Paylaş
Evimize aldığımız her kedi ve köpek hayat arkadaşıdır bizlere. Belki doğumlarına şahit olmamış olabiliriz; ama birlikte güler, ağlar, yaşlanır, birlikte uyur uyanırız. İyisiyle kötüsüyle bir hayat paylaşırız. Onlar nasıl bizler hastalandığımızda yanı başımızdan ayrılmazlar ise, bizler de onlara bir şey olduğunda varımızı yoğumuzu ortaya koyup iyi olmaları için elimizden geleni yaparız.
Bebeklere, çocuklara gösterdikleri hassasiyet, sabır ve sevgiye hayretlerle baktığınız olmamış mıdır hiç? Peki ya bu masum hayvanların bebeklikleri, çocuklukları? Nasıl biz insanların küçükken yaşadığı, hissettiği, içimize yer eden duygular, anılar yıllar geçse de çıkmak bilmez ise içimizden; aynısı hatta belki daha fazlası onlar için de geçerli. Bunu hiç düşündük mü acaba? Evimize büyük heyecan ve beklentilerle aldığımız kedi ve köpeklerin, o güne kadar yaşadıklarının, onlar üzerindeki etkilerinin bir hayat boyu sizinle birlikte aynı çatı altında olacağını düşündüğünüzde, bu hayvanların nasıl şartlarda bizlere sunulduğunun önemini kavradıkça, bir şeyler yapılması gerektiğini düşünmeden durabilir misiniz artık?
Son haftaların gündeminden düşmeyen konulardan biri de, yurt dışından veya Türkiye'nin birçok yerinden gelip, pet shoplar'da küçücük kafeslere veya vitrinlere tıkılıp son derece kötü şartlarda yolculuk yaptıktan sonra, bir o kadar da doğalarına aykırı ortamlarda satışa sunulan kedi ve köpeklerin çektikleri bu eziyete bir son vermek adına her fırsatta dile getirilen "Pet Shop'lar Kapatılsın" başlıklarıydı. Dayanamadım ve sonunda konuyla ilgili bilinçlenmek ve arzu edenleri bilinçlendirmek istedim.
Suadiye'deki bir ara sokakta yeşillikler içerisinde doğa ile başbaşa kalmayı başarmış kliniğinde, veteriner hekim Kemal Kutlay ile duygusal bir söyleşi yaptık. Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği ikinci başkanı ve Türk Veteriner Hekimler Derneği İstanbul temsilcisi Kemal Kutlay mesleğini daha iyi noktalara taşımak, yaptığı işi daha verimli hale getirmek arzusu ile sadece tıbbi sorumluluklarını hayata geçirmekle kalmayıp Hayvanları Koruma Kanunu çıkma aşamasında emekler vermiş, sosyal alanda düzen kurulması için çaba harcamış 25 yıllık bir veteriner hekim.
Bakın ben neler öğrendim:
Son haftaların konusu "Pet Shop'lar Kapatılsın" diye ayaklanan hayvanseverler neyin altını çiziyor?
2004 senesinde yıllarca beklenen Hayvanları Koruma Kanunu çıktı. Bazı noksanları ile yürürlüğe girmiş olsa da çok önemli bir gelişmedir. Bu yasanın 5.maddesine göre 'Hayvanların etolojik şartlarına uygun yerlerde ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir.' Tabii ki pet shoplar'da bunu sağlamak mümkün değil. Küçücük camekanlı bölmelerin ve kafeslerin içinde birden fazlası bir arada, idrar kokularıyla içiçe günlerini, haftalarını geçirmeleri, özgürce hareket edemedikleri bir ortamda büyümleri son derece üzücü olmasının yanısıra, bu kanuna da aykırı. Kısacası onlara sağlanan bu hayat bir çeşit eziyet. Hem yasal olarak, hem vicdani olarak onların daha insancıl şartlarda yaşamalarını hepimiz istiyoruz; zaten böyle de olması lazım. Doğal olarak hayvanserler de diyor ki bu hayvanlar da bu şartlarda susuz, havasız, kıpırdayacak yerleri bile olmayan kafesler içinde tutulmasın. Eğer illa bu hayvanların satışı yapılacaksa daha insancıl şartlarda yapılsın istiyorlar.
