Paylaş
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'ne biraz daha spesifik, fakat çok önemli olan bir konuya değinerek yer vermek istedim.
Aile kurulması tamamen eş adaylarının gelecekte her şeye rağmen, tüm olumsuzluklar da dahil olarak, kabul ederek başlamalarıyla oluşur. Maddi yetersizlikler, aile arasındaki anlaşmazlıklar, eş aileleri ile olabilen çatışmalar, hepsi göz önüne alınarak başlanıyor ilişkiye. Ya da sadece ‘’biz aşık olduk, şimdilik samanlık seyran’’ usulü, hiç bir şeyle ilgili gelecek kaygısı düşünmeden başlanıyor.
Yurdumuzun çok değişik bölgelerinde yerel davranış biçimleri, ilişkileri yaşama biçimleri var. İşin özünde ‘’ Birlikteliğe sahip çıkmak’’ bireysellik olsa da eşlerin ‘’sen demek ben demek, ben demek sen demek’’ kadar iç içe gönül gönüle olması gerektiği bir kurum. Aile, toplumun en küçük yapı taşlarından olup, içinde insanın kendisini güven içinde hissedeceği, herhangi olumsuz bir yaşantıda arkasının sağlam olacağından şüphesi olunmayan bir kurum. Çocuklarımıza da öyle demiyor muyuz? ‘’Başına ne gelirse gelsin senin arkandayım.‘ Yeterki benim gerçeklerden haberim olsun, sana nasıl yardımcı olabileceğimi bileyim’’
Durum böyleyken, ailenin güvenliği, güvenilirliği bu derece önemliyken, çocuklar için özellikle, baba faktörü, koruyucu olması ile öne çıkmışken, çocuklar babalarına ‘’ arkasında dağlar varmış’’ gibi güvenirken ‘’baba’’ bakıyorsunuz, yürümüş, gitmiş. Kadın olarak, eşe güvenmeyip de kime güvenecekler, yuva kurmuşlar. Çocuklarını en iyi şekilde yetiştirip, eğitmek ve topluma yararlı bireyler haline getirmek için çaba sarf ederek geçiriyorlar.
Çocukla normal şartlarda ilgilenmek bazı babalara ağır geliyor. Bütün gün işteyim, çalışıyorum, bir de çocukla mı uğraşacağım, parayı kazanıyorum, daha ne olsun tarzındalar. Çocuk, herhangi bir eşya değil; eşya bile bakım gerektiriyor. Çocuk ise geleceğimiz, ümidimiz, ruh sağlığı yerinde bireyler kazandırmak için üzerine titrediğimiz, bizden bir parça onlar. Çocukların o kadar çok oyuncağı olmasın ama aile içinde sevgi ile büyüsünler. Onlara sevgi ile yaklaşan babaları olsun. en küçük bir sorunda sesini yükselten, bağıran, aşağılayan, alay eden babaları olmasın.
Bir de engelli doğan çocukları için kendini parçalayan anneler, onların en küçük gelişmeleri için ne yapacağını şaşıran anneler...
Yaşamda her şey beklediğimiz, olmasını istediğimiz şekilde olmuyor. Herkes güzel şeyler bekler yaşamdan. Ama bazen şans yüzümüze gülmüyor. Çeşitli nedenlerden engelli, otizmli, down sendromlu çocuklara sahip olabiliyoruz. En özel durumda, sanki annenin suçuymuş gibi anneyi, çocuğuyla, baş başa bırakıp, ortadan kaybolan, kendisine yeni bir sayfa açan, çocuğunu unutan, eşini çocuğunun bakımıyla, eğitimiyle, yalnız şekilde bırakarak kaçan erkekler ‘’BABALAR’’ var. Herkes sorunsuz yaşamayı ister ama eğer başınıza bir sorun geldiyse aile bütünlüğü içinde birlikte çözeceksiniz sorunu. KAÇARAK, ortadan kaybolarak, sıfırdan bir hayata başlayarak değil, bakalım size o hayat mutluluk getirecek mi? siz getirecek diye bekleyin. Hayat hem kısa hem çok uzun. Sonunuzda neler olacak, bekleyin. Anne, bu şartlarda, hem geçim derdine düşüyor, hem çocuğunun özel bakımı, eğitimi, geleceği ne olacak? onun derdine düşüyor. Kendisini bir tarafa koyarak.
Kromozom meselelerinden dolayı ‘’kız çocuk’’ doğuran annelerin durumu.. Onları terk edilmekten beter hale getiren babalar… Hala toplumumuzda çocuğun cinsiyetinin BABA KROMOZOMLARI'na bağlı olduğu eğitiminin yaygınlaştırılması gerekiyor. Erkek çocuk doğursun diye KUMA getiren babalar… Bilin artık, bilinçlenin, bu sizinle alakalı. Evdeki diğer kız çocuklarının psikolojisi, evdeki kadının ‘’eşinizin’’ psikolojisi… Ne olacak? Olsun, siz keyfinize bakıyorsunuz ya, önemli olan o.
Kadının her gün bakımlı, güzel olmasını istiyorsunuz, onlar da sizi öyle istiyor. kişisel bakımınız sıfır olabilir ama, eşiniz, sokakta gördüğünüz kadınlar gibi her daim bakımlı olmalı. Sanki, sokakta gördükleriniz uyurken de öyle, makyajlı, süslü, püslü. Öyle değilse bırak kaç, başkalarının sokaktaki cazibesine kapıl. YEMEKLER PİŞSİN, ÇAMAŞIRLAR YIKANSIN, ÇOCUKLAR BAKILSIN, insanüstü her şey yapılsın, kadın 7/24 çalışsın. Yeteri kadar süslü değil, ‘’ben kaçayım ‘’
Anneler, erkek çocuklarına sanki çok üstün, özel bir varlıkmış gibi davranmamalı, egolarını devamlı beslememeli, birlik-beraberlik ve dayanışma ruhunu yaşatmalı, merhamet duygularını ve vicdan gelişimini desteklemeli, sorumluluk verebilmeli, çocuklarını kendi kendisine yetebilen bireyler olacak şekilde, hayati yaşam becerileri kazandırmalıdırlar. Erkek çocukların da eve gelme, evde bulunma saatleri belli olmalı, aile kavramına uygun hareket etmeleri desteklenmelidir.
Babalar, geçmişte kendi yaşadıkları olumsuz hayat şartlarından ders çıkararak, aynısını çocuklarına yaşatmamalıdırlar. Çocuklarının iletişime ihtiyacı olduğunu unutmamalılar, onlarla konuşurken daha hassas olmalılar, ses tonlarına dikkat ederek ve onlarla göz iletişimine dikkat ederek, yakın boy hizasında konuşmaya önem vermelidirler. İş, stres vs gibi sorunlarında profesyonel destek almalıdırlar.
Eğitim anlamında geniş kitlelere hitap eden televizyon, internet reklamları, duyuruları, belediyeler ve sivil toplum örgütlerinin hazırladığı bilgilendirme seminerleri düzenlenmeli, okul programlarında davranış özelliklerine ve beden dilinin kullanımına uygun eğitimler düzenlenebilmelidir.
Artık, 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'nün kutlanmadığı, bazı hususları dikkati çekmeye gerek olmayan bir dünyanın olması dileklerimle, sevgiler, saygılar…
Paylaş