Paylaş
Mikroplastilkeri birincil ve ikincil mikroplastikler olarak iki gruba ayırabiliriz. Birincil gruba örnek şampuanlar, deterjanlar, yüz temizleme ürünleri, diş macunları gibi değişik kozmetik ürünlerde kullanılan mikroboncuklardan oluşmaktadır. İkincil mikroplastiklere ise; kıyafetler, çantalar, ayakkabılar, araba lastiği döküntüleri ve çevredeki her türlü plastik materyalin döküntüleri örnek teşkil etmektedir. Bu malzemelerin kullanıma ya da rüzgâr, su etkisi gibi doğal sebeplere bağlı bağlı biyolojik parçalanması gerçekleşebilir. Rüzgâr, akarsular ve insan faktörü gibi etkilerle bu parçalar her yere taşınabilmektedir. Hatta son dönemlerde insan yaşamına çok uzak olan okyanus derinliklerinde bile şaşırtacak derecede mikroplastiklere rastlanmaktadır. Sentetik giysilerin yıkanmasında ve başta cilt temizleme (peeling) ürünleri olmak üzere çeşitli kozmetik ürünlerinin kullanımından sonra mikroplastikler su yoluyla kanalizasyona karışmaktadır. Atık su arıtma tesislerinde söz konusu bu mikroboncuklar ve mikrofiller tutunamayıp arıtılmış suların deşarj edildiği doğal su kaynaklarına karışmaktadır. Kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinin ambalajlarının arka tarafında bulunan içerik kısmına bakıldığında çoğu ürünün polietilen (polyethylene) içerdiğini görmek mümkündür.
Çevre ve insan sağlığı açısından tehlikeli
Mikroplastiklerin hem içerdikleri katkı maddeleri hem de organik toksik maddeleri emebilme özellikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığı açısından tehlike arz ettiğini ifade etmek gerekir. Kirleticiler besin zinciri sistemi içerisinde her canlı tarafından zincirin bir üst halkısındaki canlı grubuna aktarılır. Bu maddelerin birikimine maruz kalan canlılar sindirim, üreme ve büyüme sistemlerinde ciddi sorunlar yaşamaktadır. Midye ve denizanası gibi bazı deniz canlıları deniz suyunu süzerek beslendiklerinden aşırı miktarda mikro çöpe maruz kalmaktadırlar. Bilim insanları bu kirliliğe plastik ayak izi adını vermektedirler. Doğaya bırakılan tek bir plastik atığın bile parçalanıp çözünmesi uzun yıllar sürmekte ve bu materyaller tipik polimer özelliklerini kaybetmeden mikroplastiğe dönüşmektedir.
Fetüs gelişimini engelleyebilir
Çevremizi saran bu görünmez kirlilik solunum yoluyla ve yutulmayla vücutta birikebilir ve özellikle bağışıklık sistemini etkileyerek; parçacık toksitlenmesi yüzeylerindeki organik kirleticilere bağlı lokalize kirlenmeye neden olmaktadır. İtalya’da gebeler üzerinde yapılan son araştırmalarda plasenta’da mikroplastiklere rastlanmıştır. Bu birikmiş mikroplastiklerin anne ve bebek üzerindeki zararlarının hangi boyutlarda olabileceği henüz kesin olarak tespit altına alınamamıştır. Bilim insanları mikroplastiklerin fetüs gelişimini engelleyebileceğini düşünüyor. Ancak fizyolojik yapı, diyet veya yaşam tarzı farklılıklarının kaçınmayı sağlayabileceği düşünülüyor. Bulunan parçacıkların renkli olması, bunların ambalajlardan, boya, kozmetik veya kişisel bakım ürünlerinden gelmiş olabileceğini gösteriyor.
Bunlardan uzak durun!
-Değerli anne adaylarına önerim mümkün olduğu kadar plastik içeren ambalaj, bardak, tabak gibi malzemelerden uzak durmalarıdır.
-Bunlara ek olarak; tuz, midye, şeker, soda, bira, bazı balık türleri, deodorant, göz kalemi, bazı diş macunları, polietilen içeren tüm kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinden kaçınılmalıdır.
-Bir diğer tehlikeli ürün grubu sentetik tekstil ürünleridir. Sentetik; ıslak mendil, çanta, ayakkabı, kıyafet ve battaniye gibi ürünler kullanılmamalıdır.
-Son olarak plastik ayak İzlerimizi azaltmak için plastik poşet yerine tekrar kullanılabilen torba, plastik pet şişe yerine cam şişe, plastik kutu, plastik kap ve bardak yerine cam, seramik ve ya metal malzeme kullanmak çözüm için atmamız gereken adımların başında geliyor.
-Kişisel bakım ürünlerde plastik (polietilen) içermeyenleri tercih etmek, sentetik tekstil ürünleri yerine keten, pamuk vb. kumaşlar kullanmak, ambalajların aşırı kullanımını bırakmak önemlidir. En önemlisi kullandığımız ürünlerin sağlığa etkileri, çevresel etkileri, atık oluşumu ve geri dönüşümü gibi hususları düşünmeyi ve yeni nesilleri bu bilinç ile yetişmeyi ihmal etmemeliyiz.
Paylaş