Paylaş
Tatilin en güzeli, kendimi geliştirebildiğim tatillerdir benim için. Yeni lezzetler, yeni tatlar, gözlemler, detaylar, rastlantılar, ağacın gölgesi, güzel muhakemeler demek tatil benim için.
Bazen su sesi, bazen vazodaki ortancalar, bazen kirazın tadı, bazen elde işlenmiş masa örtüsü demek tatil benim için. Bazen tarladan toplanan bamyaları izlemek, bazen yol kenarından aldığım, kucağımdan indirmediğim ayçiçeğindeki çekirdeklerdir tatil benim için.
Akşam gün batımı demek bazen, bazen kenarına ayracını koyduğum, bitirmek için sabırsızlandığım kitabın sayfaları.
Bazen okuduğum kitaptaki karakter, bazen akşam ışıklar yandığında evlerin içlerini hayal etmektir tatil benim için.
Ama en çok olmak istediğim yer, serin bir avluda, bir divan ya da döşek üstünde dinlenmektir tatil benim için. Orda uyumak, uyanmaktır.
Özlemini duyduğum onca şey var ki çocukluğuma dair. Umurbey’de sepetle ot toplamaya gidip, topladığımız otlarla yapılan ot köftesi mi, yoksa kiraz bahçelerine gidip upuzun merdivenlere çıkıp topladığımız dut ve kirazlar mı, Çınarcık’ta incir zamanı bir dala yerleşip saatlerce incir yemek mi, yoksa 9-10 yaşları civarındayken sabahın 05.00’inde dedesiyle sandala binip balık tutmaya gitmek mi?
Hangisini özlüyorum en çok, hangisini çocuklarıma yaşatıyorum?
Hepsini özlüyorum ve hiçbirini çocuklarıma yaşatamıyorum.
Bu yaz kararımı verdim, tatil anlayışımın da değiştiği bir dönüm noktası daha işte. Tek sebebi bence yaş döngüm. Hem benim hem de kızımın yaş döngüsü arayışlarımı ve mutlu olma, yetinme anlayışımı değiştirmeme neden oluyor.
Şelaleler, doğal kaynak sular, nehirler, dereler, dağlar, tepeler, ovalar, bamya tarlaları, incir, kiraz, dut, elma, yenidünya ağaçları… Bahçemizdeki kuyunun başında çamurdan, çiçeklerden, yapraklardan yaptığımız pastalarla, köftelerle oynadığımız evcilik oyunları, çocukluğumun en güzel anlarını deneyimletmeliyim çocuklarıma, Bazen bakıyorum da ‘İnsan nasıl bir kimse olduğunu bilmeli ve şehir insanı olmanın getirdiği tüm hengameye rağmen vazgeçmemeli aslında onu o yapanlardan, içini bilmeli.
Bazen yaşadığım şehir ortamının aslında içimin olmadığını gördükçe üzülüyorum. Yaşlılığımı hayal edip motive ederken buluyorum kendimi, oysa ne büyük hata bu ertelemeler ve ne büyük yanılgı.
Okullar kapanır kapanmaz yazlığımıza gidip üç ay boyunca orada kalıp, okullar kapanmadan bir gün önce dönen bir çocukluk geçirdim ben. Bahçemizde yerlere sarkan şeftali ağaçları ile ıhlamur ağaçlarının kokusu ile uyanır, en büyük keyfim deniz dönüşü sabahtan bahçede güneş altında ısınan kovaları üstüme döküp duşumu almaktı. En büyük eğlencem, mutfaktan gelen domatesli bulgur, ayşe fasulye kokusudur yazlık benim için. Ev limonataları, beş çayı kekleri, annelerin toplanıp çay saati yapma halleridir benim için yazlık.
Güneşin en kızgın saatleri geçmiş olup, onların çay saati ile bizim uykudan uyanıp kitap okuma saatimizi bitirip sokağa çıktığımız saatlerdir. Çay sofrasından ceplerime, ellerime, poşetlere yemelik ne varsa doldurup sokağa koşup, arkadaşlarımla coşma saatidir yazlık benim için.
Çay saatlerine bile bakıyorum da şimdi yerini şarap peynir almış, her şey değişmiş, sözüm ona gelişmiş.
Yok yok karar verdim; modern zamanların, telaşlı kadın sendromunun beni yutmasına izin vermeyeceğim.
İki ağaç arasına ip gerip salıncağa da bineceğim çocuklarımla, ağaçtan meyve de toplayacağım, reçelimi de kaynatacağım, çay saatlerimi de yapacağım.
Modern zamanların, vakit kaybı gördüğüm onca klişe rutinin beni de rutinleştirmesine izin vermeyeceğim. Çocuklarımı da benim çocukluğumda olduğu gibi hissederek, dokunarak, gözlemleyerek, koklayarak büyümelerine fırsat yaratacağım.
Bu yazdan elime kalanlar sadece konservelerim, reçellerim, güzel anılar ve fotoğraflar olmayacak, bitmesine az kalan, sonuna geldiğim ikinci yemek kitabım ‘Ev Kokusu’ bir başka kokuyla yine bizlerle buluşacak.
Yine kelimelerle hikayelendirilmiş en kokulu hali ile...
Hepinize güzel yazlar diliyorum, en sevdiklerinizle, bol kahkahalı, neşeli, mutfaklarınızda sohbetlerin kaynadığı...
Özlen ben, izin verdikçe kendine bir adım daha yaklaşan, elma ağacı yoksa, bulduğum palmiyeye yaslanan :)
İç dediğimiz meseleyle yaşayan, hayatındaki her şeyin dışına değil içine bakan... Lara’nın ve Ali’nin annesi, Nilü’şünün kızı Özlen.
Paylaş