Paylaş
“Sorumluluk almak, mutluluktur. Başarıyı, mutluluğu, güzelliği, ünü kısacası sizin için ‘cenneti’ istiyorsanız size ‘ölmek’ gibi gelen sorumluklarınız için bir şeyler yapmalısınız” ve “Sorumluluklarınızın bir listesini yapmaya çalışarak iyi bir başlangıç yapabilirsiniz” demiştik geçen hafta. Liste yaparken zorlanmış, listenize ekleme ve çıkarmalar yapmış olabilirsiniz. Hatta listenizi tamamladıktan sonra ‘ne kadar da çok sorumluluğum varmış’ diye iç geçirmiş olabilirsiniz. Ve fakat en önemlisi, bu listeyi hazırlarken ve sonrasında neler hissettiğiniz.
Günlük hayatın akışı içinde duygularımız üzerine düşünme imkânını çok bulamayabiliriz. Bulduğumuzda da anlamakta, ifade etmekte, daha çok duyumsamaya çalışmakta zorlanırız. Bilişsel bir hatayla, gelişimsel yanlış öğrenmelerimiz, toplumsal kodlarımız ve içinde bulunduğumuz ilişkiler ağımız –çoğu kez- duygularımıza bakmamıza engel olur. Bir şekilde bakmayı becerdiğimizde de hazırlıksız yakalanır, taşımakta, anlamakta, içselleştirmekte güçlük yaşarız ve durum iyice perçinlenir. Bu zorluğu aşmanın ilk adımı günün belli anlarını duygularımıza bakmaya ayırmak olabilir. Bu eylemi profesyonel bir yardım alarak da yapabilirsiniz; bir psikoterapist veya ruh sağlığı uzmanı ile konuşmak duygularınızla tanışma yolculuğunuzda çok ufuk açıcı olabilir. Ünlü psikanalist Adam Phillips’in çok yalın bir biçimde ifade ettiği gibi “konuşmak, olaylara başka türlü bakmamızı sağlar”.
Duygularımıza bakmak meselesini biraz daha açmak faydalı olacaktır. Duygularımıza bakma eylemini de bir sorumluluk alma meselesi olarak düşünürsek; baktıktan sonra ortaya çıkan duygularla ne yapacağımız da ayrı bir beceri gerektirir. Ruhsal taşıma kapasitemiz/alanımız uygun değilse sorun yaşama ihtimalimiz çok yüksek. Bir çocuğun ‘ağlama’ tepkisi nasıl ki tek bir ‘anlam/mesaj’ ifade etmiyorsa bir yetişkinin de açımladığı/tanıştığı duygusu tek bir ‘mana/mesaj’ ifade etmez. Özetlersek; sorumluluklarımızın listesini yapmak iyi bir başlangıç olabilir. Bu listenin bizdeki duygularına bakmak, duygularımızı anlamlandırmaya çalışmak sorumluluğunu üstlenmek önemli ikinci adım olur. Sağlıklı ve işlevsel bir yol için bu süreci bir profesyonelle sürdürmek çok daha verimli olabilir.
Böyle sakin ve adım adım ifade edince ‘sorumluluk’ ve ‘sorumluluk alma’ meselesi kulağa gayet güzel geliyorken ve sanki çok kolay bir iş gibi görünürken; ne oluyor da bazen, bazılarımız sorumluluklarımızı erteliyor, aksatıyor, reddediyor ve ‘sorumsuz’ bir kişi tablosuna bürünebiliyoruz. Sahi çok mu zor sorumluluk almak? ‘Öfke Kontrol Rehberi’ kitabının yazarı psikolog James Seghers, “İnsanlar bazen kişisel sorumluluk almaktan korkar. Korkmayın. Sorumluluk alarak özgürlüğü seçiyorsunuz. Korkular ve inançlar veya mevcut durumların rüzgârıyla oluşan geçmiş koşullanmalarınızın sizi oradan oraya itip durmasına izin vermemeyi seçiyorsunuz. Hayatınızın kontrolü sürekli olarak elinizde tutmaya karar veriyorsunuz. Kişisel sorumluluğun gerçek anlamı da budur.” diyor.
Seghers, kişisel sorumluluğun, sorumluluk almanın özgürlüğümüzle doğrudan ilintili olduğunu ifade ediyor. Bizi zorlayan durumun da geçmiş yaşantılarımızın ve daha doğrusu onların getirdiği olumsuz duyguların etkisinde zorlanmamız olduğunu söylüyor. O halde sorumluluk için ilk adım belki de; sorumluluk almakta ve pes etmemekte kararlı olmaya karar vermek olabilir. Bu kararı tek başımıza sürdürmemiz, savunmamız her zaman çok kolay olmayabilir. Bu tür zamanlarda da yakınlarımızın, sevdiklerimizin desteğini alabilir ya da bir profesyonelle görüşerek süreci sağlıklı atlatabiliriz.
Sorumluluklarımızdan şikâyetçi olduğumuz dönemlerde kendimizi ezilmiş, sıkılmış, sıkışmış, bunalmış, yorulmuş, nefes alamaz hisseder bulabiliriz. Bunun en önemli nedeni sorumluluklarımızı ‘yük’ gibi hissetmemizdir. Yük dilimizde birçok anlamda kullanılmaktadır. Sorumluluk meselesinde yaşadığımız ‘zorluğu’ tarif için yükün ‘taşınan bir şey’ anlamını düşünelim. ‘Sorumluluklarımız taşıdıklarımızdır’ diyebiliriz. Peki, tersi de doğru mudur? ‘Taşıdıklarımız sorumluluklarımızdır’. Her zaman değildir. Market alışverişlerimizi ya da evlerimizdeki eşyaların, kıyafetlerimizin ‘ne kadarı’ ihtiyacımız diye düşündüğümüzde –çoğumuz için- birçoğunun ‘fazlalık’ olduğunu görebiliriz. Bu bağlamda ‘taşıdıklarımız’ın tamamını da asli ‘sorumluluklarımız’ olarak düşünmemiz hata olacaktır. Yük hissetme meselesi de biraz buradan kaynaklanmaktadır aslında. Yük hissediyorsak ya sahiden yükümüz fazladır ya da yanlış yükleniyoruzdur. Gereksiz yüklerimiz/sorumluluklarımız olabilir veya taşımak konusunda yanlış araçlar/durumlar/duygular kullanıyoruzdur. O halde yüklü hissediyorsak, taşımakta güçlük çektiğimiz sorumluluklarımız/yüklerimiz varsa bu konuda bir taşıma şirketinden/ruh sağlığı profesyonelinden yardım almak sağlıklı bir adım olacaktır.
Haftaya ‘sorumluluk yönetimi’ temasıyla kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Paylaş