Paylaş
Duygusal zeka (EQ); bir insanın kendisine veya başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme, yönetme ve yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisinin ölçümünü tanımlar.
Duygusal zekadaki düşüklük, öz güven sorunlarımızın olabileceğine işarettir. Bu sebeple bu sorunu aşmak, mutluluğun dayanılmaz hafifliğini hayatımıza katmayı ve kendimizle barışık yaşamamızı sağlayacaktır.
EQ testine göre iş yerinde ve özel hayatlarında başarıyı yakalayanların duygusal zekalarının yüksek olduğunu görebiliyoruz. Duygusal zeka kişisel ilişkilerin oluşumu, gelişimi, sürekliliği ve geliştirilmesi için oldukça gereklidir. Yaşamımız boyunca büyük ölçüde değişmeyen İQ’nun aksine duygusal zekayı öğrenme ve geliştirmeye yönelik arzumuz ölçüsünde geliştirilebilir.
Duygusal zekamızı etkileyen en önemli konunun olumsuz düşüncelerimizi yönetebilme yeteneği olduğunu söyleyebiliriz. Bu sayede, olumsuz düşüncelerimizin bizi bunaltması ve düşüncelerimizi etkilemesinin önüne geçmiş oluruz. Bunu değiştirmek için öncelikle durum hakkında ne hissettiğimizden önce ne düşündüğümüzü değiştirmemiz gerekir.
Örneğin aradığınız arkadaşınız size dönüş yapmadıysa;
Şeklindeki ihtimalleri düşünmek daha doğru olacaktır. Başkalarının davranışlarını kişiselleştirmeyi önlemek, olaylara daha objektif bakmamızı sağlar. İnsanlar bir davranış sergilerken kendi içinde bulundukları durumla ilgili hareket ederler, bu davranışlar bizimle ilgili olmayabilir. Bu sebeple bakış açımızı genişletmek yanlış anlamaların da önüne geçecektir.
Hepimiz hayatımızda stresli durumları belirli oranlarda deneyimlemişizdir. Stresli durumlar karşısında hazırlıklı olmak ve ona olan bakış açımız, bu durumu yönetebilmemizi sağlıyor. Baskı altında olduğumuzda aklımızda tutmamız gereken en önemli şey sakinliğimizi korumamız ve serinkanlı olmamızdır. İşte bunun için iki ipucu…
Bizim için önemli konularda duygularımızı açıkça ifade edebilmek bizi biz yapan olgulardan bir tanesidir. Bu şekilde, ilişki içerisinde bulunduğumuz insanlarla ilgili duygusal konularda nerede durmamız gerektiği ve onların nerede durmaları gerektiğini, bizim kabul edilebilir ve tolere edilebilir sınırlarımızı net şekilde ifade edebilmemizi sağlar.
Hepimiz hayatlarımızda sınırlarımızı belirlemenin önemli olduğu durumlarla karşılaşmışızdır. Böylelikle karşımızdakiler de nerede duracağımızı ve durmaları gerektiğini bilebilir. Bir konu hakkında kendi fikirlerimizi ve kendi doğrunuzu söylemek (tabi ki kimseyi kırmadan ve rencide etmeden) bazıları için gerçekten zor olacaktır. Suçluluk hissetmeden ‘hayır’ diyebilmek, kendi önceliklerimizi belirlemek, ödediğimizin karşılığını almak, baskı ve kötü niyetten kendimizi korumak, bizlerin en tabii hakkıdır.
Çoğumuz hayatımızda mantıksız insanlarla karşılaşabiliriz. Evde ya da iş yerinde onların tacizlerine de maruz kalabiliriz. Bu kişinin bütün günümüzü mahvetmesi olağandır. Böyle durumlarda proaktif olabilmek için ne yapmak gerekir?
Hayatın her zaman kolay olamadığını hepimiz biliyoruz. Nasıl bir yol izleyeceğimizi düşünür, hisseder ve harekete geçeriz. Hayatın zorlu koşulları, umudumuzu kırabilir, iyimserliklerimizi hayal kırıklığına uğratabilir ve zafer planlarımızı yenilgiyle sonuçlandırmamıza neden olabilir. Bu gibi karşılaştığımız her zor koşula kendimize bir soru sormalıyız:
Bunun gibi sorularımızın kalitesi yükseldikçe alacağımız cevaplar da bizi sonuca çok daha çabuk ulaştıracaktır. Karşılaştığımız durumun üstesinden gelmemize yardımcı olacak her bakış açısı bizi sorunun içerisinden çıkartacaktır. Genel olarak düşünce ve bakış açımızı ‘çözüm odaklı’ yapabilirsek, sorun girdabından çıkabilir ve mutlu hayatımıza devam edebiliriz.
Çiftler için duygularını karşı tarafa doğru şekilde ifade edebilme yeteneği, ilişkinin devamlılığını ciddi oranda etkiler. Samimi duygularınızı karşı tarafa ne kadar doğru iletirseniz, karşı taraf da aynı samimiyetle size geri bildirim yapabilecektir.
Psikolog ve Refleksolog
Ömer Yalçın
Paylaş