Pet Shop'lar kapatılırsa nerelerden hayvan tedarik edilebilecek peki?
Keşke ülkemizde hayvan edinmenin daha sağlıklı, ticari olmayan yolları tercih edilse. Örneğin, barınaklarda bırakılmış bir çok hayvan var. Oralardan hayvan alarak onları yaşadıkları şartlardan kurtarmak çok daha iyi olur. Normalde hayvanları koruma yasasının çıkmasıyla barınaklar kapatıldı ve rehabilitasyon merkezi halini aldı. Bu da şu demek. Normalde sokaktan bir hayvan alındığı zaman bu hayvanın sağlık ihtiyaçları veya kısırlaştırılması gibi ihtiyaçlar giderildikten sonra onların yeniden alındığı yerlere bırakılması gerekmektedir. Ancak maalesef rehabilitasyon merkezleri halen hayvan barındırma işlemlerine devam ediyor. Bunun geliştirilebilmesi ve kanuna uydurulabilmesi için hayvan koruma gönüllülerinin arttırılması, çok daha organize çalışılması gerekli. Sonuçta amaç hayatı paylaşacak bir hayvan almaksa, en çok barınaklardaki kedi ve köpeklerin buna ihtiyacı var.
Diğer bir kaynak da, herhangi bir ücret ödemeksizin yakın, eş ve dostların hayvanları doğum yapmış ise anne sütünden kesildikten sonra yavrularını almak. Bu hayvanlar çok daha özen içinde bakıldıkları için çok daha sağlıklı oluyorlar.
Kişi cins bir hayvan almak istiyorsa ne olacak?
Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok, yurt dışında bunun çok güzel örnekleri var. İnsanlar hobi tarzında belli ırkları üretiyorlar. Onlara bakabilecek kişileri özenle seçerek, birçok elemelerden geçirerek para karşışığında satıyorlar. Son derece organize bir çalışmadan bahsediyorum. Bu konu üzerine kurulu kulüpler var, yarışmalar düzenleniyor. Buralarda daha güzel, daha iyi ırk özelliklerine sahip olacak nesilleri olan hayvanlar üretiliyor. Ülkemizde hayvan kaçakçılığı maalesef engellenemediği, kayıt altında hayvan giriş çıkış işlemleri sağlanamadığı için ve yurt dışından getirildiği söylenen hayvanların pet shoplar'da menşei bilinmeden satıldığını görüyoruz. Bütün ev ve süs hayvanı satan yerler için durum böyledir diye iddia etmiyorum ancak genele vurduğumuzda gerçek bu. Belki bu kaçak hayvan sorunu çözülürse, Türkiye'de zaman içerisinde hayvan edinmek daha sağlıklı yerlere gelebilir diye düşünüyorum. Türkiye'de de bazı ırkları üretiyorlar, ırk hayvan almak isteyenler alıyor ama maalesef çok cılız bir safhada.
Nasıl şartlarda geliyor hayvanlar pet shop'lara?
Gidin bir petshop'a girin. 2 aydan küçük anne sütünden mahrum bırakılmış küçücük hayvanların satışa sunulduğunu göreceksiniz. Kanunlara aykırı olmasına rağmen yeterli denetleme olmadığından maalesef bu şartlarda satışlar devam ediyor. Normalde 2 aydan küçük hayvanların buralarda bulundurulup satılması yasak. Oldukça ünlü alışveriş merkezlerinde, oldukça kötü şartlarda bakılan hayvanlar görüyorsunuz. Bu da kanunların tek başına yetersiz olduğunu ve sıkı bir denetim uygulanması gerektiğini gösteriyor. Şahsen tabii ki hayvanların oralardan buralara geliş yolculuklarına şahit olmadım. Bir veteriner hekim olarak hem basından takip ettiğim hem de bir hayvansever olarak camianın içinden duyduğum bilgiler doğrultusunda sizi bilgilendirebilirim. Genellikle eski Doğu bloğu ülkelerinden getirilen bu hayvanlar, oralarda açık hayvan pazarlarından 20-30 dolara alınıp, buralarda binlerce dolara satıyorlar. Bir çantanın içine 5 hayvan sokuşturup bavul turizmi yapıldığını da duyuyoruz. Hayvanları kaçak yolla yurda sokmanın bir çok yolu var. Önemli olan bu menşei olmayan hayvanların satışının engellenmesi. Bu da iyi bir kontrol mekanizması ile olur. Hayvan satın alacağınız bir mağazaya girdiğinizde hayvanın menşeinin belgelenmesi gerekir. Bu belge olmadığı zaman bu hayvan ülkeye kaçak olarak gelmiştir.
