Paylaş
İlk sayfadan son sayfaya dek yazdıklarımın her satırını yazarken, yazdığı her şeyin yazarın önüne gelmesi kaç puan? Bitmeyen bir kitabın sayfaları yutuveriyordu beni.
Çalkantılı, fırtınalı, ölümlü, sırlı, gizli, yalanlı dolanlı,
İhtiraslı… Yaaaa kulağa böyle filmlerdeki gibi geliyor değil mi? Yok değil film falan değil. Ondandır ben filmlere ağlayamıyorum artık hatta gülmem geliyor en acıklı sahnede bile. Valla iyi oynamış ya da oynamamış diye bakabiliyorum artık oyunculuğa.
Büyüyorum... Hepsinin gerçek hikayeden yola çıktığını biliyorum ama hikayenin gerçek kahramanlarını merak ediyorum, oyuncularını değil.
Sözcükler daima bilgiyle değil, hissettiklerinle olur ya işte buna çok inanıyorum. İki kelime ister ağzından çıksın, ister yazılı… Yan yana öylesine gelmiyor, bunu adım gibi biliyorum.
Sahte olanı, sahte olup görüp tanımadıkça hiçbir kalıcı değişim yaşayamıyorsunuz bu hayatta. Bir türlü başaramıyorum, deniyorum ama olmuyor, hep aynı şeyi yaşıyorum dediğimiz şeyleri yaşamaya mecburuz, ta ki gerçek ve sahteyi ayırt etmeyi öğrenmedikçe ve hayatımızın hangi mesafesinde tutacağımızı bilemedikçe.
Kaç babayiğit var söyleyin bana, mış gibi yapmayan ve oynamayan?
Başına geleni, gelmeyeni olduğu gibi gerektiğinde karşısındakine ışık tutacağını bildiğin halde anlatmayan! Bana göre adı ketum...
Hayat bence tam da bu alışveriş işte...
Bu kabullenişleri ve gerçekliği yaşamadıkça hep gerçekte illüzyon ve içindeki rahatsız boşluklara düşüverirsin hep.
Sana göre hep karşındaki suçlu. Amalar, çünküler, bitmeyen bahaneler…
Oysa bir kez dürüst olsan!
Sahte baktığın sürece hayata, kimseyi de sahtelikle suçlama.
Yansıma dedikleri hikaye bu galiba, ne bileyim yüzlerce kitap okuduk ya şu yansıma aynalarla ilgili falan...
Hep güzel özlü sözler olarak kaldı ya hani okuduklarımız. Tam beni anlatmış dersiniz, sonra iş başa gelince önümüze sorun gelince yapamadık hani, kitapta çok beğenmiştik yahu, niye hayatımda olmuyor dediğiniz olmadı mı?
İşin tadı nasıl çıkıyor, örtüsüz, süssüz püssüz, filtresiz arkadaş!
Kendi için var ya için, ona dürüst olacaksın önce.
Hep almaya, hep başkalarının hayatını öğrenmeye çalışarak değil kendine bakacaksın. Aynaya sadece makyaj yapıp saç tararken bakıyorsan bunu da sorgula derim.
Aynaya baksana; olduğun gibi, ta gözlerinin içine.
Onu seviyorsan, ona dürüstsen, ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı bu dünyada demeye hak kazanıyorsun bence.
Var! Sen ve senin gibiler, aynaya olduğu gibi bakabilenler, hatalarıyla ve sevaplarıyla iyi ya da kötü huylarıyla kendine bakanlar bence çok güzeller.
Onlar anlatmasa da o kadınlar birbirlerini bakışlarından tanıyorlar. Niye biliyor musunuz? Hep aynaya çıplak bakar gibi bakıyorlar da ondan.
Zaten görmüyorsun onun süsünü püsünü? Yakışmıyor da işte. Her şey eğreti…
Her şey olduğu haliyle güzel, herkeste görüp beğendiği ayakkabı bile mutlu etmez onları, kafa o değil çünkü. Onla yatıp kalkmaz, onla yaşamaz, sonra onun olur ama kullanamaz, kullansa da kesmez onu...
Ruhu başka… Ruhunu doyurmak ise en büyük açlığı.
Sohbetleri doyumsuzdur mesela, kelimeleri ile dokunur ruhuna.
Ben 39 yaşımı gün gün yaşarken büyük bir coşku ve yaşadığım canlılıkla içimden tek bir ses yükseliyor bir süredir. Evet bunun doğru olduğunu biliyorum çünkü doğru 1 tane diyorum.
Düşüneni izlediniz mi hiç?
İçimdeki bu enerjinin kaynağı tam da bu işte.
Düşünenleri izlemek belki de.
Geçmiş deneyimleri bir kenara bırakıp önünüzdeki ‘yeni zamanı’ deneyimlendiğiniz haliyle yaşamak bence bütün mesele.
Kendi düşüncelerinizin ve yaşadıklarınızın tanığı sizsiniz, nasıl inkar edersiniz?
Edenler ve etmeyenler diye ayırıyorum yanımdakileri.
Ve güçlü, ayağı yere sağlam gönüllerle basan dediğim tam da böyle bir şey sanırım.
Gönlüyle yere basanları istiyorum hayatımda.
İki ayağının üstünde durmak kolay, sıkıysa gönlünle dur bakalım!
Gönlüyle ayakta duran herkese sevgilerimle…
Önce gönlünüze, sonra ayaklarınıza sağlık olsun hep...
Özlen ben, yaşım 39.
Lara ve Ali’nin annesi.
Paylaş