Paylaş
1998 Mayıs
Yaşım 23
"Çiftliğe gidiyoruz annemi babamı görmeye" dediğinde heyecandan öleceğimi sanmıştım, nasıl yani üstüm başım, saçım, kılık-kıfayet...
"Olsun" dedi "böyle daha güzel..." Üstümde bir eflatun tshirt, bir salopet jean, bir de lastik ayakkabı, saçlarım küt kısa ,önümde bir toka... Öyle hafta sonu hali... Şekilsiz, şemalsiz, hazırlıksız, sıradan...
"Gel kızım" dedi, "buyur, hoş geldin", sanki yıllardır tanıyormuş gibi bastı bağrına, öptü yanaklarımdan tuttu ellerimi sıkı sıkı...
Alıştığım ,yüreğim hep ağzımda olan sert baba figüründen öyle uzaktı ki, o koca heybetli haline rağmen rahatladım, pamuk gibi neşeli, şakacı haline, gözleri hep gülerdi.
Sıcacıktı...
20 Ekim 2000
Yaşım 25
Ertesi gün düğün günüm, kendi evimdeki son gecem. Yine yanlızız.
Annem ve ben.
Heyecandan ne zaman uyusam karar veremiyorum.Telefon çalıyor, eşimin annesi Hale Anne...Annemi istiyor, "bakın" diyor "Ertaç bey de sizinle konuşmak istiyor". Biraz konuşup kapatıyorlar. Annem ağlamaya başlıyor boynuma sarılıp ,"nasıl güzel bir aile, allahın bana armağanı onlar" diyor. Sormuş Ertaç Baba, "Bizim ki oğlan, sizinki kız, kız evladı sahibi olmak daha önemli, var mı kızınız için bir dileğiniz, arzunuz,hayaliniz, ukte kalan bir şey ,gerçekleştirmek isteriz..."
Ertesi gün... 21 Ekim
Gelinliğimle aynaya bakıyorum... Mutluyum çok, babam yok diye hiç üzülmüyorum, ne eksik hissediyorum ne de fazla... Hüzün var azıcık ama sebebi sadece annemin ne hissettiği, onun hüznü...
Nikahtan sonra elini öpmek için yanına gidiyorum masasına, alnımdan öpüyor, sıkı sıkı sarılıyor, ellerimi avucunun içine alıyor, "bak" diyor, "Annen sana hem annelik hem babalık yapmış, pırıl pırıl bir evlat yetiştirmiş, yuvayı dişi kuş yapar " diyor. Gözümün içine bakıp, elim avucunun içinde sıkı sıkı tutuyor. Sıcaklığı, sevgisini yine hissediyorum. "Her zaman size gıptayla baksınlar, bu ne güzel çift desinler, ben o zaman çok memnun olurum, başka da bir isteğim yok" diyor. Artık oğlum dışarı, sen içeriye ...
Salonda ilerleyince, sağda bekleyen babamı görüyorum, kanımdan, canımdan, öz mü öz... Öyle ağrılı, sancılı bir şey hissediyorumki içimde, alev alev yanan içim sanki soğuyor, susuyorum, yine annem üzülür diye .
10 Nisan 2006
31 yaşındayım, Lara 3,5 yaşında. Annemi kaybettiğimin ertesi günü. Dini vecibelerimizi yerine getirmek için tüm sukunetimle son görevimi yapmaya gidiyorum cenazeye. Öz babam ağlıyor, artık ruhu olmayan bir tahta parçasının üstünde "Sen benim her şeyimdin,çocuklarımın anasıydın" diye, hiçbir şey ifade etmeyen o gözyaşları içimi kanatıyor. Ama yine susuyorum, yine annem gittiği yerde üzülmesin diye. Sessizce söz veriyorum içimden kendime, şu işler hele bir bitsin diye...
Artık kendim için kararlarımı alma zamanım geldi diye, herkes gibi ben de kendi tercihlerimi yapacağım zamanı, geri dönüşü olmayan kararlar almak için sabırla bekliyorum.