Gerek yolculuklarında, gerek ise pet shoplar'da alınmayı bekleyen hayvanlar çok sıkıntı ve acı çekiyorlar. Anne sütü emmesi gerekirken, annesinden ayrılıp bu şartlarda bakılması, hem onu duygusal yönden hem de sağlık yönünden olumsuz etkiliyor. Düşünün ki 20-30 dolara alınan bir bebek, ihtiyaçları karşılanamadığı için gelene kadar ölmez de sağ kalırsa pet shop'lara veriliyor. Orada da sağ kalmayı başarır ise sahibine gidiyor. O hayvanı evine alan hayvansever, hayvanı hem sağlık hem psikolojik bozuklukları ile birlikte alıyor. Bu da hayvanın karakterini etkilediği gibi hayatı boyunca agresivite göstermesine sebep olabiliyor. Anne sıcaklığını alamamanın getirdiği sıkıntıları hayvanla birlikte sahibi de yıllarca yaşıyor.
Böyle bir organizasyonun kurulması, denetleme işlemlerinin sıkıya alınması ve standartların istikrarlı bir şekilde oturtulması aşamasına geçilene kadar bu hayvanlar nerelerde satılmalı o halde?
Etolojik şartların sağlandığı yerlerde. Etoloji şu demek: Bir hayvanın davranışsal özelliklerini gösterebileceği ortamlar yaratılması. Yemesinden oynamasına, barınmasından güneşlenmesine kadar. İhtiyaçlarının karşılanabileceği ortamlar sağlanması hayvanların beden ve ruh sağlığını ve dolayısıyla beraberinde bir ömür geçireceği aile ile paylaşımını etkileyecektir. Sağlık sorunu nükseden veya travma geçirmiş bir hayvan ile hayvan bakım kültürü çok gelişmemiş insanlar bir araya gelince ortaya üzücü sonuçlar çıkabiliyor. Hayat boyu eklem ve kemik ağrıları, davranış bozuklukları en sık görülenlerden birkaçı.
Nedir bizim toplumumuzdaki bilinçsizlik?
Türkiye'de Batı toplumlarında olduğu kadar ev hayvanı bakılmıyor. Aileden aileye aktarılan bir kültür olmadığından, birçok aile evine ilk defa hayvan alıyor. Çoğunluk bu. O kültürün yerleştiği toplumlarda çocuk zaten hayvan ile birlikte büyüdüğü için, kendi de ilerde aile kurduğunda ve hayvan aldığında bilinçli yaklaşıyor. Ülkemizde genelde evine ilk kez hayvan alan biri "hayvan nasıl beslenir, nasıl bakılır" konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Zaman içerisinde öğreniyorlar. Hayvan beslemenin artmasıyla bizim ülkemiz de bu noktalara gelecek, daha iyiye gidecek.
Ailelere neler tavsiye ediyorsunuz? Nelere hazırlıklı olmaları lazım?
Öncelikle hayvan bakmanın zorlukları olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bu zorluklara hazır ve razı iseler böyle bir sorumluluğun altına girebilirler. Çocuklara kesinlikle hediye olarak hayvan almamalarını öneriyorum.
Neden?
Hediye kabul edilen veya edilmeyen bir şeydir. Eğer ailece kabul görmez ise o hediye sokağa düşebiliyor. Hayvan aslında tüm aile bireylerinin onayı ile alınmalı. Çocuk da burada yaşına uygun sorumluluk paylaşımında olmalı, ona katacağı değerler çok büyük. Sadece bir çocuk veya genç tek başına bir hayvanın sorumluluğunu taşıyacak kadar güçlü olamıyor. Bir hayvan edinmek katolik evliliği gibidir, ölene kadardır, doğrusu budur. Bir hayvanı alıp bu olmuyor deyip sokağa bırakmanın savunulacak bir tarafı yok. O size bağlanır ve hayat boyu sizi arar. Birİ olmaz ise diğeri diyemez. Hele ki köpeklerde bu daha baskındır. Onların duygularında yara açmamak açısından ev hayvanı edinmeden önce çok iyi düşünmek lazım. Aldıktan sonra da bunun hayvan ölene kadar olan bir süreç olduğunu bilmek çok önemli. Hangi zorluklarla karşılaşılırsa karşılaşılsın, bu bir hayat.
