Paylaş
Çocukluğumuzda sokaklar vardı gönlümüzce oynadığımız, avlular vardı, caddeler vardı… Ağaçlar vardı tırmandığımız, saklambaç oynadığımız, kediler vardı kovaladığımız…
Şimdi ise çocuklar yerlerine oturmaya sabah yedide başlıyorlar, akşam yediye kadar…
Gelin birlikte Ahmet’in hikayesini dinleyelim:
Ahmet 8 yaşında; sabah 06.45’de servise biniyor ve okula gidiyor, 40 dakika ders, 10 dakika teneffüs derken öğlen 12:30’da çıkıyor. Evleri bir cadde üstünde 13. kat, anne ve babası çalıştığı için, evdeki 2 yaşındaki kardeşine bakıcı abla bakıyor. Ancak bakıcı abla; her iki oğlan çocuğunu evde zapt edemediğini söylediği için, Ahmet okul çıkışı etüt merkezine gidiyor, 40 dakika ders, 10 dakika teneffüs saat 17’de geliyor. Üzerini değiştirip bir şeyler atıştırıyor ve televizyonun karşısındaki yerini alıyor, saat 18’de eve gelen anne ve babası onun çok televizyon izlemesini istemediklerini söylüyor ve ortalıkta da fazla dolanmamasını istiyor. Çünkü yetiştirilmesi gereken yemek ve küçük kardeşin işleri var. Bir müddet sonra Ahmet hareketlenmeye başlıyor, ilk tepki anneden geliyor, “Madem haylazlık yapacak vaktin var o zaman testlerini çöz” diye baskı yapıyor, Ahmet yarım saat, zorla testlerini çözüyor ve sonunda bilgisayarla oynama ödülünü kazanıyor, saat 20’ye kadar bilgisayarda oynuyor . 21:00’da uyuyor.
Haftanın 5 günü böyle geçtikten sonra hafta sonu İngilizce kursu var, sabahları 09:00-12:00 arası…
8 yaşında bir çocuğun sürekli oturmak zorunda kaldığı bu yaşam şeklinde nasıl tepkiler vermesini bekliyoruz? Her anne baba gibi, evde durmuyor, kardeşine sataşıyor, öğretmeni çok şikayetçi, geçen sene bu çocuk böyle değildi, dediğinizi duyar gibiyim.
Dört duvar arasına sıkışmış çocuklar, yaramaz etiketinin yanında “Hiperaktif, hasta” etiketleri ile istenmeyen çocuk ilan ediliyorlar.
Dört duvara sıkışmış çocuklara işte bir örnek daha;
Son 15 gündür, hiç yerinde durmayan, sürekli evde top oynayan, evdeki eşyaların kırılmasına sebep olan, hiç söz dinlemeyen, en son annesini kızdırdığında, annesi ona “bıktım senden” dediğinde “ben de gidiyorum o zaman” deyip, kapıyı çarpıp dışarı çıkan 8 yaşındaki bir erkek çocuğuna Hiperaktivite Bozukluğu diyebilir miyiz?
Anneye sorduğumuzda okulda son derece sakin olduğunu, öğretmenlerinin memnun olduğunu, hatta benim akıllı oğlum diye sevdiklerini öğreniyorum. O halde demek ki son 15-20 gündür bu evde bir şeyler oluyor, çocuk tam anlam veremiyor, ancak içinde duyduğu öfke ve korku duygusunu dışarı atmaya çalışıyor.
Öyküyü biraz daha derinleştirdiğimizde, anne ve babanın 20 gün önce kavga ettiğini, babanın gecenin bir yarısı eşyalarını alıp gittiğini, geceyi bir otelde geçirdiğini, annenin sabaha kadar ağladığını, hatta evdeki abajuru yere fırlatıp kırdığını, ağlayarak uyanan çocuğuna ise, “yok bir şey, hadi sen git uyu” diyerek onu zorla yatırdığını öğreniyoruz.
O halde halkın dilinde sıkça kullandığı, hatta birbirlerinin çocuklarına hemen tanı koydukları Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu teşhisi koymak için sadece çocuğun çok hareketli olması yetmemektedir.
Bir danışanım mail atmıştı; “Çocuğum çok hareketli, komşular bu çocuk artık ilaçlık diyorlar, rehber öğretmeni bize ve öğretmene bir test mektubu verdi, teşhis koymak için bu yeterli mi? Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu teşhisi nasıl konulur?” diye;
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu konuda bir uzman tarafından doğru teşhis konulmuş ve ilaç başlanmak zorunda kalınmış olsa bile hiçbir çocuk bu şekilde etiketlenmemelidir.
Tanı konmadan önce; çok iyi bir aile öyküsünün ve çocuğun gelişim öyküsünün alınması son derece önemlidir. Anne-babaya ve öğretmenlere yönelik hazırlanmış olan soru formlarının ve ölçeklerin doğru değerlendirilmesi gerekmektedir.
Paylaş