Paylaş
"İnsanlar konuşa konuşa anlaşır" diye bir atasözümüz var malumunuz, ben de bu konuşma ve iletişim olayını öyle çok seviyorum ki 18 yıldır meslek olarak da benimsedim. Ancak yine de okumak ve yazmak ayrı bir tutku benim için. Bu sebeple zaman zaman çeşitli internet siteleri, dergiler ve bazı gazetelerin hafta sonu eklerinde yazılar yazdığım oldu. Sanırım yazmak daha kalıcı olduğu için seviyorum yazmayı.
Sosyal medyayı sık kullanan biriyim ama bir süre sonra dar geldi oralar, özellikle oğlum doğduktan sonra takipçilerim ve diğer annelerle daha fazla paylaşımda bulunma isteğim arttı ve tam da bu esnada Bebek dergisinden gelen teklifle köşe yazılarıma başladım. Ancak "İşleyen demir ışıldar" misali insanın yazdıkça yazası geliyor. Bir annenin paylaşacak konusu da çok olunca yeni yazı için bir ay beklemek de yetmedi. Bu defa da Hürriyet Aile yetişti imdadıma ve ben de artık Hürriyet Aile'nin bir üyesiyim. Radyocu bir anne olarak yaşadıklarımı sizinle paylaşmak için buradayım. Takip edenler biliyor 23 aylık Işık adında bir oğlum var. Artık hayatlarımız o kadar şeffaf ki gittiğimiz yerlerden yediğimiz yemeğe kadar herkes her şeyimizi öğreniyor. Sesimle tanındığım bir mesleğim olsa da sosyal paylaşım siteleri sayesinde ben ve kedilerime kadar bütün ailemi tanıdınız neredeyse.
Eskiden radyoculuk daha gizemli bir meslekti, sesine hayran olduğunuz kişinin yayın saatini heyecanla bekler, dinlerken o kişiyi hayalinizde canlandırırdınız. Bırakın cep telefonunu, evlerde bile internet yoktu. İş yerinde internet bağlantısı olan şanslılar belki çalışırken fırsat bulup mail atabilirdi sevdiği radyo programcısına... Programlar esnasında metre metre fakslar gelirdi. Bir de mektuplar... Hala çoğunu sakladığım bazıları beyaz, bazıları renkli, kalpli, çiçekli kağıtlara yazılmış mektuplar... Söz uçar yazı kalır diye boşuna dememişler, o günler geçti ama mektuplar hala anılarıyla duruyor.
Eskiden sevdiğiniz sanatçılara ulaşmak da kolay değildi. Kaset kartonetlerinde "İMÇ bilmem kaçıncı Blok .... Unkapanı" şeklindeki adrese mektup yazacaksınız da bakalım o da sanatçının eline geçecek mi? Cevaplamasını zaten beklemeyin. Şimdi öyle mi ya?! Hayranı olduğunuz sanatçı bir tık uzağınızda, yazdığınızı anında okuyabiliyor. Tabii internet yokken sadece sanatçının sevenleri mektup yazardı, çünkü mektup zahmetli iş. Kağıdı, zarfı hazırlayacaksın, düzgün bir el yazısıyla yazmaya çaba göstereceksin, zarflayıp bir de postaneye kadar gidip postalayacaksın. Ancak sevdiğin için yapılacak bir eylem. Kolay kolay kimse eleştirmek, nefretini belirtmek ya da sırf "seni hiç sevmiyorum" demek için bu zahmete katlanmaz!
Artık eskisi gibi günlerce, haftalarca "mektubumuza cevap gelse de yenisini yazsak" diye beklediğimiz kadar sabırlı değiliz belki ama ben her hafta yeni bir konuda sizlerle burada buluşmayı dört gözle bekleyeceğim. Siz de fikirlerime katılın ya da katılmayın, düşünceniz ne olursa olsun bana yazın. Eminim benim de sizlerden öğrenecek çok şeyim olacak.
Hepimiz için birer "hayat ışığı" olan çocuklarımızı büyütürken karşılaştığımız olumlu, olumsuz her konuda birbirimize destek olacağız.
Yazan ya da okuyan herkes bu platformda bir aileyiz.
Haftaya görüşmek dileğiyle, Işığınız bol olsun...
Paylaş