Paylaş
İlk beliren şey bu dünyada kalp.
Seni taşıyan omurun bile sonra.
Hayat boyu nefes aldığın her şeyde önce kalp.
Kalbin kadar varsın.
Kalbime verdim önceliği, aldım elime...
Kalbimin üstüne yağan, beni inanmaktan alıkoyan tüm umutsuzluğu silkeledim tam bugün hayret içinde kaldığım 7. günden sonra.
Şu yedi, kırk, elli ki meselesi var ya hani ölenlerin arkasından… Hepsinin farkındalık için olduğu söylenen insanın ruhunu onayladığı zaman aşımları.
Hah, işte öyle bir kalp eğitimi benimki de.
Okul yıllarında tarif etmiştir hepinizin öğretmeni, elini yumruk yapıp göstermiştir işte kalbimiz tam olarak bu kadar diye.
Öyle bildiğimiz kurabiye kalıplarındaki kalp yok ya yüreğimizde, unutmuşum işte.
Yumruk yapsana bir... Sıkı sıkı tut hele şöyle, işte kalbin tam o kadar.
Ben artık görür görmez tanırım dediğim şeyleri biliyorum galiba.
Bir kitap yazmaya başlamıştım hani, patatesin soğanın arkasına sığınmadığım 4 ya da 5 sene önce başlayan.
Karalama notlarını okuduğunda yayınevinin hadi bunu yaz bitir dediği kitap var yani... Çilesi, örgüsü, ilmeği ile deyip hemen paylaşmış olayım burada sizinle, en yakınlarımın da içini bildiği.
Bitemedi ya o işte, zamanı varmış, bir anne kız hikayesinden, dört kadın bir erkeğe uzanan bir hikayeye dönüşen bitmeyen bir kitap.
Duran, durduğu yerde dinleyen.
Ne zaman ne zaman diye soranlara , yazıyorum kafamda bittiğinde kitap olacak işte.
Ben galiba sandıklarımla, zannettiklerimle, hislerimle yürüyerek hataların en büyüğünü yapmışım kendime. Sadece gördüklerime baksaydım eğer ve sadece gördüklerimi görseydim her şey pırıl pırıl apaçık ortadaymış meğer.
Omzuma elini koyan ve yetmiş iki milleti, mışı muşu oynayanı, oynamayanı, önüne gelen neler neleri dinleyen ve gören tecrübe... İşte dedi nefs bu, görünen köy kılavuz istemez. Sen görüneni değil, görünmeyeni aramışsın, görüneni görmezden gelip görünmeyeni görmek istemişsin.
Doğru tektir, evelemek gevelemek, evirip çevirmek, başkalarının üstüne basıp kendi ayıbını örtmek sonra... Konuşmak, çok konuşmak...
Din ve devlet işlerinin karıştığı gibi, inancı sömürmek, inancını perdelemek, kendi perdesini sıkı sıkı kapatıp yanlardan raptiyeleyip başkalarının pencerelerinden içeriye bakmak, perdeden içeriyi görmek.
Herkesin perdesi kendine...
Kimse sıyırmasın perdeyi, elimle açtım perdemi, hem de bir hışımda, hem de hiç acımadan, hiç üzülmeden.
Görmek istemediğim her şeyi görmezden gelmeme yanarak.
Bana sokulan, benim de sokulduğum o kudretin yerle bir ettiği her şeye sokulmak iyi hissettirmiş bana.
Önce silmek sonra kapını tekrar çaldığında almak da bunun gibi bir şey olsa gerek. Kim bilir, belki değişmiştir diye...
Hiç sormamışım o kudretin niye yerle bir ettiğini.
Şimdi bugün ve her gün sabah kalktığınızda kendinize sorduğunuzda doğru 1 tane diyerek güne başlıyorum.
Lamı cimi yok arkadaş, erkeğin kadını aldatması kadar kolay değildir kadının erkeği aldatması.
Ruhu bozuk kadın olmanın en büyük işareti iste. Bunu yapan neler yaparmış meğer ya da yapmazmış meğer .
Nelere eşlik ettiğimi düşünüyorum, mağdur sandığım nelere şahitlik ettiğimi.
Allah’ın evine her gittiğinde yüreğinde başka erkekler götüren anneleri de tanıdığım on beş yıl boyunca hayatındaki erkekten tutun da, değiştirdiği her işini birinden diğerine aldatarak geçmiş onursuz kadınları da oturup iyice bir düşünüyorum.
Sonra diyorum ki sen şahitlik ettin, sen onlara yolluk ettin, sen onlara ev sahipliği ettin, sen onlara yardım ettin.
Aklına yatmayanı hazmedip karsındakine sormaya yeltendiğinde sana bütün bu ayıpları fıtrat diye yüzü hiç kızarmadan anlatan zihniyete alışkanlık ettin, alıştın, duyduğuna, gördüğüne, ayıba, günaha şahit oldun. İşte o alışkanlıklar ve eyvallahlar insanı böyle dönüştürür işte.
Nefs diye, yırtınıp dil uzatan her dil, her göz, bakış dilediğin kadar kitap hatmetsen, altını kocaman çizip bir de başkalarına göstersen de nefs’sizsin, nefessizsin!
Herkesin günahı boynuna yaşanır, sana bu hikayeyi anlatmak istedim, uzun bir yoldan geldim. ‘Kadın denen’ varlığın yapacaklarını ve yapabileceklerini hemcinsim olarak nasıl işime geldiğinde görmediğimi paylaşmak istedim.
Başkalarının destan dediği şey, çoğunun işine gelmeyen gerçeklerdir.
Çok yağmur yağıyordu bunları düşündüğüm gün, ıslanmak istedim, ıslandım. İlk kez yağmura bu kadar aşık oldum ve aklıma her şeyin başladığı an geldi ve düşündüm cevabını, belki de hiç bilemeyeceğim bir şeyi düşündüm.
Ya Adem elmayı, Havva için aldıysa dedim, Havva’ya inandıysa…
Yasak elmayı Adem aldı.
Ama niye aldı hep düşüneceğim...
Adem'lerin karşısına hayırlı Havva’lar çıksın, kandırmayan, sümen altı etmeyen.
Özlen ben, hayatımda gözü güzel bakan herkesin güzel kaldığı, güzel baktığına inanmadığım her şeyin aslında çirkin kaldığı.
Evkokusu adım...ve aldığım bütün güzel kokularla yolumda kokulanacağım.
Ve evet her şey aşktan, inadına, inadına, inadına...
Gözü güzel olandan gözümü hiç ayırmayacağım. Diyecek şey çok, zamana bırakacağım.
Rum bir babaannenin torunuyum ya, babam derdi ki tuttu gavur damarın... Yok artık hiçbir şey damarıma basamaz onu da iyileştirdim.
Bir atasözü var ya hani “Herkesin damarına bas, benimkinden atlayıp geç.” Şahdamarım hikayeleri var ya hani meşhur, benzer bir iki tanesini deneyimlediğim gün gözümü kör etmişim dedim. Evde kucağımda 40 günlük oğlum, işte ben o gün perdeyi gözümün üstüne elimle indirmişim.
Doğru bir tane... Üzer, acıtır ama kendine doğruyu bir kez söyleyince için açılır.
Gerisi, berisi, ötesi yoktur yolun doğruysa.
Paylaş