Paylaş
Çağdaş çocuk edebiyatının en üretken isimlerinden olan Koray Avcı Çakman, Anadolu masallarından yola çıkarak yazdığı ‘Masal Dolu Anadolu’ kitabıyla çocuklarla yeniden buluştu. Çakman’la bir araya geldik hem masalları hem de kitabı konuştuk.
Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerinden Borges, “Edebiyatın başlangıcı mitoloji ve anlatıdır. Hatta fantastik bir dille başlar edebiyat” der. Bizim kültürümüzde de köklü bir sözlü anlatı geleneği vardır. Ben de bu kültürden beslenerek, yurdumuzun dört bir köşesinden söylencelerini derleyip Dere Tepe Efsane adında bir kitap yayımlamıştım. Masal Dolu Anadolu da bu kitabın devamı olarak ortaya çıktı. Her iki kitapta da şiir ve masal geleneğinden yararlanarak ‘çocuğa göreliliği’ temel aldım. Okurlarımı hayali bir zamanda, Kaf Dağı’nın ardında, tılsımlı bir masal yolculuğuna çıkarmak istedim.
Bu kitapta Anadolu’dan masallar var. Hangi anlatılara yer verdiniz?
Kitap, 14 masaldan oluşuyor. Her masalın başlangıç tekerlemesinin dışında, kitabın adını taşıyan bir giriş tekerlemesi var:
“Falanca’dan Filanca’dan
Var Bey’den Yok Hanım’dan
Çıtı Kız’dan Pıtı Oğlan’dan
Duydum duydum da
Bire bin kattım
Bilene bilmeyene anlattım.”
Sonrasında ise kimi zaman Keloğlan’nın kırık leblebisinin peşine düştüm, kimi zaman İbiş ile Memiş’in iddiasına ortak oldum. Dilsiz Dilli Kilim’in, Varmış Yokmuş Köyü’nde şarkı söyleyen karganın, ayağına diken batan horozun, kırk yamalı yorganın, Zümrüd-ü Anka kuşunun ve hatta devin, ejderhanın ve Derman Nine’nin de… Yani Anadolu anlatı geleneğindeki kahramanlardan yararlandım. Masalların çocuğa kazandıracağı ifadeler ve işlediği kavramlar çok önemli. Bu yüzden de Anadolu masallarında yer alan ama çocuk gelişimi açısından uygunsuz diye nitelendirilebilecek olumsuz ögeler, semboller ve imalardan kaçındım.
Masallar neden önemli?
Masallar sosyalleşme, dil gelişimi, iyi-kötü, hak-hukuk kavramlarını algılama ve anlamlandırmayı sağlar. Sıra dışı düşünceleriyle ön plana çıkan İngiliz yazar Chesterhon’un da dediği gibi, “Masallar bizi ejderhalara inandırmaz, bize ejderhalar kadar güçlü olan kötülerin bile yenilebileceğini gösterir.” Ayrıca toplumla ve onun değer yargıları ile bütünleşme, kültürlerini öğrenme, yaratıcılıklarını geliştirme gibi konularda katkı sağlar. Bu yüzden de masallar, geçmişten günümüze, küçükten büyüğe, hâlâ her kültürde tılsımını korumaya devam ediyor.
Günümüzde masalların yerini dijital oyunlar aldı. Eskiden masallar anlatılırken uyutulan, yemek yedirilen çocuklar şimdi video izletilerek uyutuluyor, yediriliyor. Bu da sağlıksız bir toplum oluşturuyor. Bu neden kaynaklanır, nelere sebep olur, bu kötü gidişten uzaklaşmak için neler yapmak gerekir?
Masallar teknolojinin olmadığı zamanlarda ortaya çıktı. İnsanlar yaşamı anlamak, anlamlandırmak, kaliteli vakit geçirmek için dili etkili olarak kullandılar ve masallar, öyküler, efsaneler anlattılar. Bu anlatılanlar da kulaktan kulağa, dilden dile, anlatıla aktarıla ta günümüze kadar ulaştı. Ne yazık ki artık anlatmayı unuttuk. Çocuğumuza yemek yedirirken bir hikâye anlatmak, bir masal uydurmak yerine kolaya kaçar olduk. Bir video açıp oyalanmasını, yemeğini sorunsuz yemesini istedik. Ama karnını beslerken, ruhunu aç bıraktığımızı unuttuk. Elbette bunun temel nedenlerinden biri değişen toplum yapısı. Trafik, iş yoğunluğu derken anne babaların çocukları ile geçireceği zaman sınırlı, ancak şartlarımızı zorlayalım. Çocuğumuz 18 yaşına geldiğinde ona masal anlatacak vaktimiz ve isteğimiz olsa bile artık çok geçtir. Zaman da masallardaki gibi aslında: “Bir varmış, bir yokmuş.” O yüzden bizi dinleyeceği yaşlarda anlatalım masallarımızı. Dijital ortamların çocuğumuz ile kaliteli geçirebileceğimiz zamanları çalmasına izin vermeyelim.
‘Masallar sözlü gelenektir’ diyoruz ama bu gelenek sürmüyor ve pek çoğumuz masal anlatmayı bilmiyoruz artık. Çocuklarına masal anlatmak isteyen ebeveynlere önerileriniz neler?
Masalların ortaya çıktığı topraklarda yaşıyoruz, ama masal anlatmayı pek bilmiyoruz. Oysaki hepimizin içinde bir masal sevgisi vardır. Öncelikle masalları öğrensinler. Sonra düş kurarak anlatmaya başlasınlar. Ortaya nasıl bir mucizenin çıktığına inanamayacaklar. Bir tekerlemeyle başlayıp bir tekerlemeyle sona ermesi, ritmi, sonsuz olasılıklar sunması ve gerçekle düşü harmanlamasıyla masalın kendisi bir ritüeldir. Dinleyenin merak ve heyecanını canlı tutabiliyor, masalın sonunda gökten düşen hayali elmayı ısırtabiliyor, mistik bir ortama, araç gerece ihtiyaç duymadan kulak verenleri Kaf Dağı’nın ardına götürebiliyorsanız iyi bir masal anlatıcısısınız demektir. Dinleyenler hayal dünyasına dalsınlar, bırakın kiminin düşlediği elma yeşil, kimininki kırmızı olsun. Elinizdeki elma ile sınırlamayın onları. Anne babalar halk edebiyatı ve halk kültürü metinlerini okusunlar, kendilerini onlarla beslesinler. Ataların, ninelerin masallarına kulak versinler ve çocuklarıyla bu düşleri paylaşsınlar.
Koray Avcı Çakman, Masal Dolu Anadolu, Tudem Yayınları, 88 sayfa
Paylaş