Paylaş
Mine Çayıroğlu ile yaşıt sayılırız. Bizim sokaklarda koşturduğumuz yaşlarda o setlerdeydi. Şimdi "30 yıllık oyunculuk kariyeri" mevzu bahis olduğunda insanlar şaşırıyormuş, 6 yaşında başlayınca hatırı sayılır bir tecrübeye sahip oluyor insan. Birçok rolde oynadı çocukluğundan beri ama 80'li yıllarda Bulgaristan'da Türklere yapılan zulümleri konu alan televizyon dizisindeki Aysel karakteriyle tüm Türkiye'yi ağlattı. Aynı dönemde aynı konuyu işleyen bir tiyatro oyununda Bulgaristan'dan kaçan Türk ailesinin kızını oynadığım için duygusal bir bağ kurmuştum kendimce Mine Çayıroğlu ile.
Şimdi karşımda tecrübeli oyuncu, şarkıcı, anne olarak bulunan Mine Çayıroğlu ile hayatındaki her şeyi konuştuk.
Bugünlerde müzik çalışmalarına yoğunlaştınız, birkaç ay önce çıkan bir albümünüz var, yeni bir klip mi geliyor?
Yaza girerken "Sahte" isimli şarkımın hızlı versiyonuna klip çekmek istiyorum, sonbaharda da "Hayalperest" isimli şarkımı kliplendireceğim. Başladık müzik yolculuğuna bakalım.
2004 yılında "Zümrüt Gibi" isimli bir albümünüz vardı, ondan sonra arada müzikle ilgili bir çalışmanız oldu mu?
Konserler oldu pek sık olmasa da ama müzikle her zaman ilgilendim. Müzikten kopuk değildim, daha çok üretim aşamasındaydım. Galatasaray’da bir müzik atölyesi tuttum, orada eski eşimle beraber bir takım çalışmalar yaptık, ben söz yazdım o besteledi, o söz yazdı beraber besteledik, böyle yoğun bir dönem geçti ve biliyorsunuz üretim öyle hemen olan bir şey değil, yaşanmışlıklar da bunu besliyor ve doğru zaman önemli, doğru insanlarla karşılaşmak önemli. Geçen sene Süheyl Atay ile (yapımcımla) oturduk konuştuk, kimlerle çalışacağımızı kararlaştırdık.
Bu arada üniversitede ders veriyormuşsunuz
Evet özel bir üniversitede "Sinema Televizyon" bölümündeyim ben, bu üniversitenin benim için çok özel bir yeri var, benim biliyorsunuz İngiltere'de 3 senelik tiyatro eğitimim var. Oraya gitmemde bana burs sağlayan bu üniversitedir ve hakikaten hepsine çok minnettarım, beni bir sanatçı olarak desteklediler, sanata duydukları saygı, beni bu noktaya getirdi.
Bir vefa borcu gibi mi?
Tabii ki vefa borcu da var ama şu da var, bir oyuncu hiç bir zaman oldum dememeli, her zaman kendini geliştirebilmeli, çünkü seneler önce bir takım bilgileri alıyorsunuz ama pratiğe dökmediğiniz zaman onlar da uçup gidiyor. Benim için üniversite ortamı çok büyük bir okyanus. 3 senedir oradayım, benim de orada naçizane öğrencilerle bir senaryodaki karakter analizi olsun, oyuncu yönetimi olsun bunlarla ilgileniyorum, bunlar da aslında mesleğimin bir parçası. Ben şunu derim hep bilgi paylaşmak içindir. Ve yeni nesilden de çok şey öğreniyorsunuz, onların şu anda hayat görüşleri olsun dünyaya bakış açıları olsun tabii ki bizden çok farklı ve ilerde. Benim de onlardan öğreneceğim çok şey olacak bu yüzden de istiyorum üniversitede ders vermeyi.
