Paylaş
Çağımız iletişim çağı, her şey değişti, artık mesafeler klavyenizin bir tuşu kadar yakın. Kadınların en büyük tutkusu olan mağaza mağaza gezmek bile tarihe karışacak bu gidişle. Artık ayakkabı, pantolon gibi denemeden almanın riskli olduğu kıyafetler bile sanal mağazalardan satın alınabiliyor.
Kütüphanecilik kavramı yok oluyor. Çok iyi hatırlıyorum Tıp Fakültesindeyken bir bilgiyi bulabilmek için günlerimi kütüphanelerde geçirirdim, çoğu zaman çok eski kitapların tam işime yarayan sayfalarının koparıldığını görür, hayal kırıkları yaşardım, bir makaleyi başka bir üniversitenin kütüphanesinden getirtmek ayları bulabiliyordu. En zoruysa postacı yolu gözlemekti. Ya kaybolursa, ya zamanında teslim etmezse, ya benden önce başkasının eline geçerse…Şimdi bilgi de bir tuş‘un ucunda. Çocuklarımız çok şanslı. Bunlar inanılmaz değişimler. Aynı anda dünyanın dört bir yanından arkadaşlarınızla görüşebiliyor hatta sesini duyabiliyor, “ sen biraz zayıflamışsın “ bile diyebiliyoruz.
Evet her şey çok değişti, eskiden mahallenin köşe başında beklermiş delikanlılar veya balkonlarda yaşanılırmış ilk aşklar . Yazılan ilk şiirler ya mahalledeki komşu kızına ya da okuldaki genç delikanlıyaydı. En kötüsü bir üst mahalle veya karşıdaki okuldandı sevgililer. Herkes yaşadığı yeri, ailesini, okuduğu okulu biliyordu. Güvenilirse eğer ailesi, evliliğe kadar gidiyordu.
Şimdi facebook var, instagram var, bilgisayar başında sohbet odaları var. Videolar, kameralar var. Şimdi “ İnternet aşkları var” . Hiç unutmuyorum, facebook daha tam yaygınlaşmadığı ilk yıllardı, bir danışanım “ bir kadın eşimin duvarına yazı yazmış “ dediğinde gözümde ilk mahallelerdeki boş duvarlara çizilen sprey boyalar canlandı. Çok gülmüştüm kendime, ben bile otuzlu yaşlarda bir terapist olarak yeni bir dille karşılaşmanın şokunu yaşıyordum. Oysa şimdi küçük çocuklar , sınırsızca geziyor internette sörf yapıyor.
Tabii yıllar içinde danışan profilim de değişti. Artık internette yaşanılan aşklardan, hayal kırıklıklarından, sanal aldatmalardan ve sanal seksten bahseder oldular. Klavyeden klavyeye dokunuyor parmaklar, tutuşuyor eller. Hala her yaşta kadın- erkek ilişkilerinin kaçak göçek yaşandığı ülkemizde, yüz yüze iki kelime bile edemiyorken insanlar, bilgisayar başında uzun uzun sohbetler yapıp, online hayatın gizemli dünyasında başka isimler, başka karakterlere bürünerek yalancı bir iletişim, yalancı bir aşk yaşıyorlar.
Sohbet odalarını şöyle anlatıyor bir danışanım:
“ Biraz kader işte…Kullandığınız program random olarak karşınıza bir kullanıcı getiriyor. Şansınız varsa dünyanın mümkün olduğunca uzak bir ucundan ve aynı dili konuşabildiğiniz biri geliyor karşınıza. Hiçbir tanışıklık olmadığı için hiçbir peşin hüküm de yok burada. Kendinizi tanıtırken ne kadar dürüst olduğunuz da tamamen insafınıza kalmış. Doğru söylemenin zorunlu olmadığı, yanlış bilgi vermenin hiçbir riskinin olmadığı ve çoğu kez kimseye zarar da vermediğini düşündüğünüz çok özel bir durum söz konusu. Hemen hiçbir doğrulama mekanizması olmadığı için sonuna kadar atış serbest. 51 yaşında üç çocuk babası kel ve şişman bir adam, isterse " adım Hale, 21 yaşındayım, sarışın ve mavi gözlüyüm " diye yazabiliyor.
Herkes hobim var diyor, bol bol kitap okuduğunu ve müzik dinlediğini söylüyor, kimse televizyondan , dizilerden kalkamıyorum , işsizim, tembelim , demiyor. “ resim vermekten çekiniyorlar, hadi diyelim ki, uzun ısrarlar sonunda bir resim gönderdi, iyi de seçilmiş en iyi resim chat arkadaşının gündelik görünümü hakkında ne kadar fikir verebilir ki? Ya tırnaklarını yiyorsa? Ya dişlerini fırçalamıyorsa? Ya acayip tikleri varsa? Modemimiz bu türden verileri de aktaramıyor maalesef. Ama yine de bu gün her saniye bir aşk yaşanıyor internette…”
Anlaşılıyor ki Q Klavyeden kalbe giden yolda insanları hiçbir şey durduramıyor.
Peki neden? Çünkü öz güveni düşük bireyler yetişiyor. Anne babalar çocuklarına aileleriyle, bedenleriyle, var olan kaynaklarıyla barışık olmalarını öğretemiyor. Yaptıkları yanlışlarının sorumluluğunu yüklenmelerine izin vermedikleri gibi , şikayet etmekten çözüm üretebilme becerisine geçişlerini sağlayamıyorlar. Çünkü onlar da böyle yetiştiler.
[fotogaleri=3557,1516,2883]
Paylaş