Ya petshop'lara gelen hayvanlar? Bu durumda onlar orada kalmaya mahkum edilmiş oluyorlar...
Evet öyle bir ikilem var; ancak orada işin başka bir boyutu var. Satılan her hayvan, yerine 2 hayvanın o kafesin içine girmesi demek. Bu da bozuk sistemin desteklenmesi demektir. Burada işini iyi yapanlar da olabilir, hepsini genellemek yanlış olabilir tabİi ki. Bir veteriner hekim olarak yıllardır gördüklerim, sağlıksız yerlerden hayvan alan kişilerin aldıkları hayvanlardan çektikleri ızdıraplar sonucu artık hayvan almama kararında olmaları. Kendileri için hayvan severek yaşama şansını bile askıya alabiliyorlar. Bu ızdırabın bitmesi lazım. Kendinize ve ailenize mutluluk getirmesi için aldığınız bir hayvanın psikolojik ve bedensel rahatsızlıkları ile uğraşmaktan, o mutluluğu yakalayamayabiliyorsunuz. Çocuğunuzun gelişimine de katkı sağlayacak diye aldığınız ev hayvanınızın kısa sürede yaşamını yitirmesiyle, küçücük çocuğunuza ölümü anlatmak zorunda kalıyorsunuz.
Diğer bir spekülasyon da ev hayvanlarının kuru mama ile beslenmesiydi. Kanserojen oldukları doğru mudur?
Doğadan uzaklaşmanın faturası hepimize ağır oluyor. Doğaya uygun bir bünye ile yaratıldık. Doğadan uzaklaşmamız problemleri de beraberinde getiriyor. Hayvanlar için de aynı şey geçerli. Her bir hayvana uygun beslenme şekli olmalıdır. Bunun veteriner hekim kontrol ve gözetiminde yapılması gerektiğine inanıyorum. Hayvan sahibi, evinde baktığı evcil hayvanın kemik yapısına, sorunlarına, kilosuna ve hayvanın sağlık durumuna bakılarak yönlendirilmelidir. Mamalara gelince, eğer uygun şartlarda saklanmaz ise, içerisinde canlı sağlığına zarar verecek maddeler bulunuyorsa, bunu tüketenler bedelini sağlık kaybı ile ödeyeceklerdir. Beslenmede gösterilecek özen açısından bizler için geçerli olan her şey onlar için de geçerlidir. Çöpe atmaya kıyamadığımız besinler ile hayvan beslenmez. Bunlar bize misafir, iyi şartlarda 13-14 yıl yaşıyorlar. Biz bu misafirlere elimizden gelen en iyi bakımı göstermeliyiz ki, onları daha uzun yaşatabilelim. İyi bakımla fazladan yaşatılan 1 yıl insan ömründe 7-8 yıla tekabül ediyor. Yeterli su içmeyen, su kaybı olan hayvana kuru mama vermek, ona zarar verir. Bunu da veteriner hekim gözler ve beslenme planı çıkartır. Paketlerdeki değerlere bakarak mama konusunda karar vermek de nafile bir uğraştır. Mesela protein oranı şu kadar yazılı bir paketin içeriğinin çok iyi besleyici olduğunu düşünüp alıyorsunuz. Ancak sindirilebilir protein değil aldığı belki de. Hayvan besini yiyor ve sindiremeden dışkı ile atıyor. Onların beslenmelerini en iyi şekilde sağlayıp sağlıklı bir yaşam sunmak gerekmektedir. Bu da veteriner hekimin yönlendirmelerine tam uyarak mümkündür. Kuru mama ile beslenen hayvanlarda aralıklı olarak idrar kontrolü yapılmasını öneririm.
Paylaş