Paylaş
Bizim afacan bronz bir tenle ve neşeyle basketbol kampından döndü. Bir haftadır kafamda yazdığım türlü senaryolar nihayet son buldu. Havaalanında karşılamaya gittiğimizde grup halinde gelişleri görülmeye değerdi. Anneler yerinde duramazken babalar sakin sakin gelmelerini bekledi. Onların geldiğini gören biz anneler çığlıklar atmamız yetmezmiş gibi alkışlamaya başladık. Gözlerimizde yaş, iki elimiz birbirine vururken bizim küçük kahramanlarımız ise şampiyonluktan ya da savaştan dönüyor edalarıyla sadece bize şöyle bir bakıp, bavul almak için yollarına koyuldular.
Aralarından birkaç tanesi cam kenarına gelip annesine el salladı, ama birçoğu benimki gibi göz temasıyla yetindi. Kendisine kavuşur kavuşmaz sarılma, öpme isteklerim, “Anne ne yapıyorsun, çocuk muyum?” uyarısı ile biraz geri tepti. Etrafa ama özellikle de koç’una karşı dikkatli olmak zorundaydı sanırım! Sonrasında evde doyasıya kucaklaştık tabii. Beni görür görmez ilk sorduğu soru 'arabada bekleyen babasının nerede olduğu' oldu.
Valizi aldığımız andan itibaren etrafı saran kokuyu söylemeye gerek yok. Bütün ıslak çamaşırlar, ayakkabılar günlerce kucak kucağa olunca, üstüne nemli formalar eklenince valizden gelen kokuları hissetmemeye çalıştık. Eve gider gitmez valiz da dahil her şeyi gece yarılarına kadar kazırcasına yıkadım. Bizim burnundan kıl aldırmayan ergen irisi uyuma saatinde şöyle bir yatağa sızıp, doyasıya bize sarıldığı anda gözlerimdeki yaşları saklamak için çaba harcadım. Çünkü, boyu posu, yaşı ne olursa olsun hala aslında her zaman iddia ettiğim gibi çocuktu!!
Güneş Kremini Kullanmış, Ama Diş Fırçasını Asla!
Kaygılarım onu görünce azaldı. Hatta onu göndermek zorunda kalmakla doğruyu yaptığımızı düşündüm. Geleli şimdilik 2 gün oldu ama, suyu benden şimdilik istemiyor, banyo yaptığında etrafı kendisi topluyor, en önemlisi yıllarca mücadele ettiğim yatağını herhangi bir uyarı olmadan, direnmeden kendisi topluyor. Çünkü, her sabah koç’u yatakları kendilerinin toplaması için ısrarcı olmuş. Anlaşılan bu çok işe yaramış.
İşe yarayan bir şey de güneşten kendisini koruması olmuş. Küçüklükten itibaren güneşin zararları ve yararları üzerine çektiğim nutuklar etkili olmuş. Bodrum’da kamp yaptıkları için güneşten koruma konusunda uzun süre söylediklerim aklından çıkmamış olacak ki, güneş yağını iyi kullanmış. Bazı arkadaşları güneş yağını kullanmadığı için canları yanmış, ama bizimki o faslı kazasız belasız atlatmış.
Ama diş macunu ve fırçasına dokunulmamış, duş jeli neredeyse hiç kullanılmamış, duşlar sadece su altına girip çıkmakla sonuçlanmış.
Sabahları 06.45’te kapıların vurulmasıyla kaldırılıp, kumda koşması, yemeğin ardından gün boyu antrenman yapması, alınan cezalar onu yıldırmamış. En kısa zamanda böyle bir kampa ya da geziye gitmek için sabırsızlanıyor. Üstelik koç’una da bütün bunları yaptığı için hayran. Ben bu işten hiçbir şey anlamadım.
Yıllardır ben de aynı şeyleri yaptırmaya çalışıyorum, kurallar koyuyorum, ama ben her kuralı hatırlattığımda eleştiri alıyorum.
Kısacası, benim gibi kaygılıysanız ve çocuğunuzdan uzakta kaldığınız anlarda senaryo yazıyorsanız, yazmaya devam edin, ama onu özgür bırakın, sağduyunun sesini dinleyin. Siz kendi kendinizle savaşın, bırakın çocuğunuz sizden ayrı bir şeyler yapabilsin, inanın çok işe yarıyor.
Paylaş