Paylaş
Varmak istediğim tüm uçuşlar benim dediğim bir haftanın ilk gününden paylaşmak istedim sizinle.
Zaman dediğimiz şey bu kadar değerliyken bazen nasıl oluyor da insan günleri, haftaları, ayları ve yılları yiyor göz göre göre.
Uçmak için kuşa falan ihtiyaç yok, kuş dediğin nedir, bir gün vaaaar, bir gün yok işte.
Kuşun uçuşundaysa tüm mesele, nereye gideceğini ve nasıl gideceğini bileceksin.
Anı yakala, şu anı sakın boşa harcama dedikleri ‘an meselesine’ gelirsek de, öyle oturduğum yerden anı yaşıyorum, dur tuttum denilecek şey değil bu hikaye.
Günü bitirdiğinde içinden kocaman bir ‘Ohhh be bu günümüze şükür’ diyorsan, an’ı bilmem ama o güzelim nefes aldığın hayatın hakkını vermişsindir demek ki.
O içinde olduğun zaman içinde gösterdiğin mücadelen, idrakın, kendine verdiğin sözler sana ne tür hediyeler getirir bilmem ama eninde sonunda içinde bırakacağı huzur duygusu garanti.
Anı yaşa falan derken, bir bakıyorsun zaman hooop geçmiş, üstünden yıllar geçmiş.
Düşünmenizi istediğim bir şey var benim, son günlerde tamamen bunu anlamaya çalıştığım bir ev ödevi vermiştim kendime. Böyle mis gibi bir mavilikte, ayaklarım kumsalda kumlar üstünde, uzaktan gelen kuş ve dalga sesleri falan diye bir ambiyans tasvir edeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Birebir tasvir ediyorum. Altı yedi gün kadar tuvalet ve beslenme ihtiyaçları dışında odasından çıkmak istemeyen hatta sonsuza kadar böyle yaşayacakmış gibi hissederken de perdenin arasından bahçede açan çiçeklere göz gezdirip güneşi de gözetleyen bendim tamam itiraf.
Anı, zamanı, hayatı, sevdiklerinizi, kendinizi, adına ne derseniz deyin, yaşamanızdaki o garip bir çaresizlik belki de keşke hiç olmasaymış diye içinizden geçirdiğiniz, sizi rahatsız eden şeye bakın, nedir unutamadığınız diye…
Unutamadıklarınız, hesapladığınız ama olmayan beklentileriniz ise eğer delirmeyin diyeceğim size, çünkü adı bile üstünde olan tamamen kişisel manasız beklentileriniz değil an falan kaçırtsın, hayatı bal gibi kaçırtır size, çatır çatır hem de.
Peki, siz istemeden neden olduklarınız diyelim, başkası için önemsiz gelir geçer ama sizin için ‘bir şey olmuş işte, unutulmaz yapmış o anı dediğin’ anıların var ya hani seni zaman zaman kilitleyen, orada duruyorum ve saygıyla karşılıyorum.
Ruhunu havalandıran, hoplatan ne varsa şimdi sakince olduğu yere bırakmaya çabalamak hayatınızın değeri için size ne getirir onu düşünelim. Hiç tartışmıyorum bile sizden gidenleri, yer yapan unutulmaz üzüntüleri… Sadece diyorum ki bundan sonra kalan hayat için elbette bu idrakle yapacak çok şey var. Vaktin hiç geçmesini istemediğiniz bir yerde otururken, bitmiyormuş gibi hissettiğinizde, gitmek istemediğiniz bir yer varken siz ertelemeden iptali gelirse, hoşuna giden bir dost eli eline değdiyse, hiç hesapta yokken aniden olur olmaz bir şeye dakikalarca gülüşler, gelen bir mesaj, güzel bir film teklifi geldiyse, tadına bayıldığınız hiç denemediğiniz yeni bir kahve çeşidi tattıysanız, bu saydıklarımın hangileri an’ı yakalamamak değil.
An’ı yakalamanın en babaları hem de.
Kimine basit gelen ama sizin zaruri mutluluk ihtiyaçlarınız olabilir mi bunlar? Sizi bilmiyorum ama benim kesin rutin özlediklerim bunlar, insan sadece tadını bildiği şeyleri özler, işte benim için anlamı büyük hediyeler bunlar… Beni ben yapan ve olmazsa özleyeceklerim, hayatın bana getirdiği yegâne mutluluklarım. Besleyen, üretmemi sağlayan, huzur veren gerçek keyiflerim.
Marka değiller, altın, gümüş, tam tur pırlanta, yakut da değiller, parlak bile değiller, hatta ne ışıltısı var ne de şıkır şıkır simleri.
Plansız, zamansız, hesapsız, beklemediğin zamanlarda beklenmedik şekilde gelen pandoranın kutusundan çıkanlar bunlar. Bu açılıp duran, küçücük hediye paketlerinde hep istediğin ve sevdiğin birileriyle ılık bir hayat anında bisküviyi süte bandırıp çıkarıyorsun işte kısaca hayatının içindeki an dediğin hikayeyi. Aynen iyilerle kötülerin bu dünyadaki mücadelesi gibi sizde kötü izler bırakan, hatırlamak istemediklerinizin sayısını az tutup, üstüne yüzlerce süte batırdığınız bisküvi gibi. O tadı damağında kalan basit gelen ama gerçek mutlulukları hele bir de şanslıysan ve sık yaşıyorsan. Bir zaman sonra tekrar aklına geldiğinde sakın ama sakın unutma ne olur.
Uçuş onlar işte, kuşsuz, kanatsız, farkında bile olmadan, anı ertelemeden, dibine kadar yaşadığın gerçek anlar, uçuşlar.
Aklında pek de yokken sadece kokusunu duyup kendini iyi hissettiğin ekmek kokusu mesela…
Sıkkın bir anında yürürken, bir manzaraya bakıp takıldığın an, aniden yağan lapa lapa karla karşılaşıp cama yapışman, yolladığın o şarkıdaki söz, sözdeki kalbine güm güm yapan anlam.
Uçuş bunlar işte ama en uzun uçuş ne biliyor musun?
İnsanlar en derin dertlerini, en beklenmedik anlarda söylerler.
İşte o sihirli anın tadını çıkarın ve o günden sonra sadece hayatınızda, ılık anlarınızda süte bandığınız bisküvileri tutun. Hazmı zor, içinizin almadığı sindiremediklerinizi değil.
Özlen ben, Lara ve Ali’nin annesi.
En ama en çok kışı seven ama ilkbaharda ve sonbaharda da hep yenilenen. Bu yaza selam ederim o zaman. Ilık sütüm ve bolca bisküvimle banmaya hazırım diye… Okuduğunuz ve aklınızda kalan bir uçuş hikayesi olmayı diliyorum, arada sıkıldığınızda birileri içinize bastığında aynı hızla geri püskürtün diye…
İyi uçuşlar…
Paylaş