Paylaş
Şeyler olur ve geçer doğru...
Ama herkesin unutacağı anlamına gelmez.
Anlatıcının kitabın sonlarına doğru değiştiği bir roman yazıyorum, benim için de sürpriz olan, tadı, kokusu ve her anı burnumda olan…
Romandaki karakterlere bilinçli olarak yüklendiğimi fark ettiğim anlarda buluyorum bazen kendimi, sanırım romanın yazım sürecinde de kendiliğinden gelişen bu süreç beni sona götürecek, sonunu benim de şu anda bilmediğim sona, heyecandan düşünemediğim sona, sona geldiğimde vazgeçmeyi ve değiştirmeyi bir saniye bile düşünecek kadar kendime vakit tanımadan editöre teslim etmeye söz verdiğim sona…
Her okur bir karaktere yakın hissedecektir kendini belki, benim karakterim belli kimi zaman hüznü, kimi zaman neşesi ile yün eğiren kız, er ya da geç, annesinin çilesini örecek.
İstediğiniz kadar reddedin, bir gün gerçekler hep ortaya çıkar, çıkmalıdır da, her ne kadar siyahı seviyor olsam da ben sırları hiç sevmiyorum galiba. Aile hüznü dediğimiz şey tek başına yaşanan bir yük değildir aslında, sadece üstüne genelde biri alacak kadar yüreklisi çıkar, diğerlerinde yürek mürek arama.
Ortak bir geçmişse, kapılı kapılar ardında yaşananlar, fısıltısı bile olamamışsa ama insanların korkusundan, şarkı bile söylenmemişse avaz avaz, gün gelir kız çocuğu büyür, bir kitap yapar belki de, artık içinde domatesi, patlıcanı, biberi olmayan.
Ölümlerle söner zanneder ya bazı insanlar yangınların yıkıp yaktıklarını, hiç bilemezlerdi çünkü onların gölgesinde iki kız çocuğunun terleyen heyecanını, şimdi kızlar büyüdü anne oldular ve bugün o büyüklerin yaşayanları hani hala sözüm ona nefes alanları, o kız çocuklarının gölgesinde ve satırları arasında terleyen bir aile olmuşlardır belki bir bundan sonrası, kız çocuğu ise gülümseyen bir çocuk… Söz veriyorum kimseye söylemem dediği sözünü bile bozuyorsa eğer diğer bir küçüğüne öteki kıza taaaaa 30 yıl sonra… Kötü kokuların gizlendiği bir yün çilesini havalandırıp tekrar örmeye yemin etmiş bir kız çocuğunu artık kimse durduramaz o halde bu hayatta Allah’tan başka.
O zaman ne hikayeleri ne de kokuları yabana atmayın siz, size anlatacaktır mutlaka bir gün, vakti gelince ve kız büyüyünce.
Ha bir de yan figürasyonlar var hadi kibar olayım yan rol diye, tutuk tutuk, ağlamaklı, öz güveni ve sözü şuradan şuraya gitmeye tek başına yetmeyen, boyun eğen, kendi hayatını görmemek için başka hayatları yorumlayan, yorumladıkça da iyi hisseden, takmışlar bir vicdan azabına, tertemiz kalplerine, karalanmamış, hiç siyah noktanın olmadığı pürü pak hallere…
Bilmezler ki, ne kadar fısıl fısıl konuşursa konuşsun, sorarlar ama adama bir gün sen kimsin de, kimi neyle yargıladın bir baksana aynaya diye.
Aynaya da bakmaya yürek ister, köle kadınlar diyorum ben onlara anca koca varlığıyla var olan, yoksa zerre kadar esamesi okunmayan.
Canım cicimle, yüzüne gülüp, arkandan aslan kesilen büyük psikolog hanımlara, yaptığınız durum tespitlerini neden yaptığınızı azıcık düşünseniz, iyileşeceksiniz belki de.
Mesele iyi olmaksa ve iyi kalmaksa, iki üç acizin yatağı toplayıp, bulaşıkları yıkayıp, evin yemeğini yapıp sonra oturup tertemiz kirlenmemiş saf mı saf kalbiyle, birilerinin dinini, imanını, tavafını sorgulamaksa meşgaleleri, acil şifalar dileyin hep adınızı ananlara, fısıltılarla kendi aralarında hikayeler yazanlara, bir de selam edin ne olur, bakın nasıl salıvereceksiniz onları ve nasıl güçleneceksiniz. Onları görmedikçe ve duymadıkça kalenizin onlar tarafından aşılamaz ve aşılamayacak olan yükselen duvarlarını da.
Biliyor musunuz, kendinize, size kötülük yapan ve kötü düşünenlere karşı yapacağınız en büyük iyilik onlar için iyi düşünmek ve iyilik yapmaktır. Gerisini Allah bilir.
Hadi bana eyvallah, ben hayata, siz şimdi yine ürettiğiniz senaryolara…
Özlen ben, anne…
Herkese ruhu efil efil günler dilerim, söylenmemiş sözlerin kalmadığı, sözlerin uçup yazıların kaldığı…
Aranan yazılar varsa, gelir bolca uzantısı…
Paylaş