Paylaş
Bebeğini doğurunca başka bir dünyaya yerleşen anneler ve o dünya ile iletişim kuramayan kocalar ne demek istediğimi çok iyi anlayacak şimdi.
Evli bir kadın bir zaman sonra eşine "Artık çocuk sahibi olmamızın zamanı gelmedi mi?" diye sormaya başlar. Koca, bir onun kadar çocukları olsun istese de "Biraz daha evliliğimizin tadını çıkartsak, sonra hayatımız birden değişecek, birlikte hiçbir şey yapamaz olacağız'" diye cevap verir. Her çift arasında aynı dialoglar dönüyordur, sorular ve cevaplar birer klasiktir demiyorum. Böyle düşünen modelleri incelemek istiyorum. Onlardan bahsetmek istiyorum. Bakalım nasıl bir sonuca varacağım...
Hiç çocuk sahibi olma deneyimi yaşamamış bir erkeğin kafasına nereden girmiştir bu ön yargı? Tabii ki diğer çocuk sahibi olan arkadaşlarından, komşularından, akrabalarından, ailesinden...
- Çocuk büyütmek çok zor oğlum, uykusundan uyanır annesini ister diye yemeğe çıkamaz olduk?
- Çocuk yapmadan bol bol seviş derim. 6 ay oldu, beşik hala yatağın yanında. Uyumaya zor vakit buluyoruz.
- Karıma "Gel hafta sonu kaçalım bir yerlere" dedim, bir de azar işittim. Bebeği nasıl 2 gün annesiyle bırakmaya kıyıyormuşum?
Önce anne adayının perspektifinden bakalım:
9 ay taşımış, dört gözle dünyaya gelsin diye beklemiş, ağrılar, sancılar çekmiş. 'Nasıl iyi bir anne olurum' diye ansiklopediler karıştırmış, sormuş, sorşturmuş...'Ya 2 ay içerisinde düzene oturtamazsam nasıl işe döneceğim?' diye kabuslar görmüş, 'İnşallah sütüm bol gelir' diye dualara çıkmış, bebeği karnında sağlıklı büyüsün diye arzuladığı bir çok yiyecek/içecekten mahrum kalmış. Tabii ki canının parçası dünyaya gelince, her şeyi bir yana bırakıp hayatını ona adaması çok doğal değil mi?
Gelelim baba adayına:
Konuyla ilgili heyecanla beklemekten başka bir hissiyatı olması imkansız, doğaya aykırı. İstese de midesi bulanamıyor, uykusunun ortasında tekme yiyemiyor, hormonlarında da hiçbir değişiklik yok. Tek yapabileceği bebeği sağlıklı büyüsün, her şeyin olabildiğince en iyisine sahip olsun, karısı ilk bebek hayallerini gerçekleştirsin diye para harcamak... Bir annenin hissettiklerini hissetmesi, onu tam anlamıyla anlayabilmesi mümkün mü?
Bebek doğar. Olaya 1-0 önde başlayan anne, neyi nasıl yapacağını tam olarak bilmese de kocası ağzını açtığı anda "Sen karışma, o öyle yapılmaz" diyerek atağa geçiyorsa, maçın uzatmalarının daha sonra oynanacağı kesindir. "Ya evet ben ne anlarım"' diye kendini gerizekalı hisseden koca, işte yukarıda bahsi geçen çocuklu hayat eziyetine adım atmış demektir. O koskoca evin direği, karısının prensi bir anda vasıfsız, işe yaramayan, halden anlamayan insan muamelesi görmeye başlamıştır.
Her şeyin en doğrusunu kocasından daha iyi bildiği ile yaşayan anne, çocukla baba arasına kocaman bir duvar ördükten sonra, bir de çocuğu ve kendisi ile yeterli derecede ilgilenmediği için kocasına ateş püskürür. Tabii ki bir anne içgüdüsel ve hormonal olarak çocuk bakımında babadan daha öndedir. Çocuğu ile daha çok zaman geçirdiği ve paylaşımları daha fazla olduğu için onu daha iyi tanımış ve ne yapılması gerektiğini daha iyi kavramıştır. Ancak bir anne çocuğun her şeyini tek başına kendi üstlenme yolunu seçip, yardım aldığı kişileri sadece kendi yönlendirip, babayı saf dışı bıraktığında; kendine çok yüklendiğinden, çocuğunun dünyasından çıkamadığından dolayı daralır aslında. An gelir bunun acısı kimden çıkar? Sevgili kocadan kocayla ebeveynlik yarışına dair çok klasik bir örnek size:
Baba: Gazeteyi okudun mu? Endonezya'da deprem olmuş
Anne: Sanki benim gazete okuyacak vaktim varmış gibi soruyorsun. Sen de gel benim gibi bütün gün çocuk bak, bakalım sen gazete okuyabiliyor musun?
Gazete okuyacak vakti yaratamamak da, hayatının çocuktan başka bir şey olmadığına ikna olmak da annenin kendi kendine çizdiği bir yöndür. Ayrıca çocuktan başka bir şeyi göz görmeme stratejisi başarılı bir anne olma yolunda atılmış en yanlış adımdır. İlk aylardan, hatta ilk 1 seneden bahsetmiyorum elbette. Belli bir zaman sonra her annenin önce kendine, sonra kocasına özel zaman ayırması, aile birliğinin korunmasının temel taşlarıdır. Sonra 'Kocam bu aralar eve geç geliyor, şüpheleniyorum' diye karalar bağlanmasın sakın! Çocuğunuza verebileceğiniz en güzel şey, bir arada tutabildiğiniz ailenizdir. Kocanızla geçireceğiniz harika bir hafta sonu ilişkinize ilaç gibi gelecekken, 'Çocuğum iki gün uyandığında beni göremeyecek' ya da 'Bakıcı kesin saatinde uyutmaz, bir dönerim uyku düzeni bozulmuş' diye yolunuzdan geri dönmeyin...
O uyur, uyanır, kakasını yapar, ağlar, biberonundan sütünü içer. İki gün sizi görmedi diye travma yaşamaz. Zaten sevgi dolu, ilgili bir anneyseniz onun ruh ve beden sağlığını yanında yoksunuz diye isteseniz de bozamazsınız. Ama o 2 gün; aileniz, evliliğiniz, kocanız için çok önemlidir.
Bırakın bebeğiniz odasında uyusun. Doya doya sevişin. Ağlarsa gidersiniz yanına.
Bir pazar sabahı kocanızla yürüyüşe çıkın, babaannesi zevkle bakar ona birkaç saat. Varsın alt bezini yanlış bağlayıversin. Birşey olmaz, tulumunu yıkayıverirsiniz.
Bırakın, istiyorsa babası gezmeye götürsün. O öğlen az uyuyuversin, onun da çocuğu, kötü bir şey olsun ister mi?
Sevdiğiniz arkadaşlarınızla yemeğe gidin, ruhunuzu besleyin, şarj olun, kafesten çıkın ki eve döndüğünüzde daha çok sevgi verebilesiniz yavrunuza.
Yeni hayatınızda önce evliliğinizi ayakta tutun, bebeğiniz nasılsa büyür.
Evinizin direğinden beklediklerinizi sıralamadan önce, siz anneliğinizin ayarlarını yapın.
Çocuk sahibi olmayı eziyet haline getirmeyin. Önce kendinize, sonra evinize.
Hep diyorum, yine diyorum. Her şeyin fazlası fazla....Dozaj çok önemli...
Paylaş