Paylaş
İzin ver kendim bulayım şekilsiz şemalsiz, kuralsız, olması gerektiği gibi olmayan koşullarda ve akışta dediğiniz zamanlar oluyor mu?
Genelde birilerine mi?
Anne, baba, arkadaş, oğlunuz, kızınız, patronunuz, en yakınınız vs.
Ben de tam olarak bunu söyledim bir süre önce kendime, galiba geçtiğimiz yılın son aylarıydı.
Ama birilerine değil, kendi kendime...
Biraz içim dökeyim dedim kendime.
Sen misin içini döken, hani bal dök yala temizlik yapan hanımlar vardır acayip pırıl ve muntazam, toz konmaz hiçbir şeylerine ya da en azından toz konma zihniyetimiz başkadır.
İşte ben o hanımlardan hiç olamadım, bal dök yala, pırıl pırıl, nefis, muntazam falan olmak hiç benim sıfatlarım olmadı.
E kendimi bildim bileli olmaya da çalışmadım çünkü kendimi iyi hissettiren bir şey değil ki bu ban. Hayatımdaki dağınıklıklar hep daha öncelikli oldu. Kafamdaki tıka basa ağzına kadar dolu çekmeceler, benim için evdeki cetvel düzeninden çok daha gerçekçidir her zaman. Yani kısacası ütülü, kolalı, bal dök aşırı hikayelerden rahatsız olmuşumdur hep. Her şey gibi onun da makulu olduğunu düşünürüm. Her şeyin fazla pırılca olması, fazla çabalı gelir bana. Hep dolabımda annemden kalan bembeyaz örtülerim ve her kullandığımda tertemiz, aynı özenle kaldırmamıza rağmen hem de çünkü o annem, onun emeği, düzeni hatırası.
Benim örtülerim de fena değil canım ama azıcık kırışıklığı da, ucunda kalmış lekesi de hayatımın sonu olmuyor, bir dahakine daha itinalı yıkar geçerim nihayetinde. Beni hayatımda huzursuz etmeyecek tek şeydir eşyaların kiri pası, lekesi. Öyle fena pis bir insan da değilim, o kadar da değilim yani.
Ama içinde tuttukların öyle değil işte.
Çok uzun yıllar olmuş, içimdekileri hiç saklamayan biri olsam da hayat boyu hep söyleme biçimi başkadır insanın kendine. Gün gelir etrafında benzer hikayeler çoğaldıkça ve her önüne geldiğinde başka gerçeklik yaşamaya başlarsın.
Bazen bazı olaylar ve kişiler üzerinden, bazen yazarak, bazen çizerek, bazen etrafınızla paylaşarak bir şekilde çıkarıverirsiniz içinizdekini...
Ama ben çok direk yaptım bu kez; sesli, tertipli, düzenli, sıralı...
Bak dedim kızım; şu, şu, şu mevzuları içinde erteledikçe bu kapıyı açamıyorsun, e gideceğim yol oradan geçiyor, her sokağın başına geldiğimde o sokağı atlayarak geçiştirmek olmuyor, yolumu uzatmaktan başka bir işe yaramıyor. Bugün yaparım, yarın yaparım, ertelemeeeee diye yırtınırken, e en büyük fenalığı yapıyorum kendime dedim, adımımı attım sokağa girdim, geldim, buradayım.
Teşekkür ederim her şey için, gam yemem artık deyip çıkıverdim.
Şimdi daha hafifim, ondan kelimeler şimdi daha bir çabuk çıkıyor, daha bir düşünmeden, daha bir içten geldikçe.
Bir iyilik yapın kendinize, öyle kendine çiçek al, böcek al, birine yardım et falan değil bahsettiğim.
‘Biraz içinizi döksenize kendinize.’
Gerçekten.
İnandığın şeylerin yanında durmayı sevmiyorsan e durma! İçinde de, dışında da, bazen ucunda gerekiyor diyeceksin biliyorum. Elbet sebeplerin vardır, tamam o kadar keskin olmak istemiyorsan sen de durman gereken yerde dur elinden geldiğince ama durmak istemediğin yerde değil, hep bir mesafede.
Bazen ne yol değiştirirsin ne de sağa çekip dinlenirsin.
Diyelim yok öyle bir lüksün ya da tercihin adına her ne dersen de ama öyle bir dönüşüm olur ki içinde, ne bir kitap okudum değişti, ne de bir film izledim değişti hayat dersin.
İçini kendine öyle bir dökersin ki, şükretmeyi o gün itibari ile isyan etmeye seçersin.
Üzülmek, ağlamak, protestolar, yürüyüşler, kırmalar, dökmeler, birleşmeler vicdanı olmayana o kadar yetersiz ki, tek tek, ilmek ilmek sadece içini dökmek ve yüzleşmek belki de en kalıcı olan.
“Bu temiz sayfada, bana bir yer açtığın için sana teşekkür ederim” diyen bir sayfa açtım bugünlerde. Siz de açın! Elimdeki kalemin yazacak sözü bittiğinde, içimizi dökmüş oluruz belki hep birlikte.
Özlen ben, ‘İyi ki böyle olmuş demeyi de öğrenen.’
Bir kahvenin 40 yıl hatırı, öperim kokulu ellerinizden…
Lara ve Ali’nin annesi.
Her şey aşktan…
Paylaş