Sizi önce oyuncu olarak tanıdık ama sizin müzik eğitiminiz de var, bir albüm yaptığınız zaman müzikle ilgilendiğinizi anladık. O zaman nasıl tepkiler geldi?
Bir oyuncu zaten sesini çok iyi kullanabilmeli, bize konservatuarlarda öğretilen bu. Bakın dünyadaki örneklerine, oyuncu olarak konservatuara alınmış kişiler muhakkak sesini kullanıyor. Ben kendi başıma bu kararı vermedim, sesimin iyi olduğunun bilincindeydim ama bunu işin uzmanına danıştım, bir şan öğretmenine gittim 18-19 yaşlarında. İlk Güzin Gürel'e- profesör kendisi foniyatri ve şan üzerine- başvurdum, Güzin hoca bana "sesinin gustosu var, bunu değerlendir, güçlü bir sesin var” dedi ve beni cesaretlendirdi. Sonra İngiltere'deki bu okulu kazanınca zaten zorunlu olarak şan ve dans dersleri aldım. İngiltere'de ayrıca özel dersler de aldım hafta sonları. Peter Roberts vardı bizim okulda hocalık yapan, ondan özel dersler aldım. Sonra bir konser vesilesiyle Nilgün Selimoğlu ile tanıştım, şan öğretmenim oldu. Sesimin karakterini algılamamdan medeni cesaret kazanmama kadar her konuda önümü açan kişidir, hala devam ediyorum kendisiyle derslere. Ses kullandıkça açılan, güçlenen bir şey ve sürekli kullanmak gerekir, benim de amacım bol bol konser vermek. Biliyorsunuz albüm satmıyor, albümün amacı konser alabilmek.
Hiç müzikal bir tiyatro oyununda oynadınız mı? Gerçi Türkiye'de çok yapılmıyor ama...
Müzikalde oynamadım, hayalimdir aslında. Yapılanlar oldu, Evita oynandı mesela. Sonrasındakileri takip etmedim ama İngiltere, Amerika gibi müzikal algımız yok zaten tiyatroya zar zor gidiyor seyirci, müzikal deyince kültürümüze çok yakın gelmiyor ne yazık ki. Bir oyuncunun hayalidir, bütün öğrendiğinizi kullanabileceğiniz bir alan, müzik var, dans var, oyunculuk var, daha ne olsun.
Bir oğlunuz var, 5 yaşında, Derin Deniz. Hamile kalmadan önce albüm üzerine çalışıyormuşsunuz, hamile olduğunuzu öğrenince de ertelenmiş, bu durumda 5 yıl kadar gecikmiş oldu bu albüm değil mi?
Haliyle, o süreç biraz zorlu geçiyor, çocuk doğduktan sonra her şey yeniden başlıyor. Hamilelik sürecim çok huzurlu geçti ama sonrasında çalışan bir anneyseniz o biraz daha zor, hem üreteceksiniz hem kendinizi soyutlayacaksınız, hepsi bir arada olmuyor. Bir de yardımcı bir insan gerekiyor size, o da güvenilir birisi olması gerekiyor, kaç kez değişti benim, o da büyük şans. O konuda epey canım yandı diyebilirim, biri geliyor biri gidiyor. Çocuk alışıyor, ben düzenimi oturtuyorum, düzen tekrar bozuluyor. Tam bir işe yoğunlaşacağım, bu sefer konsantrasyon dağılıyor derken daha yeni yeni düzene giriyor. Çünkü Deniz artık büyüdü, anaokuluna gidiyor. Bir de dingin bir çocuk, sakin, beni çok zorlamıyor. Şimdi 12 Mayıs'ta Nublu İstanbul'da Dj Hakan Küfündür ile bir performansım olacak, ona hazırlanıyorum. Biraz da onun stresi var üzerimde çünkü hem oğlumla kaliteli zaman geçirmek istiyorum, ilgilenmek istiyorum hem bakıcı yok şu an, kendimi soyutlayıp şarkıları çalışmam gerekiyor, bizim işler o anlamda zor yani.
