Paylaş
Büyük düşünürlere göre 'Aşk' tanımları, derin dehliz, acı çekmesi, kavuşamaması, tutkusu, her şeyin başı ve sonu, mutluluğu, öfkesi, ihtirası, her türlü sıfatı içinde barındıran sihirli, çözülemeyen bir dünya aşk.
Kimilerine göre bilmediğimiz insanların efsane anlatımları Leyla Mecnun'u, Aslı Kerem’i, Ferhat’la Şirin’i Aşk.
Bugüne geldiğimizde beni ilgilendiren tek kısmı...
‘Evlilikte AŞK’
O kadar çok ayrılık haberine maruz kaldım ki son günlerde, yok canım olamaz dediğim, aslında olayları hiç de söylendiği gibi bilmediğim.
Aşka ömür biçilen hesaplarla yola çıkılan ilişkiler varmış meğer. Başı da, sonu da tahmin edilen, tahmin yürütülen.
Duydukça kalbim ezik ezik olan, gördükçe de içim burulan, nasıl bitiyor ki bu aşk dediğim?
Kadın kısmımız, ’aman sende ‘... psikolojisine girmiş.
Erkek kısmı ise, ’hayat bu, her şey insanlar için‘ moduna çoktan girmiş.
İlişkilerin devamlılığında birbirini kabul edip devam edenleri saymıyorum bile. Üstelik o kısım tam bir muamma...
Ama şöyle bir bakıyorum da, içinde yaşadığımız topluma...
20’lerinde aşık olup o adamla evlenen, o aşık olduğu adamdan çocuk doğuran ve o çocuğunun babası ile ‘saygı ve sevgi ‘içinde üstelik koşulsuz, şartsız, hesapsız, kitapsız, dayatmasız, psikolojik baskısız, gerçek anlamda ‘mutlu mesut ‘hayat süren çok az çift var.
Bu şu demek, çok az çift... Dolayısı ile çok az aile... Dolayısı ile de çok az bu aileye sahip olan çocuklar var artık toplumda.
Hal böyle olunca, toplum içinde kaybolan değerleri, nesli tükenen köklü aileleri hesap etmek hiç de zor değil.
Varsın toplumun büyükçe bir kısmı köklü aile mensubu olmayı, para, şan, şöhret ve soyadı ile ölçsün, biçsin dursun.
Çok şükür ki, köklü aile kimilerimize göre, saygı ve sevgi içerisinde, normal değerleri ve aile birliğini korumaya çalışan hala evin reisinin baba sayıldığı, annenin elinden geliyorsa çalışarak destek olduğu, elinden gelmiyorsa ev hayatını bütün sorumlulukları ile yerine getirmeye gayretli, büyüklerin tabiri ile ‘mazbut aile’ kavramını hala ifade ediyor.
Hal böyle olunca o soyadı tutkunlarının, kimlerdensiniz, bunlardanız gibi iyi aile etiketlemelerine, hikayelerine gülüp geçiyor ve hiçbir hükmü olmadığı gibi, usulca uzaklaşıverirken buluyorsunuz kendinizi.
Bu tür insanlara bakıyorum da, yaşadığı aşkın hep en büyük aşk olduğuna inanan, aldığı kararların hep en doğrusu olduğunu savunan ve kararlarında hep bireysellik ön planda insanlar/anneler görüyorum.
İş, anne olunca hep değişir gözümde değerlendirmeler, belki de öyle bir annenin çocuğu olduğum için...
Her şeyin fazlasını, abartısını, kendinden vazgeçecek boyutta yapan bir annem olsa da, benim annemle deneyimim de, adına fedakarlık bile diyemiyorum artık, çünkü çok ötesinde.
Kafasında neler vardı hiç bilemediğim ya da bildiğimi sandım. Belki de ona göre her şeye rağmen sevmekti aşk.
Bu konuda hiç de annesinin kızı olmayan ben, fedakarlığın ancak hak edene layık olduğuna inanan biri olarak, evlilikte aşkı, toplumun içinde bulunduğumuz hallerine bakıp düşündüm de, yine de iç sesimi dinlemeden edemedim.
‘Kadın ancak bir kez çok sever’ diye.
Özlen ben, Şebnem Ferah’ı seve seve dinleyen ama ‘Aşk her şeyi affetmez ‘diyen.
Paylaş