Paylaş
Hayatın kokusu kaçmamalı!
Çok şükür her sabah olduğu gibi yine bir sabah uyandınız ve gözlerinizi yatağınızda yavaş yavaş araladınız. Yazın sıcaklığı hala üstünüzdeyken, nefis bir sonbahar güneşi içeri sızıyor. Kalkıp kendinize bir kahve yapmadan önce şöyle bir kıpırdandınız ve yumuşacık çarşaflarınıza dolandınız. O keyifle, biraz daha uyumak ile uyanmak arası kararsız yatmaya devam ediyorsunuz.
Ve aklınıza yapılması gerekenler düşmeye çoktan başladı bile. (Onu aramam lazım, bunu almam lazım. Saat kaç, kuru temizlemeye elbisemi vermiş miydim? Çocuklar akşam ne yese?...)
Eğer huzurlu uyandıysanız, içinizden sizi güne hazırlayacak en sevdiğiniz şarkı çalsa da dinlesem diye geçiriyorsunuz, sevdiğinize ayağınızla dokunuyorsunuz, orda olduğunu bilmenin huzuruyla, o sabah yine ve yeniden evinizde, yatağınızda, aşk duyduğunuz adamla huzurla uyandığınıza şükrediyorsunuz… İçinizden kalpler yükselirken… Peki, bu ses nereden geliyor?
-Anneeeeee, saçımı çekti…
(Yeter ama Ali, yeter.)
-Ablaaa, abiii… Uyandınız mı?
(Uyanmamak mümkün mü? Uyuma numarası yapma ile yapmama arası gidip geliyorum ama nafile… Bu tacizin şiddetini arttırmadan iyisi mi kalkıp gelen günü karşılamak.)
………………
Eşimden, geçtiğimiz günlerde, tam da yaz biterken, okumam için benimle paylaştığı Mehmet Öz’ün makalesinin bulunduğu maili aldım. Dr. Öz’e göre, “Her 7 yılda bir yeni dönem başlıyor evliliklerde, ciddi bir sınavdan geçiyormuş çiftler her yeni 7’de. Sebebi hormonlarmış… Her 7 senede bir ruhumuzu yenilemek lazımmış.”
Bir hesap yapıyorum, tam ikinci 7 senemiz bitiyor diyorum.
İlk 7’den tek farkı ikinci çocuk. Evet, hayat yorucu. Evet, sorumluluklar daha da arttı. Evet, sabrım da azaldı. Evet, doğurgan olmanın verdiği yükle sorumluluklarım da ağırlaştı. Evet, bazen biz olduğumuzu unutup sadece ben varmışım gibi davranıyor olabilirim.
Ama her ne olursa olsun, 14 yılın muhasebesini yaptığımda…
Her şey için “İyi ki…” diyorum… “İyi ki…”
Sonra bugün vardığım noktaya bakıyorum. Gereksiz insan ilişkilerine harcadığımız zaman ve dijital dünyanın getirdiği ulaşma, ulaşılabilme meşguliyetinin, insanın yaşamındaki gerçek kokulardan uzaklaştırdığını fark ediyorum.
Ben hayatımı, kurabiyenin olduğu tabağın markasını görmeye çalışarak ya da hızlı içilen kahveler gibi tüketmek istemiyorum. Kekin kokusunu, bıraktığı o hoş tadı ve o an yapılan sohbetin keyfini, tortusunu hatırlamak istiyorum, hepsi bu…
Bütün sıkıntıların bir bir üstünüze gelmesine inat, mutlu hissetmek ve huzurlu yaşamak istiyorsanız, kendinizi ve ne olduğunuzu hiç unutmayın, kendinizi içinizde kaybetmeyin!
Her sabah güzel bir rüya görmek gibi gerçeğe uyanmak istiyorsanız, hep olmak istediğiniz an ve halde kalmak o kadar önemli ki…
Ne 7’ler gelir geçirir uzun evlilikler ne fırtınalar, seller görüp ıslanır, belki de sarsılır…
Bence test etmenin tek yolu yine içinize sormak olur. Kapatın gözünüzü ve eşinizi ne kadar sevdiğinizi düşünün…
Kendinize dürüst olduğunuz o an var ya işte, bütün gerçek o…
“Ama”sız , “fakat”sız ve “çünkü”süz… Aklınıza düşen ilk duyguda…
Haaa, bu basit testi yaparken tek şart yanlız olmanız, ayağınızın altında veletlerin bağırış çağırışları olmadan, sakin ve huzurlu olabiliyorsanız ne ala…
İşte o zaman yaşamınızın sizi mutlu eden gerçek kokusunu yeniden duymaya başlıyorsunuz, o koku bütün hayatınızı etkileyen en büyük titreşim sebebi bence…
İşte o zaman her şeye bir başka bakıyorsunuz. İçtiğiniz çorba kasesinin kulbu, sevdiğinizin içten kahkahası, pazarda bulduğunuz en kırmızı domates ya da erken saatte bile olsa kulağınıza gelen “Anneeeeeeeee” sesi bile mutlu ediyor sizi .
Yine sonbahar, yine değişim zamanı… Biz kadınların yaş aldıkça ihtiyacı olan tek şey sabır ve sükûnet belki de…
Şimdi bu yazımı sizinle paylaşıp, bir fincan süt ve bir bisküvi ile (Bisküvinin bir adet olması önemli çünkü kilo da önemli :) ) evimde keyif aldığım bir köşeye geçip aslında istedikten sonra ne kadar çok şeyi değiştirebileceğimi düşünüp not alacağım kendime.
Hepsini bitirdiğimde, sayfamın üstüne düşen bisküvi kırıntılarını da toplayıp yedikten sonra, değiştirmek istediğim tüm negatif duygularımı değiştirmek üzere yola çıkacağım…
Kimler benimle not alacak?
Hadi, yeni hayatımıza! Bu güzel sonbaharda kuruyan yapraklar gibi fazlalıklardan kurtulup, bir sonraki baharın hayalini kurmaya! Yemyeşil, taze, çiçekli ve misss kokulu…
Her yerde huzur ve sevgi karşılasın sizi, ışığınız kendiniz olun.
Özlen ben… “Aliiiiii, yapma” diye sıkça evde sesini duyduğumuz çocuğun ve Lara’nın annesi, aşkımın bir tanesi…
(Son olarak sevgili Mehmet Öz… Amerika’da evlilikler her yedi senede bir değişime sığdırılabilir ama bizim oralarda evlilikler bir ömür sadece sevgiye sığdırılır. Tek sırrı da sevgili eşimin babasının bana evlendiğim gün öğütlediği gibi “Yuvayı diş kuş yapar” sözü. Hepsi bu...)
Paylaş