Paylaş
İstanbul Tabip Odası, geçen hafta önemli bir duyuru yayınladı. Aylardır konuşulan “4+4+4 uygulaması” konusunda topun kendilerine atılmasına kızgınlar. Hekimler, 60-66 ayını doldurmuş çocukların ilkokula başlamaya zorlandığını; eğitimci, çocuk psikiyatrisi uzmanları, pedagog ve meslek odalarının yasaya karşı çıktığını belirttiler. “Hekimler olarak bu konuda bilimsel ve tarihsel sorumluluğumuz gereği itiraz ediyoruz” diyen İstanbul Tabip Odası bu konunun bir kez daha değerlendirilmesi gerektiğini açıklıyor.
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu, “Çocuklarımızı yeni dönemin başlamasıyla okullarda bir kaos ortamı bekliyor. Endişemiz bu kaostan öğrencilerimizin onarılamayacak zararlar görmesidir. Ebeveyn ise çaresizdir” diyerek bu konunun bir kez daha tartışılmasını dile getiriyorlar.
Yönetim kurulu yaptığı yazılı açıklamada şunlara dikkat çekiyor:
“Okulların açılmasına sayılı günler kala bu sorun karşısında kimlerin rapor verebileceği ya da hangi hekimlerin raporlarının kabul edileceği konusunda bürokratların keyfi tutumlarının ve dayatmalarının devam ettiğini görüyoruz. Öncelikle belirtilmesi gereken, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı meslektaşlarımızın vereceği raporlarda kamu ya da özel çalışan ayrımının hiçbir bilimsel geçerliliği ve dayanağının olmadığıdır. Hekimin nerede çalıştığı, bahsi geçen raporun içeriği ve amacını belirlemez. Bu nedenle özel çalışan hekim raporlarının da mevcut durumda geçersiz sayılması keyfi, hukuksuz ve bilim dışıdır. İstanbul Tabip Odası olarak, her çocuğun gelişiminin farklılıklar gösterebileceği, bazı çocukların hızlı gelişim göstererek farkları kapatabileceğini kabul etmekle birlikte alt yapı, sosyal ortam, aile uyumu vb. gereksinimlerin bir bütün olarak sağlanamadığı bu 4+4+4 dayatması ortamında; 72 ay öncesi çocukların oyun çocukluğu döneminde olduğu için okula gitmesinin uygun olmadığını değerlendiriyoruz.
Meslek örgütü olarak, tüm klinik şeflerini, hastane başhekimlerini, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanları ve uzmanlık derneklerini, bu rapor isteği ile karşılaşacak genç meslektaşlarımıza ve çaresiz bırakılmış ebeveynlere, daha da önemlisi gelişim aşamalarının çok üstünde ‘performans’ göstermeleri beklenen çocuklarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.”
İşte hekimlerin itirazları
• 5 yaş çocuğu (60-71 aylar arası) zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak okula başlamaya henüz hazır değildir. Çocuğun okul eğitimine katılabilmesi için gerekli sosyal, duygusal, bilişsel, dil ve motor becerilerinin gelişimi 6 yaştan (72 ay) önce tamamlanmaz. Bu bilimsel ortalama dışında kalan çok az çocuk vardır. Çocukların bu gelişimleri tamamlanmadan ilkokul 1. sınıfa başlatılmaları ruh sağlığını pek çok yönden olumsuz olarak etkileyecektir.
• Eğitimci ve ebeveynlerin iyi bildiği gibi, okula yeni başlamış 6 yaş çocuklarında bile önemli sorun olabilen “ayrılık kaygısı”, 72 ayını doldurmamış çocuklarda çok daha yoğun olarak ortaya çıkacaktır.
• Dürtü kontrolü 5 yaşındaki bir çocukta tam gelişmediğinden davranışlarının kontrolünü sağlamakta zorlanacak, sınıfta sırasında oturarak dersi takip edemeyecek ve ilkokulda uyması gereken kurallara uymakta güçlük çekecektir.
• Beş yaşından önce el-göz koordinasyonunun, ince motor becerilerinin, işlemsel düşüncenin tam gelişmemiş olması, soyut düşüncenin yetersizliği ve dikkati sürdürmedeki güçlükler nedeniyle bu yaştaki çocuklar öğrenme becerilerinde zorlanacaklardır. Bunun sonucunda gelişimsel açıdan normal olmalarına karşın okul programları kapsamında beklenen kazanımları karşılayamamaları nedeniyle, başarısızlık olarak yorumlanacak ve gereksiz olarak ‘zeka geriliği’, ‘öğrenme güçlüğü’ veya ‘dikkat eksikliği’ gibi yanlış tanımlara neden olabilecektir.
