Paylaş
Hepimizin yaşamında zaman zaman mutsuzluk, korku, kaygı, gibi sorunlar olabilir. Bu şikayetlerin hastalık olabilmesi için belli bir süre ve belli şiddette olması gerekir. Örneğin sevdiğimiz bir arkadaşımızı kaybettik üzüldük ama bu kayıp depresyona dönmeden 5-10 gün sonra hayatımız normale döndü, bunu depresyon olarak nitelendirmek mümkün değildir. Gece korkuyla uyandık nefes alamadık, boğulacağım hissi yaşadık ama sonraki günlerde bir daha tekrarlamadı. Biz yaşadığımız olayı yediğimiz ağır bir yemeğe ya da içilen fazla alkole bağladık geçip gitti. Anlatılan durum panik atakmış gibi görünüyor ama devam etmemesi, bir kere olup bir daha olmaması nedeniyle bu yaşanılan durumu panik atak olarak nitelendirmek mümkün değildir.
İnternet üzerinden belirtileri okuyup benim hastalığım buymuş diyen insanları yanıltan budur. Depresyonda ağlama var ağlıyorum, uykusuzluk var uyuyamıyorum, ölüm düşünceleri var bunları yaşıyorum diyen insanlar hemen kendilerine depresyon tanısı koyabiliyorlar. Ya da içimde bir ses konuşuyor olsa olsa şizofren olurum diyerek kendilerinin şizofren olduğuna inanıyorlar. Gerek depresyonun gerekse şizofreninin tanısının konulabilmesi için başka şikayetlerin de olması gerektiğini bunların depresyon için 15 gün, şizofreni için en az 6 ay boyunca sürmesi gerektiğini göz ardı ediyorlar. Psikiyatrinin en çok yanıltan yanı diğer hastalıklar gibi kan tahlillerinin, beyin tomografilerinin tanıda yardımcı olmamasıdır. Bunların yerine olan testler tanıyı desteklemekte ama tam tanı koydurmamaktadır.
Sonuç olarak ruhsal sorunlar sağlıklı insanda da ara ara gözlenebilecek durumlardır. Tanı koyulabilmesi için bunların bir psikiyatrist tarafından değerlendirilmesi ancak belli kriterlere uyduğu zaman hastalık denilmesi uygundur. Yoksa sağdan soldan duyup kendimize koyduğumuz tanılar yanıltıcı olacaktır.
Paylaş