Paylaş
Yaklaşık üç yıl önce ilk olarak tanıdım. Çok eski arkadaşım psikolog Nilüfer Devecigil’den adını sık duymuştum zaten. Heyecanla bekliyordum. Nilüfer’in anlattığı kadar varmış. Dinledikçe daha fazla konuşmak istiyorsunuz. Sanki anneliğin, hayatın sırrını çözüyorsunuz onunla.
Öyle şeyler söylüyor, öyle şeyler anlatıyor ki, sürekli kendinizle yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz.
Prof.Dr. Byron Norton’dan söz ediyorum. Oyun terapisti. Öyle böyle değil, bu konuda binlerce öğrenci yetiştirmiş, kitaplar yazmış. Bu konuda önde gelen akademisyenlerden. Zaten konuşunca bir süre sonra yaşınıza, başınıza bakmadan onunla oynamak istiyorsunuz. Babacan, sevimli, güler yüzlü ve güvenilir.
Bu yıl da geldi. Bulmuşken bırakır mıyım, yine röportaj yaptım. Biri Hürriyet’e, biri de Hürriyetaile’ye. Onun geldiğini öğrenir öğrenmez Hürriyetaile’nin Portal Müdürü Özlem Yumuşak’ı aradım. Anlattım, bu portala ayrı röportaj yaptım. Yakında onu okuyacaksınız. Ben şimdiden sizi hafif hafif alıştırayım istedim.
Ayrıntılar zaten röportajda olacak ama, Prof.Dr. Norton’un ailelere yaptığı bir deneyi sizlere aktarayım istedim.
Benim de zaman zaman sizinle paylaştığım, hani pek yakındığım deneyimim. Bizim ergen irisi ile odayı toplama savaşımızı Norton, sahnede canlandırdı. Zaman zaman uzlaşmalarla, bazen çatışmalarla çözemediğim bu konuyu Prof.Dr. Norton, ebeveynlere anlattığında, benim yazılarımı birinin ona fısıldayıp, fısıldamadığını da doğrusu merak ettim.
Çocukla iletişimi bozan aslında biz yetişkinleriz
Prof.Dr. Norton baba rolüne girdi, karşısına Nilüfer’i odasını toplamayan 8 yaşındaki çocuk rolüne sokup, şunları söyledi:
“Şu dağınık kıyafetleri görmüyor musun? Odaya atılmış, çok kötü kokuyor. Bunlar beni rahatsız ediyor. Bu ev benim. Bu odanın temizlenmesini istiyorum!”
Bu ve benzeri şeyler kulağınıza pek yabancı gelmiyordur sanırım.
Bu sözleri söyledikten sonra çocuğun hissettiklerini bize aktardı:
“Baba sinirli ve çocuğu domine ediyor. Çocuğa bu enerji fazla geldi. Kaçıp, kurtulmak istiyor. Sürekli kontrol edildiği hissi yaşayan çocuk odasını temizlememek için direnç gösteriyor. Baba onu baskı altına aldığı ve ‘bana itaat edeceksin’ üslubu sergilediği için çocuk babayla işbirliğine yanaşmıyor. Çocukta hayal kırıklığı yaratıyor. Oysa babanın sakinleşip, çocuğun fikrini alıp, hatta bu konuda ona soru sorması lazım. Ona katkıda bulunup, bu konuda motive edebilecekken, iletişim stilinin yanlışlığı nedeniyle arasındaki ilişki kopuyor”
Durun daha bitmedi, bu kez duygu sömürüsü yapan bir anne rolüne girdi. Anne çocuğuna “Bugün odana girdiğimde kalbim duruyordu. Ortalık darmadağan. Ben o kadar çalışıp, çabalıyorum, güzel elbiseler alıyorum. Ama sen odanı temiz tutmayıp, o elbiseleri yerlere atıyorsun. Yorgunluktan düşüp öleceğim, odan dağınıkken iyi olmuyorum, orayı görünce kalbim çarpıyor. Keşke odanı temizleyebilsen” diyor.
Prof.Dr. Norton, annenin duygu sömürüsü yaparak, çocukta suçluluk duygusu yaratıp, tüm iletişim kanallarını kapatmasını da eleştiriyor.
Belki zaman zaman bizler de yapıyoruz. Domine ederek ya da duygusal sömürülerle çocuklarımıza dediklerimizi yaptırmaya çalışıyoruz.
Ama yanlış yapıyoruz. Hem de çok... Bunu işin uzmanından duyunca sizlerle paylaşmak istedim...
Paylaş