Paylaş
Herkesin en az bir aile ferdiyle çözemediği sorunları vardır değil mi? Eşi, annesi, babası, amcası veya kardeşiyle bir alıp veremediği; zaman zaman içine attığı, öfkelendiği, acı çektiği… Gün geldiğinde paylaştığı, haykırdığı ancak bir türlü kurtulamadığı, arınamadığı duygular vardır hani…
Kimisi sorunun kökeninde yatan sebepleri gerçekten çok uzak yerlerde aradığından; kimisi ise bulmuş olsa bile nasıl çözeceğini keşfedemediğinden yarattığı dalgalarda boğulur, etrafını da boğar.
İşte o anlardan birinde, içimde kopan fırtınalar dert yandığım arkadaşımı öyle bir sarsmış olmalı ki; kendisinin bile derinlere gömdüğü, unuttuğunu sandığı bir deneyimi tekrar yüzüstüne çıkıverdi :
- Bence "Aile Dizimi" çalışmasına katılmalısın.
- Aile nesi??? - Aile Dizimi. Yıllar evvel gittim ve dumura uğradım.
- O ne demek ya?
- Müthiş bir grup çalışması. Sorun yaşadığın aile fertlerinin veya kendinin değişik yaşlardaki oluşumunun temsili kişiler tarafından yansıtılması. Sen oraya ablanla problemin olduğu için gidiyorsun, ama danışman seninle çalışırken öyle bir deşiyor ki her şeyi, bir bakmışsın bir sürü aile mensubun ile karşı karşıyasın. Kendinin bile farkında olmadığı duygular çıkıveriyor ortaya bu çalışmada.
- Yani hiç tanımadığım insanlar, benim annem, babam, dedem mi oluveriyorlar?
- Daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Git ve deneyimle!
Kendimin bile çözemediği sorunlarımı nasıl olacak da hiç tanımadığım insanlar bulup çıkartacak bir türlü aklım yatmamıştı. Meraktan araştırmaya başladım. Google sağ olsun, her yerde yazılmış çizilmiş, dünya duymuş bir benim haberim yok. Bir sohbet esnasında öğrendiğim bu grup terapisinin aylık çalışmasının ertesi gün gerçekleşeceğini gördüğümde hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bir kez daha anladım. O gün soluğu 30 kişinin arasında alıverdim.
Mehmet Zararsızoğlu liderliğinde iki tam gün boyunca 30 kişi aynı odada, onlarca değişik hikaye, acı ve yaşanmışlık dinledim. Çok açık söyleyeyim, uzun bir süre 'Ne işim var benim burada' dediğim oldu. Katılımcıların fazlasıyla havaya girip, kendini kaptırıp rol bile yaptığını düşünmedim değil. Ta ki kendim hem temsilci, hem de danışan olarak sahne alana kadar…
Orada paylaşılanları anlatacak değilim. Eminim herkesin içinde uyanan hisler farklıydı. Bu, kişinin orada bulunarak yaşayacağı bir deneyim. Ben şu an ne desem boş. Tek bildiğim; önüme çıkan bu fırsatı değerlendirip, iki günün sonunda kendime olabilecek en güzel hediyeyi vermiş olduğum… Artık hayata ve etrafımdaki insanlara farklı açılardan bakabileceğim; dışarıda çözüm aramak, başkalarından medet ummak yerine her karşıma çıkan olay veya insanın benimle bir ilgisi olduğunun, bir yarama dokunduğunun farkına varabileceğim için kendimle gurur duydum.
Yaşadığımız olayların bize kim olduğumuzu göstermeye yarayan belirtiler olduğunu, memnun olmadığımız yaşam döngülerini ve oluşumları değiştirmek için attığımız en ufak bir adımın etrafımızdaki her şeyi değiştirdiğini, bu yeni bilincimle yaşayarak içimde hissedebildiğim için hafifledim.
Mehmet Bey, dizim aralarında o yumuşak ses tonuyla bizlerle kıymetli bilgiler paylaştı. En çok tekrarladığı ise, 'Sorunlarınıza nasıl çözüm bulacağınıza cevap aramak için buraya geldiyseniz, burası onun yeri değil. Ben de dahil kimse size çözüm üretemez. Bizler ancak sizlerin bazı şeylerin farkına varmanızı sağlayabiliriz. Çözüm kendinizde…' cümlesiydi.
Hani bazen şöyle sessiz sakin koltuğunuzda oturup bir kafa dinlemek istersiniz. Bir bakarsınız o canınızın parçası çocuğunuz arkasından kurulmuş oyuncaklardan biri gibi evin içinde bağırışlarla koşturmaya başlar. Koltuğun tepesine çıkar, sırtınıza biner ve durmaksızın birşeyler ister ya…İşte o an. Zaten başınız ağrıyordur, canınız sıkkındır. Sinirleniverirsiniz kontrolsüzce. Bakın aslında bunun altında neler yatıyormuş?
Genellikle en çok sevdiğimiz insanlar, o göstermediğimiz yanlarımızı kanırtarak canlandırırlar. Bu kanırtarak canlandırmanın üzerine gidersek; acı çekmeyi, sabrı göze alabilirsek o dışarıya yansıttığımız kişiliğimizin bizi mutsuzuklara ittiği anlara ilk defa yakınlaşabiliriz. Bu iki günde içimizdeki karanlık kimlikleri görüp, onları tanımak amacımız. Kaçışla ile ilgili sürdürdüğünüz hakim olan kişiliğinizin dibinde ne var? O hiç görmediğiniz göstermek istemediğiniz gölge yanınız nasıl ve kimlerle bağlantılı oluşmuş? Siz görmedikçe o sizi nasıl yönetiyor?
Yaşamımızda gölgeli olan her şeyi, sıklıkla suçladığımız, aşağıladığımız, saldırdığımız tam da kendimizde inkar ettiğimiz özelliklere sahip olduğunu düşündüğümüz insanlara yansıtırız. Tam da onları buluruz. Karşımızda halini, hareketlerini beğenmediğimiz insanları aslında bizim içimizde sakladığımız şeyleri karşımıza getirip bize ışık tutacak insanlar olarak görmek yerine, onları kınarız. Onlar bizi yakalarlar. Örneğin, çocuğunuz sizi öfkelendirdiğinde, içinizdeki öfkeyi tetiklediğinde, ona kızmak değil, şükran duymak zorundasınız. Öfkelendiğinizde de kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Dolayısıyla bilincimizi genişletmek zorundayız. Bunu yaptığımızda daha bize özgü hayatlar yaşayabiliriz.
Ebeveynlerinden bir türlü kopamayan tek canlı türüdür insan. Bir şeyleri kopmadan aramaya çalıştığımızda dünya ile aramızda hep bir bağlantısızlık olur. Ebeveynlerimizle vedalaşmak hayatın gereğidir bu yüzden. Gönül bağını koparmadan vedalaşmak...Zor olan, acı ve ızdırap dolu olan budur.
Farkına varmanın ve kendimizi tanıyabilmenin yollarından biri olan Aile Dizimi beni gerçekten dumura uğrattı. Bu lükse sahip olmak isteyenleri de uğratması dileğiyle...
Paylaş