9-6 çalışan bir insan olmayınca düzene oturtmak çok zor değil mi?
Sesin dinlenmesi lazım, uyumanız gerekiyor uyuyamıyorsunuz, bazen insan geç yatıyor sabah erken kalkmak zor geliyor.
Derin Deniz'in hatları size benziyor ama sarı saçlı, kime benzetiyorsunuz?
Teni bana benziyor, ben açık tenliyim zaten ama o çok sarı. Babası da kumral ben de kumralım, benim anneannem sarışın, yeşil gözlü bir hanımdı, bilmiyorum oradan ya da babamdan almıştır diye düşünüyorum.
Bu arada eşinizden de ayrıldınız, kaç yıl oldu?
4 yıl olmuştur.
Derin Deniz de çok küçükmüş ayrıldığınızda, o aşamayı nasıl atlattınız? Belki kendisi çok küçüktü pek anlamadı ama onun bakımı, her şeyin size kalmış olması, yalnız olmak…
Benim şöyle bir yapım var, zorlu koşullarda daha çabuk toparlayabiliyorum. Bazen kimsenin problem görmeyeceği çok ufak şeylerde gereksiz panik olup çok zor koşullarda çok soğukkanlıyım. Enteresan bir yapım var. Boşanma bir travmadır muhakkak ama burada ilişkiler çok önemli. Eski eşime olan saygım, sevgim bitmedi, o her zaman çocuğumun babası ve kişilik olarak da saygı duyduğum bir insan. Hala gayet güzel görüşüyoruz, biz bir takım noktalarda anlaşamamış olabiliriz ama çocuğumuzla bir arada eğlenceli vakit geçiriyoruz. Bunu başarabilmek medeni insanların yapması gereken bir şey. O da bu konuda olgun olduğu için bir sıkıntı yaşamadık.
Derin Deniz babasıyla hafta sonları mı görüşüyor? Nasıl ayarlıyorsunuz?
O da müzisyen ve iyi bir grupları var RadyoRoll diye, onlar da ona yoğunlaşmış durumda. Ama Deniz'e de vakit ayırıyor, genelde haftan sonları oluyor. Şimdi Deniz'i perküsyon kursuna başlatacağım.
Genlerde var tabii, armut dibine düşüyor galiba. Kulağı iyi mi?
Geçenlerde babasıyla stüdyoya girmişler, onlar Radyo Roll'ün provasını yaparken Deniz de küçük gitarını almış, onlarla çok eğlenmiş. Ritm duygusu çok iyi. Soruyorum "en çok hangi enstrümanı seviyorsun" diye, "davul" diyor. Davula karşı bir ilgisi var ve ben de yönlendirmek istiyorum.
Size biraz sabır gerekecek herhalde öğrenme aşamasında.
Davul çalanlar biliyorsunuz hem hiperaktif hem de farklı olurlar.
Peki, Deniz anne babanın ayrı olduğunu ayırt edebiliyor mu? Nasıl karşılıyor?
Deniz enteresan bir çocuk, çok akıllı bir oğlum var. Her şeyin farkında ama çok dillendirmiyor ama bazen öyle kilit sorular soruyor ki algılıyorsunuz ki o her şeyin farkında. Sanki bir kaç kez dünyaya gelmiş gitmiş gibi enteresan bir cool havası var. Beste de yapıyor Deniz, ilk bestesini 3 yaşında yaptı. Biraz piyasa şarkısı, çocuk iyi biliyor nabız tutmayı. "Sen yoktun, ben yoktum" diye bir söz yazmış, melodi uydurmuş, genler rahat bırakmıyor işte.
En son İffet'te oynamıştınız, başka proje var mı?
Geçenlerde bir dizi görüşmem oldu. Şans mı desek artık ben çözmedim, benim daha çok ekranlarda olmam gerekir, en verimli çağımdayım aslında ancak bu konuyu pek anlayamıyorum. Görüşmeler çok güzel geçiyor, yapımcı, yönetmen herkes çok memnun ama en son noktada bir şey oluyor ve iptal oluyor.
