Paylaş
Her yıl SBS’ye ortalama 1 milyon 300, üniversite sınavına ise 1 milyon 500 bini aşkın öğrenci katılıyor. Bu rakamlar artabiliyor. Sınavlara hazırlanmak zor bir süreç. Sadece çocuğu değil, aileyi ve yakın çevreyi yakından ilgilendiriyor. Sınava girilecek yıldan bir yıl hatta iki yıl öncesinde hazırlıklar başlıyor. Planlar programlar yapılıyor. Beklentiler artıyor. Hazırlık süreci yoğunlaştıkça hedefler büyüyor.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Başkanı Alpaslan Dartan, özellikle SBS’ye giren öğrenciler için bu dönemin daha zor olduğunu belirterek, aileleri uyarıyor. Çünkü, bu dönem sınav stresinin yanı sıra ergenliğin etkilerinin olduğu, stresin katlandığı bir süreç.
Fiziksel ve duygusal değişimler yaşayan, yoğun duygusal iniş çıkışlar, artan sinirlilik, dürtüsellik, saldırganlık ve depresif duygu hali, heyecana bir de sınav stresi eklenince bu yaş gurubu ile baş etmek, iletişim kurmak çok daha zor.
Okul, dershane ve özel ders arasında koşturan ve yorulan çocuklar dokunsan ağlayacak hale geliyorlar. Onlar bu duyguları yaşarken anne babalar da yıpranıyorlar.
Psikolojik danışmanlara göre biz ailelerin yapması gerekenler şunlar:
• Sınav, öğrenci için az ya da çok kaygı yaratır. Biraz kaygı, uyarıcı etki yapar ve sınava hazırlık sorumluluğunu artırır. Ancak aşırı kaygı, performansı olumsuz etkiler. Dikkat edin.
• Çocuğunuzdan beklentilerinizi gerçekçi kılın. Bunun için çocuklarınızın bireysel yeteneklerini ve farklılıklarını iyi tanıyıp, neyi başarıp neyi başaramayacağını doğru değerlendirmeniz yetecektir.
• Çocuklarınız neleri iyi başarıyorsa onları bu konuda desteklemelisiniz. Neleri yapamayacaklarını söyleyip yargılamaktan çok daha iyidir.
• Çocuklarınızı kendi istekleriniz ve beklentileriniz doğrultusunda zorlamayın. Çocuklarınızın herkesten farklı bir kişiliğe ve potansiyele sahip olduğunu unutmamalıyız.
• Çocuğunuzun kaygılarını sizinle paylaşmasına fırsat verin, onu teşvik edin.
• Samimi olun, bu konuda zorlanmayın. Sınav sonuçları dahil hiçbir şey sizi çocuğunuzu sevmekten alıkoyamaz. Onu sevdiğinizi ve sevmeye devam edeceğinizi hep söyleyin. Bu ona iyi gelecektir.
• Çocuğunuz sizin için değerli ve önemlidir. Ona güvendiğinizi, elinden geleni yaptığına inandığınızı söyleyin.
• Sizden neler beklediğini, ona nasıl yardımcı olabileceğinizi sorun.
• Sınavlar aslında ailelerin kendilerini bu anlamda test etmeleri için önemli bir fırsattır. Sınavlar geçicidir ama sonuçları çocuğunuz ile ilişkilerinizi kalıcı olarak etkileyebilir. Önemli olan sağlıklı ilişkileri aile içinde sağlamak ve sürdürmektir.
Kaygıya neden olan düşünceler
• Sınav kaygısı yüksek bireylerde gözlenen belki de en önemli düşünce yanlışlığı, sınavların bilgi ve becerinin test edilmesinin öteesinde kişiliğin sınanması olduğuna inanması. Oysa bir sınav sonucuna, bütün bir kişilik değeri atfetmek yerine, bütünün parçalarından birindeki bir aksama diye bakabilmek, sınav kaygısını önemli ölçüde azaltır.
Performans kaygılı kişilerin irrasyonel düşünce kalıplarından birisi de, “Daha önce başarısız isem, şimdi de başarısız olacağım.” şeklindeki düşünceleridir. Bunun gerçekçi bir çözümü, bilgi eksikliklerini görüp bu eksikliklerin giderebilmesidir.
• Sıklıkla rastlanan bir başka düşünsel tepki de, sınanmadaki başarısızlığın, öncelikle önemli sayılan kişilerin gözünde değer ve sevgi kaybı anlamına geldiğidir. Başkalarının gözünden düşme, geleceğin mahvolması, başkalarının üzüntülerine neden olma, dışlanma korkuları. Tüm bunlar zaman geçtikçe birer yanılgıya dönüşmektedir. Gençler anne baba sevgisinin bir ön koşulu olmadığını bilmeliler.
• Kaygılı bireylerin düşünce hatalarından biri de, kendilerini başkalarıyla bir kıyaslamaya tabi tutmaları veya çevrenin bu noktadaki eğilimlerdir. Ancak her kişiliğin öne çıkan ve değerli olan özellikleri vardır.
• Bir diğer yanlış inanış da “meli, - malı” lama eğilimidir. Başarmalıyım, kazanmalıyım, onları memnun etmeliyim, hata yapmamalıyım vb. “Süpermen sendromu” diyebileceğimiz bu tür düşünce stiline sahip olmak da kaygıyı yükseltmektedir. Hayat bununla daha da zorlaşmaktadır.
Paylaş