Paylaş
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre doğumların yaklaşık %85‘i normal yani vajinal doğum ve %15’i sezaryen ile gerçekleşmektedir. Peki, ülkemizdeki oranlar nasıl? Kamu hastaneleri, üniversite hastaneleri ve özel hastanelerde oranlar farklılık göstermekle birlikte ortalama %40 ile %80 arası değişen oranlar söz konusudur. Bu rakamlar Türkiye’deki durumun dünyadaki genel durumdan oldukça farklı olduğunu gösteriyor. Peki, neden bu kadar yüksek oranda sezaryen doğumlar gerçekleşmekte? Konunun temeli ne yazık ki psikolojiktir ve bu oranlar korkudan kaynaklanmaktadır.
Gerçeği yansıtmayan doğum hikâyeleri, reyting uğruna haberleştirilip abartılan travmatik doğumlar veya çok nadir görülen sorunlu doğumlar negatif bir toplumsal hipnoz yaratmakta. En önemlisi anne adaylarının geçmiş travmatik deneyimleri ve doğum hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması sorunların başında gelmektedir.
Gebelikle birlikte beslenme ve fiziksel sağlık ne kadar önemli ise de zihinsel sağlık da bir o kadar önemlidir. Kliniğimize gelen anne adaylarından ilk istediğimiz şeylerden biri kendi doğum hikayelerini öğrenmeleridir. Eğer bir travma yaşandıysa bunu telafi etmenin mümkün olduğu göz ardı edilmemelidir. Tabii ki bu süreçte biz hekimler kadar, doğum psikologları ve ebelerin de rolü çok önemlidir. Gebelik takibi ve doğum ekip işidir. Doğal doğum ekibi içinde; hekim, ebe, doğum psikoloğu (mümkünse) ve doğum destekleyicisi (doula) bulunmalıdır. Özellikle gebeliğin 20. haftasında gebelerin doğal doğum eğitimleri almaları önem taşımaktadır. Bu eğitimler sayesinde gebelik ve doğum hakkında hem anne hem baba adayları detaylı bilgi sahibi olurlar ve bilgilendikçe korkularından kurtulurlar. Bu eğitimler özellikle baba adayları için çok önemlidir. Keza erkekler eğitim gününe değin yaşamları boyunca neredeyse hiç karşılaşmadıkları bilgilerle karşılaşmaktadır. Bilgi ve deneyim kazanan baba adayları böylelikle aileleri ve yaşayacakları doğum süreci için daha fazla ve daha doğru sorumluluklar almaya hazır hale gelirler. Hangi durumda nasıl davranacaklarını bilen, neyle karşılaşacağına hazır baba adayları sorumluluk alarak doğum ekibinin doğal bir parçası haline geliyorlar.
Sezaryen oranlarının yüksek oluşunda korku faktörü ve bilgi eksiklerinin Türkiye’deki yaygınlığından söz ettik. Peki ya herhangi bir nedenle ilk sezaryenle doğumu gerçekleşen ailenin ikinci doğumu vajinal olabilir mi? Cevap, evettir ve bu oran ortalama %75 civarındadır. Sağlık Bakanlığı da yayınladığı kadın doğum ve perinatoloji derneklerinin iş birliği ile hazırladığı Doğum Eylemi Rehberi içinde SSVD’yi destekler.
Sezaryen sonrası vajinal doğumda (SSVD) doğal doğumda olması gerekenlerin hepsi yerine gelmektedir. Doğumun kendiliğinden başlaması, anneye fiziksel ve ruhsal manada tam destek verilmesi, loş ışık, güvenli ortam, gereksiz kalabalıklardan kaçınma, anneye hareket serbestliği tanımak, ilaç dışı rahatlatma doğal doğumun olmazsa olmazlarıdır. Doğumun gerçekleşmesine müteakiben bebek ve annenin ten tene kucaklaşmasına (burada bebek ve anne arasında bir havlu ve kıyafet olmamalıdır) ve birlikte yeteri kadar zaman geçirmelerine zaman tanımak da ihmal edilmemelidir.
Anne ve baba adaylarının riskleri merak ettiğini tahmin etmek güç değildir. Hemen her tıbbi süreçte olduğu gibi SSVD sürecinde de olası riskler söz konusudur. Doğum kasılmalarının başlamasını takiben rahim duvarında yırtılma olabilir. Dolayısıyla SSVD ile doğumun gerçekleşeceği durumlarda, acil durumlara da hazırlıklı olunmalıdır. Ameliyathane, cerrahi ekip ve en az iki ünite kan, yoğum bakım ünitesi ile birlikte her ihtimale karşı hazır olmalıdır. Fakat böyle bir durumun yaşanma ihtimali %1-3 arasındadır.
Unutulmamalıdır ki SSVD’ye bir alternatif daha var. Doğum kasılmaları beklenerek, doğum başladıktan sonra anne ve bebek dostu sezaryen ile doğumu gerçekleştirmek mümkündür. Ailenin bu isteği doğum doktoru ile paylaşarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Şartlar ne olursa olsun, aile ve doğuma şahit olan herkesin doğumhaneden mutlu bir şekilde ayrılmaları önemlidir.
Paylaş