kalite, bir marka.Sanat'ı aşılamak için seçilen yaş aralığı 0-7. Almanların yetiştirdikleri nesli 0-7 yaş aralığında inşaa ettiklerini keşfeder. Almanların hiçbir şeyi şansa bırakmayan eğitim sistemine hayran olur. Hayatın her alanında, mimari, tıp, fen bilimleri, aklınıza gelebilecek her şeyin 0-7 yaş aralığındaki çocukların algı düzeyine göre küçültülüp bunların sanatsal etkinliklerle anlatıldığı bir sistemin Türkiye’de olması gerektiğini düşünür. Ancak Türkiye’deki prosedürleri aşamaz. Almanya’daki bir kitabı örnek alarak bir matematik seti, bir anaokulu eğitim seti, okuma yazma seti hazırlar ancak bunları bir türlü Milli Eğitim Bakanlığı’na anlatamaz. Ülkemizdeki müfredat çok kısır olduğundan başka türlü düşünmeye sevk etmediği için hep tek yönlü yayınlar yapılmaktadır ve bunu değiştirmeye gücü yetmez. Bunun üzerine bir anaokulu açmaya karar verir.
Çınar Hanım’la sohbete doyamadım, daha çok detaylı bilgiler paylaştı benimle ancak benim yazım da çok uzadı sanırım. Anaokullarıyla ilgili röportajımızı önümüzdeki haftaya bırakıyorum.
Eminim Çınar Er Türkgeldi gibi nice idealist öğretmenlerimiz olduğunu biliyorum. Onların daha fazla çalışma alanı bulabilmesini diliyorum ve öğretmenliğin aslında doğasında bu idealizmi barındırdığına inanıyorum. Genç öğretmenlere ve öğretmen olmak isteyenlere bu mesleği “iş garantili” bir meslek olarak görmek yerine yeni nesli inşa edecek birer mimar olduklarının bilincinde olarak çalışmalarını dilediğim için bahsettim size bu özel kadından.
Başta bende emeği olan tüm öğretmenlerim olmak üzere, oğlumun öğretmenleri, öğretmen arkadaşlarım, dayıcığım ve tüm emektar öğretmenlerin bu özel gününü kutluyorum.
Atatürk’ün bir sözüyle bitirmek istiyorum.
“Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır!”
Paylaş