Paylaş
Bir gün hayatımdan biri eksiliyor,
Bayağı adı eksilmek, matematiksel olarak eksiye düşüyorum...
O bildiğiniz keskin çizik var ya, ondan hani...
Diğer artılar falan umrumda değil, istediğim değer o değil çünkü.
Hani derler ya, kaç para ederse etsin benim paramla bir birim değil, o misal işte...
Kime göre ne, ne için değerli bilinmez.
Bu arada matematikten nefret ederim, işim yoktur rakamlarla ama matematiğin artık sadece rakamlar değil bir düşünce sistemi olduğunu kabullendim nihayet…
Diyorum ya 40 yaşıma geliyorum.
Hayal kuruyorsun, derinlerde bir yerlerde…
Evin, eşin, çocuğun var bin şükür…
Bir şey eksik, sayısal çokluk falan değil adı, başka bir şey, adı yok, tarifi yok…
Hakkında iki şey var; biraz tadı, biraz da kokusu…
Adı ‘‘ev kokusu’’
Annenin yerine koyuyorsun o kocaman bütün ev kokusunu…
Ve biliyorsun ki o manevi koku aslında senin kökün, bu hayattaki var olma nedenin, göbek bağı gibi…
Kesilse de yeri hep var.
Dünyanın neresinde olursan ol, hep özlediğin, hep olmak istediğin yer, herkes için…
Biliyor musunuz isteyerek çekip gidenler için bile, bence o duygu var.
Dönemeyenlerdir belki onlar, çünkülerini falan takmıyorum, dinlemekte istemiyorum ama belkileri bir nebze vardır diyorum.
Belki başka…
Hızlandı şu aralar dünyam…
Adı ne yoğunluk, ne koşturma, ne telaş…
Dünyevi hiçbir şeyi barındırmıyor, önemi de kalmadı ki bu çağda, hepimiz alıştık ne de olsa yoğun dediğimiz şeyin aslında herkes için başka olduğuna.
Yoğun moğun değilim, rutin hayat devam ede dursun, yeni seneye ve 40 yaşıma kendime ‘‘İyilik yaparak gireceğim’’ diye pek sözlendim kendimle.
Kitaplar, sayfalar, kullanmadığım kelimeler ve mucize gibi sesiyle, kokusuyla, düşünceleri ve sureti ile beslendiğim tatlı insanlar arasında bir yerlerdeyim, içime çok iyi gelen bir yerler…
İnsanın bu hayatta kendine yapacağı en güzel kıyak, istediği yerde, canı istediği kimselerle olmak, ötesi yok bence.
Ha, diyeceksiniz hiç mi olmadı istemediklerin, ay olmaz mı kapıdan istemesen bacadan girdiler.
Girdiler de girdiler…
Davetsiz misafir onların adı…
Neyse gün gelir geçer gider dedik.
Öyle ya da böyle, yaşları kemale ermişlere davetsiz, istenilmeyen yere gidilmeyeceğini de öğrettik.
Biraz yollarımız aşındı, sinirlerimiz zorlandı ama misyon meselesi, küçükken alınmayanı belli yaştan sonra ekip bükmek, vermek zor oluyor.
Eğitim hakikaten şart!
Bizde kapılar hep içeri doğru açılır ama davetli olduğumuz ve davet edildiğimiz yerlere…
Tenezzül meselesi tabii.
39 yaşımı doya doya, hayatı koklaya koklaya, soluya soluya, keyfim ve kahyası nasıl istiyorsa ve yukardaki neye ol diyorsa ve oluyorsa, ona göre yaşamak hayalim…
Fena gitmedi ilk dört ayım, bin şükür.
Ne demiş Hz. Mevlana, ‘‘Düştüğün zahmetin, çektiğin acının sebebi, kötü hareketindir. İçine düştüğün felaketi, bahtından değil, davranışlarından bil!‘’ demiş.
Ne güzel söylemiş…
Tam 700 yıl önce…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım, mesela bugünün lafıyla en basit haliyle ‘’Dürüst ol!’’ gibi,
yalansız, riyasız…
Herşey aşktan...
Özlen ben, boyum kadar kızım, dizim kadar oğlum olan.
Çileleri sandıktan çıkarırım tek tek, e hak ettim, çok uzun bekledim.
Şimdi sıra onları tek tek yumak yapıp örmekte…
Hazırım anne…
Sen istesen de, istemesen de...
Bu seferki kitap başka, elmasız, armutsuz, çorbasız...
Sadece insanoğlunun hamuru var anne…
Kitap bittiğinde, sözler uçup yazılar kalsın diye, en miniklere…
Paylaş