Dışarıda o, içeride Ertaç Baba, gözleri kan çanağı gibi olmuş, onu ilk kez ağlarken görüyorum, annemin yüzünü sevip alnından öpüyor, "Ah çok erken gittin gözün arkada kalmasın yavruların bize emanet diye diye..." İçim ısınıyor, yine hissediyorum sevgisini.
5 Mart 2012
"Ali’miz geldi vay Ali paşa hoş geldin, sefalar getirdin, benim ömrüm de senin olsun" diyor, öpüp kokluyor, gözleri doluyor.
15 Ocak 2013
Bir haftadır içim içime sığmıyor, hiçbir yere sığamıyor, taşıyorum, nedensiz, sebepsiz... Dile getirmeye korktuğum o malum rüyayı görüyorum, dayanamıyorum paylaşıyorum eşimle, dostumla, belki içim rahatlar diye...
20 Ocak Pazar
Dede ile babaanneye kahvaltıya gideceğiz çocuklarla, hiç gitmek istemiyorum, "Ne olur siz gidin, içim iyi değil, yanlızlık iyi gelir belki" diyorum, keyifsizim amaısrarlara dayanamayıp kalkıp gidiyorum. Ağzıma bir tek lokma, bir tek damla su bile koymadan, tek kelime etmeden oturuyorum, yerimde iğne var gibi, sabırsızım gitmek için, nefes alamıyorum, kalkıp gitmek yok olmak istiyorum oradan. Öpüyorum yanaklarından elini tutuyorum, vedalaşıyorum. Hoşça kalın! Arabaya binip söyleniyorum, "Dedim sana ben içim iyi değil, gelmeseydim keşke..."
22 Ocak Salı
Sabah gelen telefonla, yataktan fırlayıp gidiyorum. Başucundayım, inanamıyorum.Tıpkı anneme yaptığı gibi yüzünü seviyorum, alnından öpüyorum, saçlarını okşuyorum. Kulağına ona söylemek istediğim ,annemin bana vasiyet ettiği ama hiç yapamadığım şeyi fısıldıyorum." Babacığım seni çok sevdim, sen de beni çok sevdin biliyorum, bana yaptığın her şey için sana müteşekkürüm, anneme selam söyle" diyorum ve söz veriyorum, yuvayı dişi kuş yapar dedi ya, "O yuva için elimden geleni yapacağıma emin ol" diyorum.
Bazı kelimelerin anlamları sözlüklerden ibaret değildir, yaşanarak, hissedilerek, deneyimleyerek öğrenilir. Doğum gibi, ölüm gibi, ayrılık gibi, özlem gibi, çaresizlik gibi...
Benim hayat okulumda, baba olmak karanlıkta yolunu kaybettiğinde aniden yanan ampul gibidir, güçtür, kudrettir, cesarettir, sırtının hep dik olması demektir, yağan yağmurda ıslanmaman için şemsiyen, karda üşüdüğünde odunun, ateşindir, yanlızlığında dostun, yemeğinin tuzu biberidir, babanın olması demek hayata karşı eyvallahının olmaması demektir.
Baba dediğin her haliyle adam gibi adam olmalı, her anıyla gururlandığın ,iyi ki babamdın diyebileceğin!
Bu yazıyı ‘bana kan bağından çok daha öte bağlar olduğunu deneyimleten Hale Anne'me, Ertaç Baba'ma ve ailem olan hayatımdaki tüm değerli dostlarıma yazmak istedim.
İnsanların giysileri ile karşılanıp, karakterleri ile uğurlandığı bir dünya içinde, Ertaç Baba'nın kızı olmaktan gurur duyarak yaşlanacağım.
Anneciği, babacığı yaşayan herkese, mutlu anılar, bol neşeli hatırlar diliyorum, en derinden, yürekten...
Lara’nın ve Ali’çonun annesi Özlen...
Paylaş