Paylaş
İlişkilerde sıkılmamak mümkün mü diye sorduğumuzda ya da Ülsever’in yazısında bahsettiği gibi bir ayrılık gerekçesi olduğunda, ‘sıkılmak’ sanki ‘olumsuz’ bir durummuş gibi algılıyoruz. Öyledir belki bazılarımız için, bilmiyoruz (!)
TDK; ‘can sıkıntısı duymak’, ‘utanıp çekinmek’ ve ‘sıkıntıya düşmek’ olarak tanımlamış ‘sıkılmak’ kelimesini. Bedensel ve ruhsal bütünlüğümüzün ve dengesinin korunması adına tanımdaki bu kalitelerin her biri gerekli durumlar diyebiliriz. Bu kaliteler olmadığında yaşam kalitemizde ve ilişkilerimizde ‘iş işten geçmiş’ duygusu ve durumunu daha sık yaşamamız çok olası. Bu perspektiften baktığımızda, ‘sıkılmak’ işe yarar, işlevsel bir duygu durumudur. Asıl önemli olansa, ‘sıkılmak’ meselesiyle ilişkimizdir. Neyden, ne zaman, nasıl ve ne şekilde sıkılırız? Sıkılmamız ne anlama gelmektedir? Sıkılmamız neticesinde ne yaparız ve neden yaparız? Yapmazsak ne olur? Başka ne yapabiliriz? Yapmalı mıyız? Bunlar ve benzeri soruları sormamız ve cevapları üzerine düşünmemiz bize ruhsal kapasite ve esnekliğimiz konusunda epey sağlıklı alan açacaktır.
Yanı başımızda biri –belki çok yakınımız- ‘of sıkıldım!’ nidasında bulunduğunda –genellikle- bize de negatif bir enerji bulaşması çok beklendik bir durumdur. Meseleyi somutlaştırmak için sıkılmak durumunu ‘stres, kaygı’ durumları olarak düşünmenizi önereceğim. Stres, kaygı nasıl ki yaşamımızda hayati bir işleve sahipse (alarm-tepki-direnç ilişkisi), nasıl ki optimum seviyede olanı bizi konforlu kılıyorsa, daha azı ya da fazlası bize iyi gelmiyor sorun yaratıyorsa; ‘sıkılmak’ da optimum seviyelerde olduğunda bizim için iyi bir konfor alanı yaratmaktadır.
Konfor alanı demişken bugün geldiğimiz noktada sıkılmak adeta bir lüks durum haline geldi. Nasıl mı? Bunu cevaplamak için şunu düşünün lütfen: en son ne zaman, nerede, ne kadar sıkıldınız ve bu sıkıntıyı sonuna kadar yaşamayı mı tercih ettiniz yoksa geçmesi –belki de geçiştirmek için- hemen akıllı telefonunuza, sosyal medyaya dalıp ya da bir yakınınızı mı aramayı tercih ettiniz? Sanki sıkılmaya, birazcık olsun düşünmeye, araştırmaya tahammülümüz yok, kalmamış. Gitmesek de uzakta olan, bizim olan köyün tüm büyüsünü Instagram mı aldı yoksa? Instagram’ın (gıyabında sosyal medyanın) hayatımızdan hızla aldığı diğer bir şey de ‘merak duygumuz’ gibi görünüyor.
Sıkılmaya dönelim tekrar. Sıkılmak gayet doğal bir durumdur. İnsan olmamızın, varoluşumuzun bir parçasıdır. Evden sıkılabiliriz; işten, okuldan, ilişkimizden, evlilikten, eşimizden, kardeşimizden, arkadaşımızdan sıkılabiliriz ve hatta kendimizden de sıkılabiliriz. Bu liste uzayıp gider. Şimdi sıkılma halini anlamaya çalışalım: sıkılmak bir bakıma ne istediğini anlayamama, ne yapacağını bilememe; kişinin kendini ‘oyalayamama’ halidir. Oyalamak derken burada dilimizin güzelliği ile ‘oya işçiliğine’ göndermede bulunalım. Bir isyandır sıkılmak! Hayatın ‘bu olağan haliyle’ devam edemediğine, etmesini istemediğine bir başkaldırıdır. Pedal çevirmeye bir süre ara vermektir. Bu haliyle sıkılmayı yaratıcı bir enerjiye dönüştürmek çok mümkündür. Tıpkı krizi fırsata çevirmek gibi.
