Paylaş
Yaşayan tüm canlılar sevilmeye ihtiyaç duyar. Hayvanlarla ilişkilerimizde pek çok kimsenin şahit olduğu durumlara rastlamışızdır. Hasta olan sahibinin yanından ayrılmayan köpekler, sevilmek için ayaklarımıza, bacaklarımıza dolanan kediler, omuzumuzdan uçup, tekrar bize gelen muhabbet kuşları, akvaryumda bile bize bakmaya çalışan balıklar, camımıza gelen kumrular... Hepsi sevgi bekleyişi içindeler.
Bitkilere geldiğimizde, onlarla konuşulup hitap ettiğimizde coşan ev bitkileri, yan yana samimi şekilde konan saksılar, hep birbirleri ile bağlantı içindeler ve birbirlerinin sıcaklığını, yakınlığını hissederek güzel güzel renklenip yeşillenip büyümekteler. İnsanlar için daha da ötesini söyleyemez miyiz? Bitki ve hayvanlar için durum böyleyken...
Bazen yolda anne-babalar görüyorum, çocuğunun elini çekiştire çekiştire yürüyen... Herhangi bir iletişim, bir bakış yok. Sadece çocuğun elini tuttuğu için, onun garantide olduğunun verdiği güvenle yoluna devam ediyor.
Bazen elindeki telefonu ile dünyaları unutmuş, soru soran çocuğunu duymayan, ağlasa da, annesinin gözünün içine bakmaya devam eden ama ondan bir tepki alamayan; sonra çok ağladığı için büyük bir tepki ile karşılaşan çocuklar... Ama o söyleyip durmamış mıydı, kendini duyurmak için emek vermemiş miydi? Sonra diyoruz ki “kaç defa söylüyorum, beni duymuyor”. Sen, ‘’O’’ söylerken duymuş muydun? Çocuklarımıza oyuncaklarını alıyor muyuz? Onu avm’lerde oyun parklarına götürüyor muyuz? O kurs senin, bu kurs benim hafta sonlarında taşıyor muyuz? Dışarıda yemek de yediriyoruz. O zaman tamamdır. Genellikle yapılan budur.
Çocuğumuzu sevmek demek, çocuğum şunu da yapıyor, bunu da yapıyor, ‘’bale yapıyor, basket oynuyor’’ şeklinde başkalarına söyleyerek tatmin olmak değildir. Ya da sanki aynı yaştaymış gibi, onunla yetişkinlerle konuşuyor gibi olmak da değildir.
Sevgi göstermede en önemli hususlardan biri dokunsallıktır. Ama bir eşyaya dokunuyor gibi duygusuz, hissiz değil. Hatta biraz daha bu konuda ince ruhla ve duygusal düşünenler olabilir. Eşyaların bile bir şeyler hissettiğini, taşın bile sadece taş olmadığını düşünen, duygusal boyutta farklı konumlanmış kişiler olabilir. Bu kadar duygusal düşünen bir insanın herhangi bir eşyaya, insana zarar verebileceği hiç aklımızdan geçer mi? Neyse, bu farklı bir konu ama yine de değinmek istedim.
Çocukları sadece kurallarla büyütmek, onları robot gibi düşünmek, içinde herhangi bir duygusal öğe bulundurmadan sevmek, yalnızca ‘’iyi’’ eğitim sağlamak için maddi imkanlarımızı zorlamak... Onun büyüdüğünü, farklılaştığını ve bu günlerimizi tekrar yaşayamayacağımızı düşünüyor muyuz?
İşten gelince sadece vazife olsun diye onunla vakit geçirmek, “40 dakika mı, 50 dakika mı geçirmeliyim” demek değil, sevmek... Onunla birlikteyken, kendimizi kaptırıp da zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmamak demek, sevmek... Kendimizi çocuklarımıza konsantre edemiyoruz, onunla birlikte bir paylaşım yaparken de aklımızdan bin bir türlü düşünce geçiyor. Çocuk bunun farkına varıyor, sesleniyor: “Anneeeeee, babaaaaaa !!!... Lütfen amaaa... Beni duymuyorsun...” Ses giderek yükseliyor.
Ama bilmeliyiz ki, çocuklarımızla zamanı paylaşırken aslında biz de terapi oluyoruz. Günün yorgunluğunu, iş hayatının stresini onun saf, kirlenmemiş dünyasının içinde eritiyoruz ve ertesi güne hazırlanıyoruz.
“SENİ SEVİYORUM” dediğimizde de değildir, onu sevmek... Duygularımızla, içtenliğimizle, gözlerimizi, gözlerinde buluşturduğumuzda, ondan o enerjiyi alıp bizim de o akışı sağladığımızda gerçekleşir, sevmek... Sarılmak, öpmek; ama iş olsun diye değil. Onu kendimizde, kendimizi onda HİSSETMEK demek sevmek... Bütünleşebilmeliyiz, çocuğumuzla bir bütün olmalıyız, o anda... Her şeyi unutup... Bu unutma bize çok şey kazandıracak, bizi ve çocuğumuzu yenileyecek, sıfırlanarak hayata, yolumuza devam edeceğiz, yeniden yepyeniden..
Sarılmak, içten sarılmak, bağışıklık sistemimizi aktive ederek yaşama karşı bizi daha güçlü kılıyor, zaten biz de kendimizi emin ellerde, kabul görmüş hissediyoruz. Bir enerji akışı sağlanıyor. Biz ona, o bize enerji verirken bütünselleşiyoruz. “İki” iken “bir” oluyoruz. Sarıldığımızda, öylece birbirimizi dinleyerek, hissederek kalabiliyor muyuz? Tenimizi onun teninde, onun tenini bizimkinde hissedebiliyor muyuz?
Değerli okurlarım, ÇOCUK KALBİ isimli köşemde artık daha sistematik şekilde birlikte olacağız. 5 yıldır zaman zaman yazılarımı okudunuz.
Sizlerden gelecek talepleri de dikkate alarak yazmak istiyorum. Danışanlarımdan gelen sorunları, gözlemlediğim durumları, yaşamsal deneyimlerimi de burada yazmak ve sizlerle paylaşmak benim için mutluluk... Yorumlarınızı, deneyimlerinizi, taleplerinizi bekliyor olacağım, ÇOCUK KALBİ’nde kalbimleyim, saygı ve sevgilerimle...
Paylaş