Paylaş
Bir yaz günü Sirkeci'de oğluma bilgisayar oyunu seçerken öğlen sıcağından mı, oğlumun seçim sırasında hata yapmaması ve uygun dille ona anlatmanın verdiği sıkıntıdan buram buram terlediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Aynı dili konuşamadığımız nadir mekanlardan, anlardan biridir bizim oyun alışverişleri.
Bu alışverişlerde her daim aynı senaryo kendini tekrar eder. Satıcı ile göz göze geliyor, kaş göz işaretleri ile o oyunu oğluma önermemesi gerektiğini ifade etmeye çalışırım. Ama karşımdaki bunları umursamaz.
Oğlumla gitmeden yaptığımız pazarlıklar, daha da öncesi verdiğim uzun uzun breifingler mağazanın kapısından girildiği anda unutulur her ne hikmetse.
Akran baskısı altında olduğundan mı, arkadaşında olana sahip olma güdüsü mü bilemiyorum, nedense şiddet içeren, vurdulu kırdılı oyunlar her daim cazip oluyor. Hafta boyunca adını zikrettiği her oyunu internette tarayıp nasıldır, şiddet veya cinsellik var mıdır diye uzun taramalarım o kapıdan girdiği anda nedense boşa gider.
20’li Yaşlardaki Satıcı ile 10’lu Yaşlardaki Oğlumun Anlaşması
Mağazadaki yumuşak "olmaz"larım geri çevriliyor. Bizimki aklına koymuş. Evde söyleyemediği gerekçeleri satıcının yanında kısık sesle sıralayor:
"Arkadaşımın ailesi izin veriyor, demek ki çok kötü değil."
Ona "Her ailenin kuralları farklı. Bizim kurallarımız bu" desem de işe yaramıyor. Anlaşıyor gibi görünüyor, işbirliğine yanaşıyor ama satıcıya döndüğü anda işler değişiyor.
Her seferinde satıcı çocukla aynı şeyi yaşamamıza hatta bir ara kenara çekip "Niye böyle yapıyorsunuz?" şeklindeki tehditvari konuşmama rağmen o da oyunların etkisinde kalan biri olarak beni takmıyor bile. Sanırım bizim bu görüşmemizi bile oyunun bir parçası sanıyor.
Bakıyorum 20'li yaşlardakı satıcı ile 10'lu yaşları yeni devirmiş benim ergen irisi oğlum aynı dili konuşuyor, aynı heyecanı yaşıyor. Ben her ne kadar yabancılaşmış hissetsem de olaya müdahale etmekte geç kalmıyorum. Onların böylesine işbirilğine izin vermiyorum.
Önce anne gibi değil, arkadaş gibi yaklaşıp, hatta neredeyse akranları gibi davranmaya çalışıp ikna etmeye yolunu seçiyorum. Ama caydıramıyorum. Bu kez anneliğimi hissettirmeye çalışıyorum. O dili de anlamayınca her ikisine bakarak "Olmaz, ben annesi olarak izin vermiyorum" diyorum. Bu da işe yaramadığı zaman, araya babayı katıyorum ve dudaklarımdan "Ailece izin vermiyoruz" sözleri dökülerek oğlumu biraz zoraki olarak başka oyuna yönlendiriyorum.
Bakışlarım, cümlelerimdeki vurgu ve davranışlarımdaki sertlikten kararlılığımı anlayan satıcı biraz lafı çevirmeye çalışsa da oğlum kafaya koymuş geri adım atmıyor. Ama attırıyorum. Almayacağımı, anlaşmaya uyması gerektiğini aktarıyorum.
Sonuç; bizimki başı önde, küskün ve kızgın elinde ‘bebelere göre’ dediği oyunla çıkıyor. Bizim oyun alma süreci her seferinde benzer şekilde sona eriyor.
Bütün bunlardan oyunların hepsini ince eleyip sık dokuyarak aldığımı sanmayın. Bazen çalışmadığım yerden çıkıyor.
Oğlum dükkana girince daha önce konuşmadığımız, hiç söylemediği bir oyunda karar kılıyor. İşte o zaman oyunun kapağındaki fotoğrafa bakıyorum. Tabii kapakta yer alan "yaş sınırı" logosu benim için en önemli kriter. Ama bizimki yaşı küçük, boyu büyük biri olarak işin yaş sınırını ekarte ettiğinden ona ikna etmekte zorlanıyorum.
Spor Oyunlarında Sınır Yok
Anlaşmamıza göre spor oyunlarında sınır yok. Basketbol, futbol oyunları ve araba yarışları konusunda içim rahat.
Şüphelendiğim oyunları önce evde babası deniyor. Sevdiği bir oyunsa koltuktan kalkması ve oğluma vermesi zor oluyor ama anlaşıyorlar.
Bütün bunları yaşarken aklıma hep şu geliyor:
Eğitimci eşim iş için yurt dışı seyahetinde yanında öğrencileri ile bir mağazaya girdiğinde çocuklar biraz uygun, biraz da çeşit bol diye oyunlara hücum ediyorlar. Herkes kaptığı oyunu ile kasa başına gidiyor. Ancak, satıcı oyunların büyük bölümünü öğrencilere satmıyor. Çünkü, yaşları küçük.
Bizdeki gibi boyuna posuna değil, yaş için pasaportuna bakıyorlar. Çocuklar allem edip kallem edip mağazadaki diğer yetişkinlere rica ediyorlar ama onlardaki kararlılığı görünce eşime aldırtmaya çalışıyorlar.
Sonuç değişmiyor, alamıyorlar.
Acaba her seferinde diyorum bizde bunları yapmak zor mu? Benim gibi allem edip, kallem edip, senaryolar yazan bir ebeveyn yerine satıcılar oyunun logosuna göre satış yapsalar her şey daha kolay olmaz mı?
Paylaş