Maddi olarak mı anlaşamıyorsunuz?
Hayır, ben öyle uçuk birisi değilim. Şans diyelim. Çok kaderci, kısmetçi bir insan değilim, önceden bu kadar şansa inanmıyordum ama inandım artık. İyi ki müzik ve üniversite var.
Eski eşimle yaptığımız şarkılar var demiştiniz, onları değerlendirecek misiniz? Evlilik bitti diye şarkılar güme gitmesin değil mi?
O kağıt üzerinde olan bir şey, insanlar bir takım noktada ayrılabilirler, kağıt üzerinde olabilir, yaşamda ayrı noktalara gitmeyi tercih edebilirler ama gerçekten bir sevgi ve saygı varsa muhakkak o uzun ömürlüdür ve bir de çocuk varsa öyle de olması gerekir, biz şanslı kısımdayız yani.
Kötü ayrılıp görüşmeyenler, çocuğun arada kaldığı durumlar da var.
Bizim kötü bir ayrılığımız olmadı, olumsuz bir şey yok, fikren anlaşamadığımız durumlar vardı.
Ayrıldığınız halde ilişkiyi iyi tutabildiğiniz için şanslıyım diyebiliyor musunuz?
Elbette, çok şanslıyım. İyi ki de zamanında öyle bir insanla evlenmişim, çocuğum olmuş. Ne kadar geniş yürekli, medeni, aydın görüşlü olduğunu görüyorsun sonradan.
Evlilik aşkı öldürüyor mu sizce?
Aşkı öldürmüyor da bence evlilik saygı duyulması gereken bir müessese olsa da herkes evlenmemeli, hatta herkes çocuk da doğurmamalı, kendimi de katarak söylüyorum bunu. Özellikle sanatla ilgilenen insanlarda biraz daha zor. Düzenli saatleri olan bir iş olmadığı için üniversitede bile çok sevdiğim halde yadırgıyorum bazen. Çünkü oturmaya alışık değilim. Aksiyon, hareket, sınırda yaşama tutkusuna alışkın oluyorsun. Kendini dizginlemek birçok anlamda biraz zor. İki insan birbirini çok seviyorsa ve zaten bir ömrü beraber geçirmeyi hedefliyorsa çok da şart değil bence evlilik. İnsanları bence biraz zincire vurulmuş gibi hissettiriyor. Özgürlükleri kısıtlanmış gibi hissettiriyor, halbuki belki evlilik olmasa ömür boyu sürecek. Çok örnekleri var, Türk sinemasında da 50 küsür sene bir arada olup evlenmemiş ama birbirine aşık çok insan var. Önemli olan burada insanın duyduğu aşk, sevgi.
Derin Deniz ufakken kardeş de isterim demiştiniz bir röportajınızda, hala olabilir gençsiniz daha, düşünür müsünüz?
Şu an için hayır. Hayat onu getirirse evet ama kaliteli zaman geçirmek istiyorum çocuğumla, ikinci bir çocuk olursa belki Deniz'e o kadar ilgi gösteremeyeceğim. Bu sefer işimi yapamayacağım, benim o üretememe duygum belki bende stres yaratacak öbür tarafa aksettireceğim gibi sebeplerle şu an için düşünmüyorum. Ayrıca bu yardımcı konularından çok sıkıntı çektim, çalışan anneyseniz çok daha zor. Ama büyük konuşmayayım, belli de olmaz.
O zaman müzik çalışmalarınızda tekrar başarılar diliyorum. 12 Mayıs'ta inşallah ben de Nublu'da performansınızı izleyip yorumlarımı yazacağım.
Bekliyorum mutlaka.
Fotoğraflar Annelik Sanatı Dergisi için Zerin Kültüral tarafından çekilmiştir.
Paylaş