Sıkılmak hem bir durum hem de sonuçtur. Hikâyeyi nasıl kurduğumuza, bağlama göre değişen bir şeydir. Her iki durumda da ‘yeni’ bir şey yapmamızı gerektirir. Şimdi tam burada yazımızın girişindeki ‘sıkıldım’ deyip evi terk eden ve bir süre sonra da evine –sıkılmışlığına- geri dönen adamın hikâyesi üzerinden başlığımızdaki sorunsala cevap aramayı deneyelim. İlişkilerde sıkılmamak mümkün mü?
Sıkılmak özünde iyi ya da kötü bir şey değilken onu nasıl yaşadığımız, içselleştirdiğimiz bizde iyi ya da kötü duygular uyandırmaktadır. Bu bağlamda ilişkide sıkılmak da iyi ya da kötü bir şey değildir. Daha doğru bir ifade ile tek başına sorun olarak ele alınmaması gereken bir durumdur. Sıkıldığımız ilişkiyi bizi fazlasıyla içine çeken ama aynı zamanda amansız bir sıkıntıyı bize yüklemeyi ustaca beceren bir Nuri Bilge Ceylan filmine benzetebiliriz. Sıkılmamız ayrı, filmin iyi/kötü oluşu ayrıdır. Öyle zamanlar olur ki sıkılmayı özler hale gelebiliriz. Yukarıda ‘lüks’ diye açıklamaya çalıştığım da tam buraya işarettir. İlişkilerimize devam edebilmemiz için başlangıçta ya da ara duraklarda bir miktar sıkılma aslında hepimizin ihtiyacı.
Gereksiz fazla uzamış, monotonlaşan her şey insanın canını sıkar. Bu ilişkilerimiz için de geçerli! Sıkılmak kadar sıkıldığımızı birbirimize ifade edebilmemiz, anlaşılmamız, konuşabilmemiz ve yeni bir şeyleri birlikte deneyimleyebilmemiz de aynı oranda doğal, lüks ve de kıymetli. Başlıktan itibaren yanıtlar gibi yaptığımız sorumuza artık bir cevap verelim. İlişkilerde sıkılmamak mümkün değil ancak sıkılmak da kötü bir şey değil. Sıkılmak karşısında sağlıksız, işlevsiz problem çözme girişimleri kötü ya da ilişkiler açısından yıkıcı olmakta. Ayrıca “hayat kısa, kuşlar uçuyor” iken, insanın ilişkilerde sıkılabilmesini de ayrı bir başarı olarak ele almamız gerektiğini söyleyebiliriz.
Sona yaklaşırken; sıkılmak kötü bir şey değil dediniz ama yine de “sıkılmamak için ne yapabiliriz?” diyenler için ise şunlar önerilebilir: Kendinize ve ilişkilerinize özen gösterin. Sağlıklı beslenin, sağlıklı yaşayın (hem fiziksel hem de ruhsal). Kaygı ve stresle ilişkinizi tanıyın. Sağlıklı problem çözme yolları geliştirin. Hobiler edinin ve onlara zaman ayırın. Müzik dinleyin, spor yapın, yürüyün. Hayal kurun. Hayallerinizi sevdiklerinizle paylaşın. Hayalleriniz için her gün bir şey yapın, notlar alın. Mutlu olmaya karar verin, mutluluğu isteyin, mutluluk için elinizden geleni yapın. Hala sıkılıyorsanız, sıkıntınız geçmiyorsa, sizi huzursuz ediyor, yaşamınızı yaşanmaz, konforsuz hale getiriyorsa mutlaka bir profesyonelden yardım alın.
Paylaş