• Ayrıca bu çocukların 6 yaş grubu (72-83 aylar) ile aynı sınıflarda eğitime alınacağı açıklanmıştır. Bu demektir ki aynı sınıfta 60-83 aylar arasında, yani aralarında yaklaşık 2 yıl fark olabilen çocuklar olacaktır. Bu durumda gelişimsel özellikler açısından 72-83 aylık çocuklar doğal olarak 60-66 ay arasındakilere göre çok önde olacak, onlardan daha hızlı öğrenecek, beklenenleri daha kolay yerine getirecektir. 60-66 aylık olanlar ise bu durumda zorunlu olarak sınıfın daha başarısız grubunu oluşturacaklardır. Yani bu grup daha okula başlarken başarısızlık duygusuna mahkum edilecektir. Erken dönemde kazanılan başarısızlık duygusunun çocukların daha sonraları da kendilerine güven duymalarını engellediği bilimsel olarak gösterilmiştir. Erken dönemde başarısızlık duygusu edinen çocukların okuldan soğudukları ve okul yaşamını kısa sürede bıraktıkları yapılan araştırmaların çok net olarak ortaya koyduğu bir gerçektir. Dolayısıyla eğitime başlama yaşını aşağıya indirmenin önemli bir sonucu kendini başarısız görerek büyüyen ve dolayısıyla kendine güvensiz ve başarılı olabileceğine inancı kalmamış nesiller yetiştirmek olacaktır. Ayrıca 5 yaş uygulaması 1983-1985 yıllarında zaten ülkemizde denenmiş ve olumsuz sonuçlarından dolayı vazgeçilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı nasıl bir sorumluluk aldığının farkına varmak zorundadır.
• Ülkemizde yapıldığı gibi okul öncesi eğitimi ilkokulun ilk yılına sıkıştırmak ve sınıf öğretmenlerini okul öncesi çağı çocuklarıyla eğitim yapmaya zorlamak gibi bir uygulama dünyada kabul görmemekte, gelişmiş ülkelerde yaygın ve ücretsiz okul öncesi eğitim ve kreş imkanları sağlanmaktadır. Eğitimin bu evreleri çocuğa temel oluşturduğundan vazgeçilmez önemdedir, geçiştirilemez. Bakanlığın yaptığı 1. sınıfta daha çok oyun oynatılacağı türünden bir savunma tümüyle aldatmacadır. 1. sınıfta okul öncesi bir programla eğitim alan çocukların ilkokul eğitim süresi 3 yıla düşecekse, hükümetin zorunlu eğitim süresini uzatarak halkımıza aslında hizmet götürdüğü yönündeki savunması yine kendileri tarafından yalanlanmış olmaktadır.
• Daha önce de defalarca duyurulan tüm bu gerçeklere karşın okullarda ve müfredatta hiçbir yeterli hazırlık olmadan uygulama başlatılmaktadır. Okulların maddi koşulları, sıraları, tuvaletleri, tahtaları bu denli küçük çocuklar için hazır değildir. İlköğretim öğretmenleri 5 yaş çocuklarla çalışmaya ve aralarında 2 yaş fark olan iki farklı grubu aynı sınıf ortamı içinde eğitmeye hazır değildir. Veliler de endişelidir. Birçok velinin çocuğunu okula göndermek istemediği bilinmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu uygulamanın yanlışlığını ve sakıncalarını görmek ve çözüm aramak yerine “çocuğunu okula göndermek istemeyen" velilere kamuda çalışan çocuk hekimlerini adres olarak göstermektedir. Sağlık alanını tümüyle özel sektöre açan hükümet, her konuda geçerli sayılan sağlık uygulamaları ve rapor verme konusunda nedense özelde çalışan hekimleri de devre dışı bırakıvermekle aslında konuya çözüm getirmeyi aklının ucundan bile geçirmediğini göstermektedir.
• Çocuğun fiziksel, ruhsal, zihinsel ve bilişsel gelişimini değerlendirmek amacıyla çok sayıda test geliştirilmiştir. Bu testleri uzman psikolog veya pedagoglar değerlendirebilir. Her bir testin uygulanması yaklaşık 1.5-2 saat zaman almaktadır. Bu yaş grubunda 600.000 çocuk olduğu düşünüldüğünde, ortalama 1.5 saat üzerinden hesaplanırsa, toplam 900.000 saat, başka ifade ile 37.500 gün süre ile test yapmak gerekir. Hastanelerde oluşacak yığılmaların, zaten şiddet arenaları haline getirilmiş sağlık ortamında hekime yönelik şiddeti arttırmasından duyduğumuz kaygı göz ardı edilmemelidir.
Bu sözlerden sonra söylenecek bir şey bulamıyorum.
Paylaş