Paylaş
Vücudumuzun herhangi bir yerinde fiziksel bütünlük bozulunca ağrı hissederiz. Kolumuzu, bacağımızı, kaslarımızı tedavi etmek isteriz. Kendimiz çare bulamıyorsak uzmana gideriz. Psikolojik bütünlüğümüzde zorlandığımız zaman hissettiğimiz duygu ise sıkıntı duygusudur. Kişinin kaygı, sıkıntı, boşluk hissi hissetmesidir. Kişide bu his varsa bu demektir ki iç dünyasında bir tutarsızlık var. İç dünyasında bir denge kaybı var. Bir sorun var demektir.
Kimi zaman insanlar içlerindeki sıkıntıyla yüzleşmekten korkar. O acıyla yüzleşmemek, hesaplaşmamak için kendini kandırır. İç hesaplaşma yapamayan kişi kendini aldatma yöntemlerine başvurur. Oyalanmak, eğlenceye düşkünlük, çeşitli alkol ve madde kullanımı gibi durumlar, aslında iç hesaplaşmayı yapamayan insanların başvurduğu, kolay bir kendini aldatma yöntemidir. Dişimiz ağrıdığında diş hekimine gitmek yerine ağrı kesici almak sadece ağrıyı geçiriyor ama çürük devam ediyor. İçimizdeki o sıkıntı da böyle.
Biz terapi yöntemlerinde bu iç hesaplaşmayı, kişiye öğretmeye çalışıyoruz. İç hesaplaşmaya psikolojinin babalarından olarak kabul edilen Freud oldukça kafa yormuş. Dinamik psikiyatri ekolünün gelişmesine sebep olmuş. Sırf iç çatışma için, rüyaları analiz ederek iç çatışmayı çözmeye çalışmış. Psikoanaliz yöntemi, analiz etmede başarılı ama tedavi etmede aynı başarıyı gösteremiyor.
Düşünce katılığında sinaptik bağlantılar yenilenemiyor
Şu anda bu yöntem nöropsikoanaliz haline geldi. Beyini anladıktan sonra özellikle son 20 yılda nöroplasiste kavramı çıktı ortaya. Yeni bilgiler öğrendikçe beyinde yeni sinaptik ateşlemeler oluyor. Sinaptik bağlantılar oluyor ve beynimiz devamlı kendini yeniliyor. Düşünce katılığı olan insanlar yenileyemiyorlar. Hep otomatik düşüncelerle hayatını geçiriyorlar ama düşünce katılığı olmayan, düşünce destekli olan kişiler bunlar nöroplastiteyi beyninde geliştirebiliyorlar.
Bunu geliştiren kişilerin beyni devamlı genç kalıyor. Bu tip kişiler, Alzheimer geni varsa bile Alzheimer olmuyor. Onun için beyni devamlı canlı tutmak, yeni deneyimlere açık olmak, yeni bakış açıları getirmek, farklı seçenekleri düşünebilmek önemli.
Esnek düşünceye kutunun dışında düşünme deniyor. Kutunun dışında düşünebilen kişiler böyle durumlarda yeni bakış açıları getirebildikleri için içlerindeki çözemediği sıkıntıyı çözebiliyor.
Bunu başaramayan kişilere çeşitli terapi yöntemleriyle bunu yaptırtmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken kullandığımız çeşitli akıl yürütme yöntemleri var. Ahlaki akıl yürütme yöntemleri var. Bu akıl yürütme yöntemlerini kişi kullandığı zaman iç hesaplaşmada önem ve önceliklerini değiştiriyor ve düşünce esnekliği kazanabiliyor. Düşünce katılığını değiştiriyor, kendinin farkına varıyor. Bu farkına varmanın sonucunda da kişi sosyal olgunlaşmaya giriyor ve beraberinde rahatlama da gelebiliyor.
Aslında iç sıkıntı, iç çatışma bir doğum sancısıdır. İyi ve güzel şeyler doğurmayı bekliyor, eğer biz ona uygun davranırsak kendimizi geliştirmiş oluruz.
İç hesaplaşma yöntemlerinden biri “hesaplaşma yöntemi”dir. Genelde bilinen hukukun oluşturduğu menfaat paylaşımı vardır toplumda. Kanun ve kurallarla bu bellidir. Kanun ve kuralların belirlediği çıkar paylaşımı vardır. Bu insanlar arasında bellidir. Bunlara dikkat edilirse herkes denge içinde yaşar. Dikkat edilmezse hukuk sisteminin kişiye bedelini sorması gerekir.
İkincisi insan ilişkilerinde sosyal normlar vardır. Sosyal normlarda gelenekler, sosyal ilişkilerdeki değerler, çeşitli kültürel standartlar, etik standartlar vardır. Mesela pijamayla sokağa çıkılmaz. Kalabalığın içerisinde bazı davranışlara dikkat edilir. Yazısız kurallarla belirlenir. Bu standartlar insan ilişkilerinde sosyal sınırları oluşturur. Nerede duracağını bilmek, başkasının sınırlarını bilmek sosyal hesaplaşmayı oluşturur. Bu özelliği gelişmiş kişiler, sosyal olgunluğa erişmiş olur.
İç hesaplaşma psikolojik olgunluk göstergesi...
İç hesaplaşmayı yapabilen bir kimse psikolojik olgunluğa erişmiş olur. İç hesaplaşma yapan kişide müthiş bir huzur vardır. İç hesaplaşma, ahlaki akıl yürütmenin en üst seviyesidir. Kişi böyle durumlarda sadece kendisi için değil, yaşadığı toplum için de diğer insanlar için de fedakârlık yapabilir, çile çekebilir. Başkalarına iyilik yaparak, karşılıksız iyiliklerde bulunarak, rastgele iyiliklerle başkasını mutlu ediyor. Başkası mutlu olunca kendi de mutlu oluyor.
Şu anda modernizm ve modernite bize şunu öğretiyor: Sadece kendini mutlu et yeter. Kendini sev yeter. Bunları demek aslında kötü ol demektir. Tolstoy’un güzel bir sözü vardır. ‘Bir insan sadece kendi iyiliğine çalışırsa o insan kötüdür’ diyor. İnsan yaşadığı toplumun, içinde doğduğu toplumun, kültürünün ve ailesinin değerlerinin bir parçasıdır. Bireyin yetişmesinde bütün toplumun payı var. O nedenle kişinin de o topluma karşı sorumlulukları olması lazımdır.
Kişi keşke ve acabalarını çözemediğinde çatışma alanı haline geliyor
Modernite sadece haklardan bahsediyor. Hâlbuki haklarla birlikte sorumlulukların eş değer olması gereklidir. Hak ve sorumluluk dengesi önemli. İnsanın geçmişindeki hesaplaşmalara baktığınız zaman en çok dikkatimizi çeken şu oluyor: Kişinin hayatında onu en çok rahatsız eden şey içindeki çatışma oluyor. Çocukluk çağı travmaları oluyor. Kişinin acabaları, keşkeleri oluyor. Kişi bunu çözemediği için o onun için bir çatışma alanı haline geliyor. Onları çözemiyor ve nereye gitse onunla birlikte gidiyor. Huzurlu olamıyor.
Paylaş