Paylaş
En sık yaşanan üst solunum yolu hastalığı olan giripten sonra en yaygın görülen hastalıkların başında depresyon yer almaktadır. Her 4 kadından biri yaşam boyu depresyona yakalanma riski taşırken bu oran erkeklerde daha düşüktür fakat yine de yüksek bir orandır. Her 5 erkekten biri yaşam boyu depresyona yakalanma riski taşımaktadır.
Yaşlara göre de farklılık gösteren depresyona en yüksek yakalanma oranı gençlerde görülmektedir. Gençler % 50’lere varan oranda depresyon riski göstermekte bunu yine % 30’lara varan oranda 60 yaş üstü insanlar izlemektedir.
Depresyonun yoğunlaştığı dönemlere baktığımızda yaşamın önemli süreçleri olduğunu ve bu dönemlerde gerek hormonal, gerek bio-kimyasal süreçlerin yoğun şekilde ortaya çıktığı gözlenmektedir. Gençler açısından baktığımızda; çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş arasındaki dönem olarak kabul edilen gençlik döneminde cinsiyet hormonları faaliyet göstermeye başlamakta, bununla birlikte cinsel dürtüler kendisini göstermekte, büyüyen ve gelişen vücuda aynı oranda eşlik edemeyen bir ruh hali ortaya çıkmaktadır.
Çok çabuk tepkiler veren, üzülen, en ufak lafa alınan, ders yükü nedeniyle bunalan, sınavlar nedeniyle sürekli kaygı duyan, özgürlük istedikleri halde kendilerine evin kurallarına uymaları dayatılan ve bu nedenle sürekli karşı çıkma durumunda yaşayan insanlar haline gelmektedirler. Bu durum da onlarda depresyon riskinin yüksek düzeyde gitmesine, dışarda herhangi bir olay yaşamasalar da içlerine kapanıp, üzülüp, ağlayıp yaşamdan vazgeçecek hale gelebilmelerine neden olabilmektedir.
Depresyonda en çok korktuğumuz konu olan intiharların bu yaşlarda bu kadar yüksek olmasının nedeni gençlerin sürekli patlamaya hazır bomba gibi gezmeleri ve ufacık bir kıvılcımla bu bombanın patlama ihtimalinin olmasıdır.
Depresyonun en çok gözlendiği ikinci dönem olan yaşlılık da yaşam yorgunu bir bedenin getirdiği ağrılar, sızılar, kısıtlanan fiziksel yetkinlikler, avuç avuç kullanılan (tansiyon, şeker, kalp, varsa diğer hastalıklar için) ilaçların fiziksel yan etkileri yanında yaşam arkadaşlarının bir bir ölümleri, ekonomik bir zorlukta artık yeni bir şey yapıp çalışamaz olduğunun bilinci, etrafında olan insanların arayıp sormaması ( özellikle yetiştirdiği çocuklarının), hayatta ve yanındaysa eşiyle artan tartışmaları, yaşama karşı isteksizliği ile depresyonun en çok ortaya çıktığı dönemi yaşamaktadırlar.
Ölümün sıcak nefesini enselerinde duymakta, her bir ölüm haberi ile yürekleri hoplamakta ve giderek yaşamın sonuna geldiklerinin bilinciyle sıkıntı ve mutsuzluğa kapıları açık bir yaşam sürecinin içinde olmaktadırlar.
Depresyon sadece bu iki dönemde değil çocukluk ve erişkinlik dönemlerinde de dış bir neden olmadan başlayabilmekte ya da bilinen ve sebep olabileceği düşünülen bir etkene ihtiyaç duymadan gelişebilmektedir. Yüksek idealleri olan ve çok çalışkan bir gencin iyi bir okul kazandığı halde istediği yeri tutturamaması; babası yurt dışında çalışan bir çocuğun diğer arkadaşları gibi babasını görememesi ve onun yokluğuna alışamaması; hamile olan annenin hormonlar nedeni ile doğuma yakın depresyona yakalanması; evlendiği insanın değiştiğini gören bir kadınının evliliği ve geleceği hakkında endişe duyması ve daha birçok sebep, neden değilmiş gibi görünmesine rağmen depresyonun başlayıp sürmesine yol açabilmektedir.
Paylaş