Paylaş
Dernek çalışmalarıyla sosyal hayata ve eğitim gören gençlere katkı sağlayan Pınar Gökpınar, Ali Bakan ve Hale Yıldız’la hem derneği hem de uygar bir dünyada yaşamak için neler yapılması gerektiğini konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyalım…
Pınar Gökpınar: Değiştiren Adımlar Derneği’nin kurucularındanım. Üniversite dönemimde AIESEC Genel Merkez yönetim kurulu üyeliğiyle başlayan 2012 yılından beri de önce Renkli Kampüs programı ve sonrasında derneğimizin kuruluşuyla devam bir sivil toplum hayatım var. Her bireyin kendi hayatında birer sorumlu lider olduğuna ve kendi çevresinde değişim başlatacak adımları atacağına olan inançla ve enerjiyle çalışıyorum. 30 yıldır profesyonel iş hayatının içindeyim. Evliyim, biri lisede bir üniversitede okuyan iki oğlum var, pandemi dönemiyle birlikte evden çalışarak İstanbul ve Kocaköy, Ayvacık'taki iki evimiz arasında gidip geliyorum.
Ali Bakan: Değiştiren Adımlar Derneği’nin kurumsal iletişim sorumlusu olarak çalışıyorum. 7 yıl önce spikerlik yaptığım dönemde derneğimizin kurucularından Pınar Gökpınar ve İdil Ander’i haber bültenimde ağırlamıştım ve yaptıkları işlere hayran olmuştum. O gün bugündür bu ailenin bir parçasıyım. İş hayatıma ise uluslararası bir enerji şirketinde devam ediyorum. Toplumsal sorunlara her zaman duyarlı biri olmuşumdur. Daha iyi bir Türkiye’nin ve dünyanın geleceği için her alanda çalışmaya devam ediyorum.
Hale Yıldız: Bugün her ne kadar Değiştiren Adımlar Derneği yönetim kurulunun bir üyesi olsam da Renkli Kampüs’ün ilk mezunları arasındayım. Burada edindiğim kazanımlarla üç arkadaş olarak ‘Erişilebilir Her Şey’ adında bir Sosyal Girişim Platformu kurduk. Aynı zamanda engellenen bireylerin istihdamı için geliştirmiş olduğum projenin de başındayım. Tam bir deniz aşığı olmam sebebiyle, 2008 yılında geçirdiğim trafik kazasının ardından yüzmeyi bırakmadım, İBB Spor’da lisanslı engelli yüzücü kimliğimle 5 kez Türkiye birinciliği kazandım. 5 yılı aşkın bir zamandır da kurumsal bir firmada işe alım danışmanlığı yapıyorum. Bununla birlikte girişimcilik ruhuyla kurduğum ve hobi bahçeciliği adına satışa sunduğumuz bir e-ticaret markamız bulunmaktadır.
‘Dünyayı değiştirmek’ sözünden ne anlamalıyız? Dünya nasıl değişir?
Pınar Gökpınar: Hayatımızda görmek istediğimiz değişimi, önce kendimizde başlatmalıyız. Bizim sloganımızın içinde de bu var: Dünyayı değiştirmek için dünyanı değiştir! Yani harekete geç. Derneğimiz kadın, erkek, çocuk, genç, engelli, engelsiz tüm toplumsal gruplara yönelik güçlendirici ve fırsat eşitliğini sağlayan faaliyetler gerçekleştirmek, sivil toplumda aktifleşmeyi desteklemek ve sürdürülebilir kalkınma yaratmak için kuruldu. Çeşitliliğin kabul gördüğü, birlikte yaşam kültürü oluşturan, geliştiren ve bu konuda Türkiye'de akla ilk gelen sivil toplum kuruluşu olmak istiyoruz. Toplum olarak birlikte yaşam kültürümüzün zenginliğini daha da geliştirmeliyiz. Biz bunun ilk uygulamasını üniversiteli gençlerle başlattık, onların okudukları üniversite, bölüm, cinsiyet, engel durumu, inanç, sosyal çevre farklılıklarının ayrıştırıcı değil zenginleştirici olduğunu göstererek tamamen kapsayıcı bir liderlik programında bir araya getirdik. Artık bu program ile oluşan birlikte yaşam kültürünü geliştirmek için attığı somut adımları her gün mutlulukla deneyimliyoruz. Bu bir başlangıç, Türkiye'nin tamamına erişmek ve etki alanımızı artırmak konusunda emin adımlarla ilerliyoruz.
Ne gibi faaliyetleriniz var?
Pınar Gökpınar: Bağımsız, özgün, kendi kaynaklarını yaratan ve değişimin temsilcisi olan kişi ve kurumları bir araya getirerek program ve projeler üretiyoruz. Derneğimizin devamlı olarak yürüttüğü sorumlu liderlik programı Renkli Kampüs; yelken programı Yeni Ufuklar, el emeği ve ‘Mindfullness’ Atölye çalışmaları, Ayrı Evlerde ‘Online’ Buluşmalar faaliyetlerimiz arasında. Yeni dönemde yeni iş birliklerimiz olacak ve farklı programlarla faaliyet listemizi zenginleştireceğiz.
