Paylaş
Hep öğrencilerin eğitimi konu olur, ya velilerin?
Çocuklarımız büyürken eminim hepimiz farklı okul, öğrenci, veli üçgeni içinde hikayeler duyarız, benzerleri ile de zaman zaman karşılaşırız.
Nedir bu kendini bilmez velilerin ve buna dur demeyen okulların hali?
Çocuklarımızın yetişmesinde, binlerce çocuk okutmuş eğitimciler, öğretmenler el vermişken, öğretmenlerimiz sayesinde güvenilir ellerde yetişen çocuklarımızın anne-babalarının eğitimleri, iç görüşleri, hayata bakış açıları, okulla işbirliği içinde olmalarıda en az öğretmenler kadar nasıl bir insan olacakları konusunda yansıyor hayatlarına...
Önceleri birşey anlamıyorsunuz, anaokuluna adaptesi derken zaman geçiveriyor, başlıyor okuma yazma heyecanı, derken zaman geçiyor, ikinci sınıfla okul yavaş yavaş hissettiriyor öğrencinin hayatındaki değişimi. Derken zaman geçiyor üçüncü sınıfla birlikte artık renkler değişiyor, çocuklar sınavları, dersleri fark edip iş ciddiye biniyor, derken siz de veli dediğimiz anne-babaları tanımaya başlıyorsunuz.
Gözlerinden hırs içinde ateş çıkanda var, samimiyet gösterip yüze gülüp arkadan konuşanda var, kendi kapasitesince cahilliğinden bir haşarı erkek çocuk için kendince imza toplamaya çalışıp iyi birşey yapmaya çalıştığını sananda var, karılı-kocalı dilini tutamayıp sağda solda bu çocukları proveke edende var, hızını alamayıp başkalarının çocuklarına kafayı takıp kim ne yapıyor, ne planlıyor bunun peşinde koşanda var, hiç okula gitmem ben diye üç maymunu oynayıp her gün buna ciddi mesai harcayanda var, var da var...
Haaa birde okul dışından insanlar var, kendince okulda olmayan ama arkadaş, komşu gibi her detayla pek bir yakından ilgilenen edi ile büdü’ler var.
Bu tip velilerin en önemli özelliği malesef hiçbir şey üretememeleri, ağızda sigara en sosyal olabildileri an ya dedikodu, ya da okey ya da konken masaları.
Yaşlarıda bir hayli geçkin bu hanımlar, güne adapte olamayıp ikinci çocuklarda muhtemelen proje olarak çocuklarını görüp, etrafla kıyaslayan tipler. Oysa başka çocuk için imza toplamak yerine, yaşıtları ile salıncağa bile binmekten ürken, endişeli çocuğunun korkularına bu mesaiyi harcasa belki gerçekten çok daha faydalı bir yarar sağlayacağından habersiz.
Bu tip veli profillerinin yaşına ve kalıbına hürmeten, muhtemelen saygıyı, sevgiyi, nerede ne yapılması gerektiğini bilen binlerce öğrenci ve binlerce veli tecrübe etmiş eğitimcilerimiz hoşgörü gösterip anlamaya çalıştıkça bu tip veliler kendince daha palazlanır ve bu iyi niyete karşı arsızlaşır düşüncesindeyin.
Arsız olmak ne kötü birşey değil mi?
Arsız bir çocuk mu! Arsız bir yetişkin mi?
Çocuklardan bahsedip ‘O erkek çocuğu o sınıfta olursa ben olmam’diyen velilerin bir dönüp kendiyle yüzleşmesi lazım değilmi?
Ben şahsen kendi adıma doğası gereği yaramaz ama aklı zehir gibi olan çocukları, eğitimsiz, cahil ve arsız bir veliye kat be kat tercih ederim.
Bu kendi çapında yönettiğini düşünen işgüzar veli tiplemeleri haddini o kadar aşar ve eğitimsizdir ki cehaletinden okulun okul olduğunu unutur, sosyalleşmek için uğradığı konken grubu gibi lokal zannedecek kadar sığıdır düşünceleri, o kadar cüretkardır ki, sıra haşarı öğrenciden sonra, öğretmen ve yöneticilere gelmiştir.
İstediği öğretmen, istediği müdür yardımcısı gibi bir futursuzlukla, kendince çapı kadar düşündüğü davranış bozukluklarını etrafa saçma faaliyeletleri ile göstermeye kadar vardırır işi.
Öğretmene saygı, senede bir gün Öğretmenler Günü alınıp verilen bir buket çiçekle ifade edilemez. Öğretmenlerin yaşadığı meşakkatli süreci gördükçe bu işin sadece Aşk’la, tutkuyla yapılan bir meslek olduğunu gördüm ve inandım. Öğretmenlerimiz için en büyük ödülünde çocuklarla geçirdikleri zamana saygı gösteren, zamanlarından luzumsuz meselelerle çalmayan saygılı ve sorunsuz veliler olduğunu düşünüyorum.
Öğrencileri ile başbaşa kalabilen, mesleklerini kendi bildikleri gibi çocuklarına aktarabilen, eğitimcilere huzur veren ortamların öğretmenlere ödül ve teşekkür olduğunu düşünüyorum.
Ah cehalet ahhh, sen nelere kadirsin!
Birde bu tür velilerin çocuğu olmak var ki, Allah o çocuklara sabır versin. Kendimi o annenin çocuğu olduğumu varsayıp, aynı sınıfta okuduğum, yıllarımı geçirdiğim bir arkadaşım için annemin imza topladığını öğrenmek bana çok dokunurdu herhalde...
Unufak olurdu o çocuk kalbim, hayatım boyunca anlayamazdım annemi. Helede başka anneler ve çocuklar tarafından, “....’in kızı ya da oğlu” olarak arkamızdan fısıldanmak, anılmak hiç istemezdim doğrusu. Annem hata yapmıştı, benim ne suçum vardı ki? Aslında aklı salim bütün velilerin ve eğitimcilerin dileği, eminimki bu tip velileri sistemin dışına atmaktır muhtemelen. Ne de olsa, 9 yaşındaki bir erkek çocuk aldığı eğitim içinde yoğrulur, durulur, gün gelir karşısına büyük adam olarakta çıkar ama, 50 yaşındaki hayattan ümidini kesmiş, hiçbir şey üretmeyen bir bayanın bu saatten sonra karakterinin değişme umudu yoktur.
Eğitim şart demişler boşuna dememişler. Eğitilen, öğretilen, ailesinden gördüğü herşeyle bir bütün oluyor insan.
Yarının velileri oluyor, çocuklarının annesi-babası, bu ülkeninde geleceği oluyor her bir inci tanesi.
Bu rengarenk taze çiçeklerde her güne, gün be gün çcuklarımıza gözleri gibi bakan, haklarını asla ödeyemeceğimiz bütün öğretmenlerimize...
Çok önemli bir eğitimci olduğunu düşündüğüm İbrahim Arıkan’ın kitabından bir söz geldi aklıma ‘Ya yenilenirsin, ya da yenilirsin.’
Çocuklarımıza iyilik, doğruluk, hoşgörü aşılamaktan öte bir görevimiz yok şu alemde.
Eğitim şart!
Özlen ben, hayatındaki tek kabullenemediği duygu’saygısızlık ve samimiyetsizlik’ olan...
Paylaş