Paylaş
8 yıllık evliliklerinin ardından aldatıldığını öğrenen 29 yaşındaki bir danışanım, intihar etmek istemiş, ancak ailesi tarafından son anda kurtarılmıştı. Aldatılmayı hiç hak etmediğini, yemeğini, evini hiç ihmal etmeyen, her yönüyle dört dörtlük bir eş olduğunu, son 5-6 aya kadar da eşinin hiçbir şikayeti olmadığını, nerdeyse hiç kavga etmediklerini söylüyordu.“ Evet evliliğimizin ilk yılları çok tecrübesizdim , cinsel yaşam hakkında hiçbir fikrim yoktu, ancak son 2-3 yıldır artık bir problemimizin olmadığını düşünüyordum. Bir kadın başka neden aldatılır ki? “ diyerek ağlıyordu. Son 2 aydır annesinde yaşıyordu ,hiçbir ses duymak istemediği için 5 yaşındaki oğullarına annesi bakıyor, kendisi sürekli uyumak ve uyandığında da bu kabusun bitmesini istiyor, eşinin eve dönmesini bekliyordu. Aslında depresyona girmişti, ama tedavi olmayı şu ana kadar kabul etmiyordu.
Eşi ise “ evet karım çok iyi bir kadın ve annedir, ev her zaman düzenlidir, tutumlu da bir kadındır. Ama hayat enerjisi hiç yok, sabahları söylenerek uyanır, gün boyu defalarca beni arar ve sürekli çocuğu bana şikayet eder. Hiçbir konuda çözüm üretemez, her şeyi benim çözmemi ister. Akşam eve geldiğinde bilirim ki hastadır, % 80 ya başı ağrıyordur, ya karnı. Ortalık kirlenir diye misafir gelsin istemez, onlara çay pasta yapmaya üşenir. Biz misafirliğe gidelim desem , “çok oturamıyorum, uykum geliyor, hem şimdi eli boş gidilmez, onlara hediye alacağıma kendi ihtiyacımı alırım “ diyerek bin bir bahane uydurur. Yani anlayacağınız doktor hanım eşim benim hayat enerjimi çalıyordu."
İş çıkışı artık eve gidesim gelmiyor, arkadaşlara takılmaya başlıyordum. Bir gece iki gece derken bu sefer de geç gelmem yüzünden kavga eder olduk. Sonra iş yerinden bir arkadaşımın arkadaşıyla tanıştık. Son derece enerjik ve aktif oluşu, her daim güler yüzlü oluşu dikkatimi çekti. Birkaç kez yemek yedik sonrasında ona karşı bir şeyler hissetmeye başladığımı fark ettim. Bu beni çok heycanlandırdı. Sonrası kendiliğinden geldi. Önceleri nasılsa bir kaç ayda biter diye düşünüyordum, sonra ayrılamaz oldum. Çocuğumun babasız büyümesini elbette istemiyorum ama artık eşimle yaşamak istemiyorum. Zaten bu son olaylar onu daha çok yıprattı, ev tam bir cehenneme döndü. Bir kaç saat kalan yanar bu evde.
Son kavgamızda üstüme saldırdı, yüzümü cırmaladı, iş yerine rezil oldum. Karım yaptı diyemedim. Çok küfrediyor, sürekli hakaret ediyor, bir kadına yakışmayacak sözler söylüyor. İş yerinde sürekli beni taciz ediyor ve toplantının ortasında bile eğer telefonumu açmazsam iş yerine gelip bağırmaya başlıyor. Bu ilişkinin çivisi çıktı bence doktor hanım.
Bu örnekte gördüğümüz gibi evlilik kurumunu derinden sarsan nedenlerden biri olan aldatmanın yaşanması çifti boşanma aşamasına getirmişti. Bu noktaya kadar da çift uzun süredir yaşadıkları problemlerini görmezden gelmiş, sorunlar hakkında hiç konuşmamış, çözüm üretmek için çaba harcamamış, kadın da erkek de kendi dünyalarına kaçmayı tercih etmişti.
Ne yazık ki çiftler arasındaki iletişimsizlik, saygının yitirilmesi sözel ve fiziksel şiddet işleri iyice karmaşık hale getirmişti. Erkeğin bencilce davranarak , yaşadığı problemleri çözmek yerine dışarıda başka bir kadına sığınmış olması, kadının ise kendi hatalarıyla yüzleşmek yerine suçlayıcı ve saldırgan davranması ilişkinin iyice kopmasına neden olmuştu.
Ne yazık ki olan yine her şeyden habersiz, 5 yaşındaki çocuklarına olmuştu. Çünkü bu evliliğin yeniden inşa edilmesi her iki tarafında çözümsel yaklaşmaması nedeniyle zor gibi görünüyordu. Sanıyorum sağlıklı boşanmayı da başaramayacaklardı ki öyle oldu. Evlilik terapisi seanslarını sonlandırdılar ve amansız bir hukuk savaşına girdiler. Tabi ki en büyük koz olan çocuk kozu sürülmüştü masaya …
NOT: Danışan öyküleri etik ilkeler gereği değiştirilmiştir
Paylaş