İnsanların birbirini olduğu gibi kabul etmesi ve kendini de toplumda kabul ettirmesi için neler gerekir?
Hale Yıldız: Aslında bu soruyu sorarken bile varoluş amacımızı sorguluyoruz... Kendini olduğu gibi kabul ettirebilmek! Bir insan neden kendi elinde olmayan, seçim hakkı verilmeden dünyaya gelmişken, yaşayacaklarından ve kazanacakları deneyimleri tahmin bile edemezken kendisini bir başkasına ispatlama ve kabul ettirme gayretine düşer? Toplumumuzda farklı olmak, farklı gözükmek, kendinden farklı düşünen ve görünün biriyle temasa geçmek ne kadar da güç... Böyle zamanlarda hep insan neslini bir kenara atıp, bitkilere, çiçeklere, hayvanlara, doğadaki diğer tüm canlıları gözlemliyorum. Onlar kendi ekosistemlerinde ne kadar da mutlular, kendilerini doğal yaşamın özgürlüğüne bırakıp yalnızca hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bu gözlem bana; bir canlının kendinden farklı olanla alıp veremediği şeylerin yalnızca insana ait olduğunu hatırlatıyor. Öyle ya, hep kendimizi ispat ettirme çabasına giriyor, sürekli “Toplumda biz de varız” diye sesimizi haykırıyoruz. Biz kadınız! Biz engelliyiz! Biz doğaseveriz! Biz biz biz... “Yapmamız gereken şey ne?” diye sorarsanız da önce kendimizi kabul etmekle başlayalım derim. Çünkü eğer tüm bedenimizi ve düşüncelerimizi olduğumuz gibi kabul ediyor ve başkalarına karşı kendimizi kabul ettirme gayreti içinde bulmuyorsak bilmeliyiz ki değişim başlayacaktır. Çünkü asıl savaşımız başkalarının bizi kabul etmesi değil, kendimizden farklı olan ve düşünen herkese saygı duymamız gerektiği olmalı.
Çağdaş, gerçekten eşit ve modern bir dünyada yaşamak için eğitimin rolü tartışılmaz. Peki, ama böylesine karmaşık bir çağda, gerçekten kaliteli eğitime nasıl ulaşacağız?
Pınar Gökpınar: Eğitim çok büyük bir dönüşümden geçiyor. Artık elimizin altında sınırsız kaynak var. Bilgi akıllı telefonlarımızla, internet üstünden devamlı akıyor. Eskiden bilgiye ulaşmak zorken şimdi devamlı akan çok fazla bilgi içinde doğru bilgiyi bulmak daha zor olmaya başlamış durumda. Özellikle pandemi dönemi öğrenmeye açık bireyler için çok fazla ücretsiz kaynak var, dünyaca ünlü birçok üniversite herkese açık eğitimler yapıyor. Eğitim veren birçok farklı platform da var. Üniversite öncesindeki öğrenciler için daha fazla yönlendirme ve çerçevesi belli eğitim programları gerekiyor, burada klasik eğitim ile dijital kaynakların hibrid kullanıldığı bir dünyaya gidiyoruz diye düşünüyorum. Üniversite dönemindeki bireyler içinse sosyalleşmek üniversiteli olmanın olmazsa olmazı, tamamen dijital platformlarda süren bir üniversite hayatının eksik kalacağını düşünüyorum. Dijital sosyalleşmenin yanı sıra üniversitede okuyan gençlerin deneyimleyerek, kendilerini farklı konularda geliştirerek üniversite sonrasına hazırlamasının önemi büyük. Renkli Kampüs tam da bu boşluğu doldurabilecek bir fırsat sunuyor üniversite öğrencilerine.
Renkli Kampüs nedir?
Pınar Gökpınar: Türkiye'deki üniversitelerde okuyan engelli ve engelsiz gençlerin 6 ay boyunca Cumartesi günleri yarım gün katıldıkları, 19 modülden oluşan, iş dünyasından, kamu ve sivil toplum kuruluşlarından ilham verici konuşmacıların katıldığı ve gençlere liderlik deneyimlerini, başarılarını ve başarısızlıklarını aktardıkları, gençlere kendi kabuklarını kırıp bir adım daha atarak ‘sorumlu liderlik’ yapmalarını sağlamaya teşvik ettiğimiz, her sene 60 civarında öğrenci kabul ettiğimiz tamamen ücretsiz bir gençlik programı.
Ali Bakan: Renkli Kampüs’ün en uzun soluklu gönüllülerinden biriyim. Renkli Kampüs benim için umudu temsil ediyor. Sınıfların ve farklılıkların ortadan kalktığı bir ortamda çalışmak gelecek adına umut vadediyor. Renkli Kampüs ile herkesin bir ve tek olduğu, “Nasıl daha iyi oluruz?” sorusuna yanıt arayan bir toplumu gördüm. Yıllar içerisinde edindiğim deneyimler, farkındalıklar bugünüme çok katkı sağladı. Zaten bir parçası olmaya başladıktan sonra da vazgeçemiyorsunuz. Ben burada geleceği görüyorum ve geleceğin bir parçası olmaktan büyük mutluluk ve heyecan duyuyorum.
