Paylaş
Bazıları için belki de her şey bir ‘Eline sağlık içindir.’
Hürriyet Aile’de 7 yıldır yazılarımın düzenli takipçisi okuyucularım bilir ki yemek yapma tutkusu, hüner ve son derece dikkat gerektiririn aksine, yapması imkansız ya da maharetle ilişkinlendirdiğim bir süreç değildir, en direkt bakış açımı böyle özetleyebilirim galiba.
Yemek yapmak keyif, zevk ve tutkudur, doğru.
Canı yapmak isteyen herkese bu böyledir zaten.
O yüzden, dur sen yapamazsınlara hiç aldanmayın, herkes yapar arkadaş ama öyle ama böyle.
Elimden gelmiyor, ben batırıyorum her şeyi, yaptığım da yenmiyor, beğenmiyorum zaten diye düşünenenler ve bu işten kaçınanlar varsa, diyorum ki alakası yok. En muhteşem zeytinyağlı, yediğim en güzel dolmayı yapmak demek, damak zevkine göre yaptıkça kendi tutturduğunuz bir kıvam ve tercihlerinizdir genelde. Yapamam diye mutfağa girmek istediği halde girmeyenler, ki benim çevremde çok var ya da vardı.
Kendime göre mutfakta hayatı kolaylaştıran, yemek yapma yazı dizime başlıyorum o zaman ben bugün itibari ile.
Sen nefis yaparsın, ben yapamıyorum söylemlerine hiç inanmadığım gibi damak tadı dediğimiz hikayenin önce hayata geçirme becerisi ve isteği ile olduğuna inanıyorum, lütfen bunu unutmayın.
Nefaset bir dolma yapmış, parmaklarını yersin.
Nasıl yapıyosun dolmayı, çok zor yahu!
Ya da bu kadar iş, çocuk, o, bu, nasıl fırsat buluyorsun diye bir de zamansızlığa sığınanlar varsa…
Yok, gerçekten şu eskiden kafalarda olan bütün gün yemek yaptım hikayesi artık hayatımızı kolaylaştıran birçok yöntemle ve bence kusursuzluk peşinde olmayan, sade ama kendi halinde, kendine yeten insanlar olma haliyle anlam değiştirdi.
Zaman değişti.
Takdir beklenen, nefis yapar o, ben beceremem halleri rafa kalktı.
Dileyen ve gönlüne istek düşen, herkesin her şeyi yapabildiği bir zamanda yaşıyoruz arkadaşlar.
Niye biliyor musunuz?
Canınız öyle istiyor çünkü her ne yapıyorsanız kendiniz için yapın.
En güzel dolma, irmik helvası, ya da kek...
Sizin usulünüzle, sizin kattıklarınızla, sizin mutfağınızda, sizin sofranızda, içinizden geldiği gibi oluyor, çünkü size özel.
Kendi adıma mutfakta yaşam, ona çok şeker koymuşsun, buna çok un koymuşsun, süt zararlı demekle ve dikte etmekle yaşanan ve keyif alınan bir süreç değil.
Herkesin gönlünce pişirdiği, gönlünce reçetelendirdiği, ruhuna iyi gelen kokuları ve lezzetleri yarattığı ya da kendine göre yaratamadığı bir alan mutfak mabedi.
Vardır ya öyle hanımlar, kendi gelince herkes kenara çekilsin ister...
Yok kızlar, herkesin kendi alanında o önceliği var.
Kaşık da sizin, tencere de, içinizden gelen yemek pişirme tutkusu da...
Bir değil, iki, iki değil beş...
Ama mutlaka istediğiniz denemeleri yaptıktan sonra elde etmeyeceğiniz sonuç bence yok.
Kısa kesersek vesselam, herkes yemek yapar, pişirir, paylaşır, kimine göre içindeki un miktarının gramajı önemlidir, kimine göre ne un umurundadır ne de yağ. Kaynayan tencerenin sohbetindedir aklı, çocukların kaşıklamasındadır…
Bitince tecerenin dibini sıyırmadadır zevki belki.
Bir tatlı ‘eline sağlık’ sözündedir ya da bütün keyfi.
Küçükken sofradan eline sağlık demeden kalkılmayan sofralarımıza selam ederim.
Tutmamış, lapa olmuş pilava da, yanmış yemeğin tadına da, çok pişmiş suyunu çekmiş etede, fazla haşlanmış, dağılmış kuru fasulyeye de, hepsine selam olsun.
Hep elinize sağlık, hep yüreğinize sağlık olsun.
Blog yazmanın en güzel tarafı bu işte, kendi yazı dizini bile yapıyorsun.
Denize atlamadan yüzme öğrenilmez diyerek, Pazartesi günü paylaşacağım ilk yazım ‘etli yemekler’ ile başlarız tencereleri kaynatmaya.
Siz deyin, etli nohut, ben diyeyim fırında güveç; siz deyin etli bezelye, ben diyeyim kıymalı patates. Domatesi, soğanı ile gelsin etli yemekler...
#herşeyasktan
#elinizesağlık
Paylaş