Paylaş
Kimi zaman mail atıp “İyileşmedim, senelerdir ilaç kullanmama rağmen yine aynı şikayetleri yaşıyorum” diyen danışanları duydukça üzülüyorum. Bunun nedeni psikiyatrik hastalıkların şizofreni dışında tamamen iyileşmeleri, şizofreni hastalarının ise ancak toplum içinde sosyal yaşantılarını sürdürebilecek halde yani bizim sosyal salah hali dediğimiz düzeyde iyileşmeleridir.
İlaç kullanımı
Bir hasta iyileşmiyor, şikayetleri devam ediyorsa bunun nedenini bulup çözmek gerekir. İlaçları kullandığı halde düzelmeyen bir psikiyatrik hastanın bu durumunun nelerden kaynaklandığını ele alırsak öncelikle uygun doz, uygun süre ilaç kullanılıp kullanılmadığı ve uygun hekim hasta ilişkisinin kurulmamış olması akla gelir.
Uygun doz derken, ne fazla ne az, tam olarak hastalığın sağaltımında işe yarayacak ilaç dozunu kastediyoruz. Örneğin x ilacından 20 mg kullanılması gerekiyorsa 20 mg kullanılmalıdır; 30 mg kullanmak yan etkilerin ortaya çıkıp hastalığın belirtileri ile karışmasına yol açabileceği gibi 10 mg kullanmak da yeterli olmayacak ve hasta “hem ilaç kullanıyorum hem de iyileşmiyorum” diye karamsarlığa kapılacaktır.
Uygun süre ise hastalığın tümüyle tedavisi için gerekli olan süredir. Bir hafta kullanıp iyileştiğinde “Artık ben iyi oldum” diye ilacı bırakan hastaların 3 gün sonra eski hallerine dönüp, aynı şikayetleri yaşayıp iyileşemediklerini düşünmeleridir. Benzer durum senelerce ilaç kullananlarda da ortaya çıkmaktadır. “3 sene ilaç kullandım hala iyi değilim” diyen hastalar doğru ilacı doğru süre kullanmadıklarını düşündürmektedir.
Hasta-hekim ilişkisi
Uygun hasta-hekim ilişkisi ise doktor ile haberleşmeyi ve sıkıntı olduğu zaman doktora ulaşabilmeyi içerir. Her zaman doktora telefon ile ulaşmak mümkün olmasa da mail ile ya da bir başka şekilde doktora ulaşmak tedavinin aksadığı yerlerde tekrar sağlıklı olarak sürdürülebilmesine faydalı olacaktır.
Bir başka ama önemli neden hastaların çoğu zaman şikayet ettiği “Doktor beni 3 dakika dinledi, ilaç yazıp gönderdi” yakınmasıdır. Bir kere 3 dakika dinlediğine inandığı doktora güveni kalmadığı gibi onun verdiği ilacı da kullanmamakta ve tedaviyi bırakabilmekte ama kısa süre sonra yine aynı şikayetleri yaşamaya başlamaktadırlar. Bu yüzden uygun sürenin ayrılması ve hastaların “Doktor beni anladı, hastalığıma önem verdi” diye düşünmesi de tedavideki aksamaları ortadan kaldırmaktadır.
Psikiyatrik tedavinin olmazsa olmazı olduğunu düşündüğüm psiko-terapi yönelimli tedaviler ilaç kullanılsa bile mutlaka ele alınmalı kişinin sadece beynine değil sosyal hayatına, aile ilişkilerine ve hatta meşhur şeklide olduğu gibi çocukluğuna inilerek sorunun kaynağı bulunup onun yaraları sarılmalıdır.
Bütün bunlara rağmen yine iyileşme olmuyor ve hasta şikayetlerinin devam ettiğini söylüyorsa o zaman tanı elden geçirilmeli, tanının doğru olduğuna inanıyorsak da altında yatan bir fiziksel hastalığın var olup olmadığını araştırmalıyız. Örneğin panik bozukluk bir kalp ritim bozukluğu ile birlikte olabildiği gibi miyokart enfaktüsü olarak adlandırdığımız kardiak sorunlarda da depresyon eşlik edebilmektedir.
İşte psikiyatristin görevi sorunun nelerden kaynaklandığını bulmak ve ona göre tedaviyi yeniden gözden geçirip tekrar şekillendirmektir. Yoksa iyileşmeyen hastalara “zaten sen hiç yardımcı olmuyorsun” demek çok işe yaramamaktadır.
Paylaş