Katılımcıları nasıl seçiyorsunuz?
Pınar Gökpınar: Farklı üniversitelerden engelli-engelsiz, kadın-erkek, farklı bölümler ve farklı sınıflar dengesi gözetilerek her dönem için katılımcı seçiliyor. Şirketlerin İnsan Kaynakları yöneticileriyle gerçekleştirdiğimiz kariyer gününde ise gençlerimize staj ve kariyer yapma yolunda mülâkat deneyimleme imkânı tanıyoruz. Programımızın diğer alternatif programlara göre öne çıkan en önemli özelliği farklı engel gruplarından öğrencilerin de katılıyor olmasıdır. Bu yıl programımızı pandemi nedeniyle biz de dijital platforma taşıdık. Birlikte yaşam kültürünü oluştururken fiziksel buluşmaların çok değerli olduğunu biliyoruz. Bu dönem pandemi bize İstanbul dışına çıkıp Türkiye'nin tamamına programımızı açma şansı verdi. Gelecekte pandemi sonrasında tekrar fiziki ortamlara dönüldüğünde de dijital platformu fiziki buluşmalarla harmanlamayı ve Türkiye'nin tüm üniversitelerine ulaşmayı sürdürmeyi hedefliyoruz.
Sivil toplumun güçlendirilmesi neden önemli?
Ali Bakan: Türkiye’de sivil toplum bilinci hızla gelişse de henüz istenilen noktada değil. Bugün kaç kişi bir STK’nın üyesi ve bu alanda faal olarak çalışıyor? Bu yazıyı okuyan binlerce kişinin hayalini kurduğu bir gelecek var. O halde bunu gerçekleştirmek için neden harekete geçmiyoruz? Birçoğumuz rahatsız olduğumuz ya da üzüldüğümüz toplumsal konularla ilgili ya veryansın ediyor ya da “Ah ah, vah vah…” demekle yetiniyoruz. Ancak oturduğumuz yerden şikâyet etmek ne yazık ki sorunların çözümünü sağlamıyor. Harekete geçmek ve inisiyatif almak bunun ilk adımı. Sivil toplum kuruluşları da işte bunun için var. Toplumun olumlu yönde gelişmesini sağlamak ancak harekete geçmekle mümkün olabiliyor. Bugünün gelişmiş toplumlarına baktığımızda hepsinin geçmişinde güçlü sivil toplum hareketlerini görüyoruz; çünkü birlikten kuvvet doğuyor. Tek başınıza sesinizi yükseltmek bazen yetmiyor, onun için de birlik olmak gerekiyor. Bugün sahip olduğumuz ama farkında olmadığımız çok sayıda demokratik kazanım geçmişte bir grubun toplumsal hareketiyle mümkün oldu. Bunun için en demokratik yol da sivil toplum kuruluşları çatısında bir araya gelmek. Yarının dünyasını inşa etmek bizim elimizde. Biz de bunun için çalışıyoruz; hiçbir çıkar gözetmeden, bugünümüzden nice fedakârlıklarda bulunarak. Mevlâna’nın dediği gibi; gül veren elde gül kokusu kalır. Gelin, dilimizden nefreti sökelim, ellerimizde gül kokusu kalsın.
Daha uygar bir dünyada yaşamak için önerileriniz neler?
Ali Bakan: Mümin Sekman katıldığı bir televizyon programında Çin’in başarılarının altında yatan oluşum için oldukça hoşuma giden bir tanım yaptı: Egosuz kolektivizm. Bu cümle beni düşünmeye sevk etti. 1919’da uygar bir toplum ve devletin hayalini kuranlar tam da bu ruhla harekete geçmişti. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki o şahlanış dönemine baktığımızda aslında her şey ‘egosuz kolektivizm’in bir sonucuydu. ‘Ben’ demek yerine ‘biz’ demeyi seçerek var gücüyle çalışalar bir toplum olmayı başarabilmiş, bu da uygar bir devleti yaratmıştı. Bu gücü hangi yönde kullandığınız elbette önemli ancak bizler daha uygar bir toplumun ve dünyanın mümkün olabileceğini biliyor ve aynı ruhla çalışıyoruz. Bugün derneğimiz altında hepimiz gönüllü olarak faaliyette bulunuyoruz. Kâğıt üstünde unvanlarımız olsa da egosuz kolektivizmin bir örneğini sergiliyoruz. Ben diliyle değil, biz diliyle hareket ediyoruz. Uygar bir toplum olabilmenin ilk şartının da bu olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi ötekileştirerek, egolarımızı dövüştürerek sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de kaybediyoruz. Toplum olarak bizim yeni bir dile, yeni bir hikâyeye ihtiyacımız var ve biz bunun için gönüllüyüz. Bize ulaşmak isteyenler degistirenadimlar.org internet sitemizi ve sosyal medya hesaplarımızı ziyaret edebilir.
Paylaş