Paylaş
Mart başında oğlumun 3. yaş gününü kutladık. Son yıllarda 0-3 yaş döneminin insanın hayatının geri kalanını çok fazla etkilediğine inanılıyor.
Eskiden böyle değildi. Bebekti, anlamazdı, seçimleri, zevkleri olmazdı, ne demek "ben onu sevmiyorum?" ne verirsen yemek zorundaydı. Olmadı zorla yedirecektin. Ne giydirirsen onu giyecekti, seçim yapma şansı yoktu. Çocuktu anlamazdı, yanında ne konuşursan konuş, nasılsa o kendi halinde oynardı. Televizyonda ne izlendiğine dikkat edilmezdi ortada çocuk var diye.
Şimdi olay daha farklı. 0-3 yaş gelişiminin önemi biliniyor. Hatta erken ergenlik denen 2 yaş sendromu bile var. Artık ne yedikleri, ne izledikleri, nasıl bir ortamda büyüdükleri, ebeveynlerinin ilişkileri, yanlarında ne konuşulduğu, hepsi çok önemli.
İnsan beyninin % 80'inin tamamlandığı düşünülen dönem bu. Dünyaya geliş anından itibaren hızla büyüyen çocukların 3 yaşı tamamladıklarında beyin ölçüsü neredeyse yetişkinlikteki büyüklüğe ulaşıyor. Büyüdüğümüzde bu dönemi çok net hatırlamasak da bu dönemde yaşananlar hayatımızın kalanını fazlaca etkiliyor, bu dönemde yapılan hatalar ve ihmallerin telafisi pek mümkün olmuyor.
Öncelikle fiziksel gelişimlerine dikkat etmek gerekiyor. Herhangi bir aksaklık ne kadar erken teşhis edilirse tedavisine o kadar erken başlanıyor. Ayrıca ince ve kaba motor gelişimlerinin düzenli sıralamada olması çok önemli. Dil gelişimini de ekleyebiliriz buna sanırım.
Çocukların yiyip içtikleri bu dönemde gelişmelerinde büyük rol oynuyor, ilk ve en değerli besin olan anne sütünün mümkün olduğu kadar çok verilmesi sağlıklı bir büyüme için en önemli adım. Ek gıdaya geçildikten sonrasına da çok dikkat etmek gerekir. Anne sütünden sonra en değerli besin; yumurta, diyor uzmanlar. Ayrıca Omega 3 kaynağı ceviz de çocukların beslenmesinde mutlaka yer almalı. Yemek listesi uzayabilir ancak çocuklara yemek yedirmek başlı başına bir sorun.
Öncelikle oğlumu uzun süre emzirmeye gayret ettim.
Niyetim 2 yaşına kadar emzirmekti ancak ona güvenip yemek yemeyi reddettiği için 19 aylıkken doktorun 2. kez söylemesi üzerine kestik. Ortalamaya bakılırsa 19 ay hatırı sayılır bir süre. Üstelik ilk 6 ay neredeyse hiç mama vermedim diyebilirim. Neredeyse diyorum çünkü kısa bir dönem emzirmekten dolayı meme uçları yara olduğundan mama vermem gerekmişti, yine de o günlerde bile emzirmeyi kesmemiş, müthiş acı çekiyor olmama rağmen ağlaya ağlaya emzirmiştim. Çok fazla kucağa alıştırma, sürekli emzirme diyenlere lütfen aldırmayın. Emzirme süreci zaten geçiçi bir süreç ayrıca şu an 3 yaşında ve sevmek istesem de kucakta çok fazla tutamıyorum. Demek ki kucağa alışmak diye bir şey olmuyormuş. Bilakis ben dokunmanın gücüne inananlardanım. Sevdiklerinize dokunmaktan çekinmeyin.
Anne sütünün bağışıklığı iyi yönde etkilediği hep söylenir, bunu yaşayarak gördüm. Bu 3 yıl içinde aşı ve kontroller dışında hastalık sebebiyle doktora gitmişliğimiz bir elin parmakları kadar bile değildir. Ayrıca her ay kontrole götürmediğim için doktorlar tarafından pek sevilen bir anne profili değilim. Kızmasınlar bana ama eskiden her ay doktora mı gidilirmiş? Pimpirikli anne olmadım ben hiç.
Bu tür merkezler çoğalmaya başladı ve 2-3 aylıkken başlanabiliyor, her ayın gelişimine göre değişik programları var. Işık'ın 3-6 ay arası yaz dönemine denk geldiğinden tatillerle bölünmesin diye sonbaharda başladık. Oyun grubundan biraz daha gelişmiş bu merkezlerde tüm motor becerileri ve denge-koordinasyon becerilerinin gelişmesine faydalı programlar uygulanıyor.
Çocuklar derslerde yalnız kalmıyor, mutlaka yanlarında bir ebeveyn ya da bakımını üstlenen kişi oluyor. Ben mümkün oldukça derslere kendim götürmeye çalıştım. Saatleri uymadığı zamanlarda bakıcısıyla katıldı. Ne kadar çok şey bilirsek bilelim evde günümüz çocuklarına yetebilmemiz mümkün değil. Bu merkezlerde uzmanlar tarafından geliştirilmiş hareketler ve oyunlarla hem beden hem zihin gelişimlerine katkı sağlıyor ayrıca evde tekrar ederek kaliteli zaman geçiriyorduk. Özellikle kardeşi olmayan tek çocuklar için paylaşmayı öğrenmeleri, yaşıtlarıyla zaman geçirmeleri açısından da çok faydalı. Bu çocukların ileride sporu daha çok seveceklerinden eminim. Bebeklikten spor yapmaya başladılar.
Belki meslek icabı belki de az biraz geveze olduğumdan ben oğlum doğduğundan itibaren sürekli konuştum. Geçen gün bebeklik videolarına göz attım da gerçekten çok fazla konuşmuşum. Altını değiştirirken, yıkarken, yedirirken, oynarken hiç susmamışım. Bazen parklarda görüyorum, çocuğu salıncakta sallarken arkasına geçip bazen yarım saat hiç konuşmadan sallıyorlar. Oysa ben hep karşısına geçtim, hem konuştum hem şarkılar söyledim hem de salladım (babası, anneannesi ve bizim uyarımızla bakıcı ablalar da aynı şekilde davrandı). Asansörden inip çıkarken her katı saydım, karşımıza çıkan her şeyi sesli olarak selamladım "merhaba çiçek, merhaba araba" şeklinde (dışarıdan bakana komik gelebilir ama çocuk için iyi oluyor) Çocuklar tekrarla öğrenirler, ne kadar çok konuşursanız o kadar kısa sürede çözerler konuşmayı. Işık 1. yaş gününde bir kaç basit kelimeyi söyleyebiliyordu ancak 1 yaş itibariyle hızlı bir gelişme gösterdi ve 1.5 yaşında derdini anlatacak kadar konuşuyordu. Buklelerine kıyamadığımdan saçlarını kestirmediğim için bir de çok konuştuğundan kız sanıyordu görenler. Halk arasında kız çocuklarının daha erken konuştuğuna dair bir inanç var. Eh kadın milleti bebekken başlıyor ve sonra binlerce kelimeyi haznesinde biriktiriyor demek ki.
Bazen bu kadar erken konuşmasa mıydı dediğim oldu, çünkü konuşmayla beraber ardı arkası kesilmeyen sorular da başlıyor. Sabırla cevap vermemiz gereken, cevap versek de tekrar tekrar sorulan, bazen saçma bazen şaşırtacak kadar mantıklı sorular.
Bu yazım yeterince uzun oldu, devamını haftaya bırakalım. Bu dönemde neler yapamadım onları da haftaya yazarım, tekrar görüşmek dileğiyle. Sevgiyle kalın.
Paylaş